KOMİSYON KONUŞMASI

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kıymetli bürokratlar, milletvekilleri, basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kürsüden dile getireceğim her konu, belirtmek isterim ki Türkiye'nin geleceğine dairdir. Bugün muhalefet sıralarında olabiliriz, yarın belki iktidar oluruz; bilmenizi isterim ki bizim muhalefetimiz milletten yanadır, devletten yanadır ve Mehmetçik'ten yanadır. Hangi makamda olursak olalım devletin bekası, milletimizin güvenliği ve bunların garantisi olan ordumuzun güçlendirilmesi vazgeçilmez önceliğimizdir.

15 Temmuz hain darbe girişimi ve sonrasında yaşanan süreçte Türk Silahlı Kuvvetlerinin kurumsal yapısında çok ağır kırılmalar yaşanmıştır. Ordumuzun itibarı daimdir, gücü tartışılmazdır fakat kurumsal düzenlemeler ciddi yara almıştır; bunu da görmezden gelemeyiz. Bizim ordumuz yalnızca bir silahlı kuvvet değil, Türk milletinin bin yıllık devlet hafızasının da taşıyıcısıdır. Bu bağlamda, ivedilikle ele alınması gerektiğini düşündüğümüz bazı konulara hemen kısaca değinmek istiyorum.

Başta, ben de askerî hastanelerin acilen açılması gerektiğini söylüyorum çünkü Mehmetçik'in sağlık sistemi sivil sağlık bürokrasisinin insafına bırakılamaz. Savaş cerrahisi, harp tıbbı; mayın, patlayıcı yaralanmaları; deniz, hava operasyonlarında tıbbi çalışma koşulları çok farklıdır. Bir örnek de vermek istiyorum bana gelen bir şikâyetten: Muğla Aksaz'da görev yapan bir asker ailesini bırakıp aylarca göreve gidiyor, karısı ve çocuğu karargâhta kalıyor. Çocuğu küçük ve bir gün hastalanıyor, gece acile götürülmesi gerekiyor. Bu hanımefendi çocuğunu Aksaz'dan Muğla'ya götürmek durumunda kalıyor, nasıl götürecek, araba var mı, yok mu bir problem. Oraya gidiyor, orada sarhoşların tacizine maruz kalıyor vesaire vesaire... Yani bir asker ailesinin böyle bir şey yaşamasına göz yumulmamalı. O yüzden, kesinlikle bu konuda adım atılmalı. Askerî hastanelerin kapatılmasının bir hata olduğu da zaten artık kabul ediliyor. 2026'da bu hatadan dönüleceğini ümit ediyorum.

Ne kadar doğru bilmiyorum ama GATA'yla ilgili zaten yeniden askerî hastane oluyor gibi söylemler var. GATA'da dünyaya gelmiş bir Türk vatandaşı olarak GATA yalnızca bir hastane değil Türk ordusunun tıbbi hafızasının, harp cerrahisinin, askerî tıbbının kalbiydi. Sivilleşme adına kapatılan bu kurumun eksikliği gerçekten hissediliyor ve TSK'nin kendi tıp okulunun yani tek başına tıp okulunun olmaması da gerçekten kabul edilemez.

Erhan Afyoncu Bey yok ama onun Millî Savunma Üniversitesini gidip ziyaret etme, görme imkânım olmuştu. Evet, güzel gelişmeler olmuş, güzel şeyler yapılıyor, ona şüphemiz yok ama bu askerî liseler çok önemli Sayın Bakanım. Siz de Kuleli mezunusunuz. Bu, Kuleli, Maltepe, Işıklar Lisesi, bunlar sadece okul değil; Türk ordusunun ruhu, terbiyesi, gelenekleri gerçekten bu kurumlarda şekilleniyordu. Bugün acı bir gerçek var ki ordunun kültürel kimliği ve kendi eğitim modelini üretme kapasitesi maalesef her geçen gün zayıflıyor gibi gözüküyor o yüzden bu liselerin de açılmasını biz önemli buluyoruz.

Askerî mahkemelerin kapatılması da kesinlikle yanlış. Dün Adalet Bakanı da hani onu iyi bir icraat gibi söyledi de askerî disiplinin ve adaletin teminatıdır askerî mahkemeler. Siz çok iyi biliyorsunuz, disiplin ordu için kesinlikle bir ruh gibidir. Örneğin, bugün bir ast, bir üstüne yumruk attığında sivil mahkemelerde bu ufak bir cürüm olarak ele alınmakta ve çoğu zaman kovuşturmaya bile gerek görülmeden geri görevine gelmekte, şimdi bu komutan nasıl burada komutan olsun yani bu ufak detaylar ama kabul edilecek şeyler değil. Bunun gibi kendine özgü durumlar var o yüzden bu yargı sistemi kesinlikle tekrar eski hâline dönmeli. Bu 3 idari konu da kesinlikle hemen ele alınmalıdır.

Sayın Bakan, bugün dünyada jeopolitik yeniden şekilleniyor. Enerji savaşları, su yolları mücadelesi, deniz jeopolitiği eskiye göre çok daha kritik. Bizi çevreleyen 3 deniz Karadeniz, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz artık birer mavi cephe hâline geldi. Bu bağlamda, oluşturduğumuz mavi vatan doktrini Türk devlet aklının doğal bir sonucu olarak Türkiye'nin denizlerdeki hak ve menfaatlerini, kıta sahanlığını, ekonomik bölgesini, jeopolitik derinliğini ve geleceğini tarif etmektedir. Bugün açık ve net bir gerçeği söylemek istiyorum: Deniz Kuvvetlerimizin bütçesi Türkiye'nin jeopolitik iddiasıyla, mavi vatan hedefiyle, Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi'nde yürütülen mücadeleyle maalesef uyumlu değildir. Bugün Doğu Karadeniz'de tek bir askerî deniz üssümüz maalesef yoktur. Karadeniz'de son derece tehlikeli, karmaşık ve endişe verici gelişmeler yaşanırken ve yaşanması da devam edecek görünürken Doğu Karadeniz'de neden bir askerî üssümüz yok? Sürmene'deki üs çalışmaları neden hâlâ sonuçlanmadı? Karadeniz bir göl değildir, Karadeniz artık bir cephedir. Bu nedenle, bizim önerimiz, Sürmene başta olmak üzere Doğu Karadeniz'de kalıcı bir deniz üssü için ayrı bir bütçe kesinlikle çıkarılmalıdır. Sürmene tersaneleri genişlemeye müsaittir, coğrafi olarak konumu son derece kritik ve avantajlıdır. Karadeniz'deki Türk varlığının devamı bu tür bir üsle mümkündür.

Batı'ya, Adalar Denizi'ne döndüğümüzde de karşımıza Adalar Denizi'nin kilidi, Çanakkale'nin kapısı ve Türkiye'nin en Batı'daki kara parçası Gökçeada çıkmaktadır. Bugün Gökçeada'da da donanmaya ait bir iskele yok, komutanlık yok, kalıcı bir askerî altyapı yok; bu da düşünülmesi gereken bir konudur. Yunanistan gayriaskerî statüdeki her adada askerî liman yaparken biz Gökçeada'nın güney sahillerini boş bırakıyoruz. Oysa, Gökçeada'nın güney kıyıları askerî iskele kurulması için son derece elverişlidir. Gökçeada'ya en az 2 yeni askerî iskele yapılmalı, bunun için ayrı bir bütçe de tahsis edilmelidir diye düşünüyoruz. Bu hem adalar denizindeki caydırıcılığı artıracak hem Çanakkale Boğazı'nın güvenliğini güçlendirecek hem de Adalar Denizi'ndeki tüm dengeyi Türkiye lehine çevirecektik. Bugün Yunanistan'ın maksimalist talepleri, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin korsan anlaşmaları, Avrupa devletlerinin bölgeyi yeniden dizayn etme girişimleri ortadadır. Doğu Akdeniz'deki enerji rezervleri paylaşılırken Türkiye'yi dışlamaya çalışan şer bir yapı, Adalar Denizi'nde adaları silahlandıran küstah bir Yunan siyaseti, Türkiye'ye karşı kurulan açık bir cephe vardır.

Sayın Bakanım, siz de çok iyi biliyorsunuz ki denizde büyüyemeyen hiçbir devlet büyük devlet olamamıştır. Bu nedenle, Deniz Kuvvetleri Komutanlığının bütçesi kesinlikle artırılmalı diye tekrar etmek istiyorum. Zira, ana vatanın savunmasını mavi vatanın savunmasının beslediği açıktır.

Kıbrıs'a gelecek olursak Kıbrıs Türkünün egemenliğini güçlendirmek de Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsız devlet olarak varlığını pekiştirmek ve Doğu Akdeniz'de Türk hakimiyetini tesis etmek millî bir görevdir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki en önemli stratejik dayanak noktasıdır. Lefkoşa'da, Magosa'da, Girne'de Türk varlığı sadece ada Türklerinin değil Türkiye'nin güvenlik sigortasıdır. Biz Kıbrıs'ta geçici değil tam yetkili egemen askerî üsler kurulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle Hükûmete bir kez daha güçlü bir çağrıda bulunuyoruz: Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'nde deniz üssü istihbarat noktası, lojistik üs ve sabit komuta karargâhları kurulması artık ertelenemez bir devlet görevidir. Ayrıca sormak istiyorum buradan: Doğu Akdeniz'de, Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti'nde, Kıbrıs adasının etrafındaki tüm sularda hakkı olduğu Türkiye'nin bir diplomatik söylemidir. Biz neden bu söyleme sahip olup Güney Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin yaptığı hiçbir harekete müdahalede bulunmuyoruz? Kara sularımız 6 mil iken doğal olarak hava sahamızın da 6 mil olması gerekiyor. Yunanistan ama hava sahasını 10 mil olarak uyguluyor, Türk Hava Kuvvetleri de geçen yıla kadar 10 millik hava sahasını tabiatıyla tanımayıp 6 mile kadar uçuş yapıyor idi ve Yunanistan da bunu hava sahası ihlali olarak ifade ediyordu ama son bir buçuk yıldır bu hava sahası ihlalleri protestolarını Yunanistan'dan duymuyoruz. Yunanistan hava sahası ihlali yaptı diye Türkiye'yi protesto etmiyor ve Yunan basınında Türk savaş uçaklarının 10 mile girmediğine dair birtakım söylentiler var. Acaba bu doğru mudur? Doğruysa Yunanistan'ın 10 millik hava sahasını tanıyoruz anlamına gelmez mi bu Sayın Bakanım? Hava sahasını terk etmek vatan sahasını terk etmek anlamına gelmiyor mu? Egemenliği anlaşmalarla Yunanistan'a devredilmemiş Adalar'a Yunanistan yerleşiyor, hatta silah koyuyor, çevresinde balık avlayan balıkçılarımızı tutukluyor, ateş ediyor; buna karşılık biz ne yapıyoruz, bunu da merak ediyorum. Gökçeada'nın kuzeyindeki Zürafa Adası çevresinde balıkçılarımıza saldırılar herkesin malumu, biz orada herhangi bir tedbir alıyor muyuz? Balıkçılarımız nasıl serbest avlanabilir? Balıkçılarımıza uluslararası sularda dahi Yunanistan engel oluyor, buna karşı ne gibi tedbirler alıyoruz? Biraz da Suriye politikasına gelmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ORHAN ERDEM - Son bir dakika...

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Bir dakika mı?

Suriye'de de Türkün olmadığı her denklem Türkiye'nin aleyhindedir bildiğimiz üzere, Türkiye'nin sınır güvenliği, göç sorununun durdurulması, PKK-PYD koridorunun önlenmesi, Türkmenlerin korunması, enerji yollarının kontrol edilmesi ancak Suriye'de bir kalıcı askerî üssümüzün olmasıyla mümkündür. Kuzey Irak'taki gibi Suriye'de de böyle bir üs olması kaçınılmazdır diye düşünüyoruz.

Suriye meselesiyle ilgili de birkaç soru sormak istiyorum: Türkmenlerden teşekkül edilmiş Suriye Millî Ordusunun dağıtıldığı yönünde duyumlar alınmaktadır. Bu doğru mudur? Türkmenlerin güvenliği için 30 kilometrelik tampon bölge oluşturulması düşünülmekte midir? Süleyman Şah Türbesi'nin Türk toprağı olan Karakozak'a taşıyacak mıyız? Burası şu an bölücü örgütün kontrolünde midir? Buna daha ne kadar sabredeceğiz?

Son olarak da Sayın Bakanım, siz bir MGK üyesisiniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Numan Kurtulmuş'un en son bir söylemi olmuştu "Eğer MGK PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmezse yasal düzenlemeler daha çok yapılır." diye 11 Temmuz 2025 tarihinde göstermelik olarak 30 adet silah yakma ve 26 Ekim 2025'te Irak'ın kuzeyindeki sözde medya savunma alanlarına 25 teröristle çekilme şovları yapan tüm bileşenleriyle kendisini feshettiğini, edeceğini iddia eden PKK terör örgütünce 14 Kasım 2025'te Suriye'nin kuzeydoğusunda sınırımızın hemen karşısında paçavralarla ve teröristbaşının posterleriyle bir yemin töreni düzenleyen bu PKK kendini sizce feshetmiş midir? MGK'de bu konuda nasıl bir karar vereceksiniz? Bir de eğer silah bıraktılarsa TSK bu silahların ne kadarını teslim almıştır, onunla ilgili de bilgi verebilir misiniz diyorum; sizi saygıyla selamlıyorum.