KOMİSYON KONUŞMASI

ALİ KARAOBA (Uşak) - Şimdi, ben izninizle Ayhan Bey'e bir soru sormak istiyorum. Geçen konuşmasından etkilendim, sunumlarla ilgili yorum yapmadan önce. Ayhan Bey yani sizi işe alacak olsalar "Şuna uygunsunuz ya da buna uygun değilsiniz." deseler ne hissedersiniz? Gerçekten kısa bir özet geçerseniz sevinirim.

Sayın Bakanım, cevap verirse çünkü soracağım soruyla çok örtüşecek.

TÜRKİYE SAKATLAR KONFEDERASYONU GENEL SEKRETERİ AYHAN METİN - Merhaba, Türkiye Sakatlar Konfederasyonu Genel Sekreteriyim, burada da uzman olarak bulunuyorum, Sayın Bakanıma ve Komisyona bu anlamda teşekkür ediyorum.

Lisans eğitimimi Erciyes Turizm Fakültesinde tamamladım ve orada rehber olmak için bütün arkadaşlarımla birlikte heyecanla sıraya girdim, İngilizce bir sürü soru sordular, başka türlü bir sürü soru sordular ama bana farklı farklı sorular gelmeye başladı, bir terslik var, bir gariplik var diye çıktım ama en son arkadaşlarım şöyle naifçe uyarmaya çalıştı, birisi artık dayanamadı, dedi ki: "Ya, sakatlar rehber olmuyormuş, yönetmelik öyle yazıyor." O gün, beynimden aşağı kaynar sular indi ve İngilizceye küstüm. Hâlbuki, ben, Nevşehir'de okudum, Kapadokya bölgesi, dağ bayır gezme gerektiren bir yerdir, oradaki bütün peri bacalarına girip çıkmışımdır, bütün yeraltı şehirlerine girip çıkmışımdır, bastonlarla yürüyorum bu arada görmeyenler için, çok uzun mesafe yürümek gerekirse de tekerlekli sandalye kullanıyorum...

BAŞKAN MEHMET MUHARREM KASAPOĞLU - Aynı zamanda akademisyen kendisi biliyorsunuz.

ALİ KARAOBA (Uşak) - Bildiğim için sordum.

TÜRKİYE SAKATLAR KONFEDERASYONU GENEL SEKRETERİ AYHAN METİN - ... ve İstanbul'daki bir sürü engelli arkadaşımı da Kapadokya'da dağ bayır, peri bacalarının içerisinde gezdirdim ve çok mutlu oldular ve bir arkadaşım, sınıf arkadaşım "Ya, biz bunu nasıl ticari faaliyete dönüştürürüz?" diye kafa yordu, yurt dışından gelen engelli bireyleri de orada gezdirebilmek için bir yöntem geliştirdi. Aslında, bu tamamen uyumlaştırma. Mesela, yine geçen toplantıda bahsetmiştim "yapılamaz" denilen işlerle ilgili bir örnek vereyim. TRT Belgeselde yayımlanan "Maceraya Engel Yok" isimli bir belgesel var, 13 bölümden oluşuyor. Bir kör, bir topal, bir sağır; biz, Rize Kaçkar Dağı'ndan girdik, Ağrı Dağı'ndan çıktık, bunun içerisinde sadece dağcılık yok, çok ekstrem sporların tamamı var. Sayın Bakanımız Mehmet Kasapoğlu'nun Gençlik Spor Bakanlığı döneminde projeyi neredeyse tamamlayamıyorduk, enflasyon olmuştu. Sayın Bakanımız ulaştırma ve konaklama desteğini verince projeyi tamamlama fırsatına eriştik, o manada kendilerine özellikle, hassaten teşekkür ediyorum yoksa proje gitmişti. Bunu niye söyledim? Şimdi, ralli sporunu bilir misiniz bilmiyorum; rallide pilot aracı sürer, kopilot aracı süren kişiye anlık olarak ne tarafa, ne kadar hızlı ve keskin dönmesi gerektiğini ifade eder. "Sağ 3-5, hemen ardından sol 5, hızlıca 50 metre." falan der. 5'inci bölümde biz bunu yaptık, ben kopilotluk yaptım, "Ortopedik engelli tamam, görüyorsun, sesin çıkıyor, elindeki yol notlarını okuyorsun." diyebilirsiniz. İşitme engelli arkadaşımız kopilotluk yaptı, sesini çıkartmadan bulduğumuz farklı bir yöntemle, el işaretiyle pilota yol tarif etti, çok hızlı bir şekilde Türkiye şampiyonu pilota, Ümit bey'e. Sonuncusu, burada hemen ekliyorum: Kör nasıl kopilotluk yaptı? Bu eski milletvekilimiz Sayın Lokman Ayva'ydı, ona da bir yöntem bulduk ve yol tarifini yaptı. Kör birey çok hızlı giden bir araçta yol tarifi yapıyor. Şimdi, bunu yaptıysak aslında bizim burada demek istediğimiz şuydu: "Burada şu engelli grup bu işi yapar, bu engelli bu işi yapar."dan çıkıp kişinin yeteneklerine göre o işin uyumlaştırılmasını yaptığımızda sonuç çözülür; herkes her işi yapabilir, uyumlaştırma olsun yeter ki.

ALİ KARAOBA (Uşak) - Harika.

Şimdi, bunu niye sordum ben? Sayın Bakanım, bakın, adayların başvuruları... Öncelikle sunumlar için teşekkür ederim yani önümüzde de var. Sayfa 17 -gerçi sayfa numarası çıkmamış ama- 2'nci maddede diyor ki: "Adayların başvurmaları ve atanmaları. Kurumlar atama süresi içinde 5 kişilik bir değerlendirme komisyonu oluşturur. Komisyon adayların aranan niteliklere uygunluğunu inceler. Uygun bulunan adaylara ek sınav ve mülakat yapılmaz." Yani mülakatın olmaması güzel, ek sınavın olmaması güzel ama herhâlde Ayhan Bey bu komisyonun önüne gelse ne kopilotluk yapar, ne turizme gider; bu madde çok mantıklı değil arkadaşlar. Yani sınava girmiş biri kazandıysa "Bu işi yapabilir, bunu yapamaz." gibi bir sınıflama zaten engelliliğin ilkesine aykırı bu komisyon mantığıyla, biz buradan söyleyerek çıkıyoruz; birincisi bunu belirtmek isterim.

İkincisi, 20'nci sayfanızda yine şöyle bir şey var: Bakın, 2012'de sınav yıllarına göre yerleştirilen memur adaylarının dağılımına baktığınızda 12.796 ama 2024'te 1.749 yani onda 1'ine inmiş bu. Yani nedeni nedir? Çok engelli kotaları doldu artık bir daha almayız noktasından mı hareket ediyorsunuz. "Biz doldurduk artık bir daha almayacak." mı diye düşünüyorsunuz. Hani ben belki de yanlış okudum tabloyu, bununla ilgili de yorum yaparsanız sevinirim.

Şimdi, tabii ki bayraklar güzel. Yani, hani birilerini motive etmek güzel ama kamusal yükümlülüğü olan kurumlara "Sen bunu yaptın." diye bayrak vermek benim kafama hiç yatmıyor, zaten o üniversite onu yapmakla yükümlü. Engellilere uygun bir üniversite imar etmek zorundayız, yapmak zorundayız. Yani "Siz yapmadınız, hadi bunları yaptınız, size bayrak veriyorum." diyerek motive etmek kulağa hoş bile gelse işin mantalitesine aykırı geliyor bana. Yani bu üniversiteyi yaparken niye engellilere uygun yapmadınız? Ülkemizin en önemli kurumları üniversite ise engellilere uygun değilse niye ruhsat verdiniz? Hani ben kafamda şekillendiriyorum: "Turuncu bayrak aldım, güzel, çok iyi, ben almadım..." E, niye yaptınız bu üniversiteyi?

Ayrıca, Uşak Üniversitesiyle ilgili de merak ediyorum acaba Uşak Üniversitesinin hangi bayrakları var? Var mı, yok mu? Mesela, merak ediyorum, bu ülkede engelli kaç rektör, kaç dekan var? Var mı ya da? Yani şöyle düşünün: Bir akademisyen, bir üniversite yani üst düzey bir hoca muhtarı seçebiliyor, rektörü seçemiyor bu sistem içerisinde. Yani bunu yanlış anlamayın siyaset için söylemiyorum. Siz bayrak vermek yerine bence üniversitelerin genel yapısıyla ilgili bir değerlendirme yapın. Engellilere bu yokuş yüzde 5 mi, değil mi diye gerçekten ölçen var mı? Bu komisyonun içerisinde, bu bayrakları verenlerin içerisinde kaç engelli üyeniz var? Ya, "İşitme engelli birine uygun mu, değil mi?" diye bir yeri test ederken "web" sitelerine bak mesela en basiti, işitme engellilerin ulaşımı için tüm üniversitelerin "web" siteleri uygun mu açıkçası bakmak lazım.

Ek puan konusunda hocama çok katılıyorum. Yani bununla ilgili tabii ki siz çok doğru bir ölçme değerlendirme yapıyorsunuz, size verdiğimiz datalarla onu yapıyorsunuz. Tabii ki eleştirileri mutlaka vardır ÖSYM soru çalışmalarıyla ilgili, kaygılarla ilgili ama bu, bu Komisyonun konusu olmadığı için buraya girmek istemiyorum. Şöyle diyorum: Sizin de bu öneriyi buradan alıp bizim de Komisyon olarak gerçekten engellilere bir kota vererek... Aylin Hocamın söylediği çok önemli bir tespit, yabancı uyrukluların kotası var, engellilerin kamuda yerleştirme için, işe girmesi için kotası var, üniversite okuması için sayılara baktığımızda gerçekten bir yerde eleniyor bu çocuklarımız. Bakın, bir yerde takılıyor bu çocuklarımız yani ilkokuldan sonra bir miktar, ortaokuldan sonra bir miktar, üniversiteye girinceye kadar olay çok daha düşmüş durumda. Hele erkek oranı çok yüksek üniversiteye giden ama neredeyse kadınlar hiç giremiyor. Ailelerin yaklaşımından mı kaynaklı bunu da iyi bir analiz edip Komisyon olarak benim naçizane fikrim, mutlaka maddelerden bir tanesi üniversitelere engelli kotası gibi bir oran getirilebilir. Yine, Aylin Hocamın dediği gibi girinceye kadar o puan dengeli tutulabilir. Bu fırsatları vermemiz gerekiyor bu çocuklara. Vermezsek bu işi başarabileceğimizi düşünmüyorum.

Şimdi, bir konu da şöyle: Tabii, bize de diğer vekillerime geldiği gibi başka engelli vatandaşlarımız ulaşıyor, bilgiler veriyor. "ALS" biliyorsunuz Amyotrofik Lateral Skleroz, Başkanı Doktor Alper Kaya, buradan da selam olsun, kendisi 9 Eylül mezunudur, göz hastalıkları uzmanıdır ama şu an evde solunum cihazına bağlı olarak yaşıyor, birtakım önerileri var. Başkanım, Sayın Bakanım, izniniz olursa ALS derneklerinden de birini en azından burada bir on dakika dinlersek, bu Komisyon herkese açık olduğu için bununla da mutluluk duyuyoruz.

BAŞKAN MEHMET MUHARREM KASAPOĞLU - Peki, memnuniyetle davet edelim.

ALİ KARAOBA (Uşak) - İzniniz olur, notları alırlarsa, çağırırlarsa, ben de diyaloğa geçip Alper Bey'in numarası veririm, biraz konuşmakta zorlanıyor kendisi ama o şöyle çok... Bir şey söyleyeyim arkadaşlar: Mesela ev tipi mekanik ventilatör için normalde 52.800 lira ödüyor devlet ama piyasa değeri 200 binden aşağı değil. Trakeostomi kanülleri 1.199 lira ödüyor devlet, piyasada gerçekten kalitelileri 10 bin liranın altında değil. Yani daha önceki konuşmalarımızda da söyledik aslında bu ortez, protez ya da devletin verdiği o ödemelerin gerçekten güncel enflasyon değerlerine göre değerlendirilip yeniden revize edilmesi gerekiyor. Yoksa "Yaptık oldu." demeyle olmuyor. Tabii ki devlet ciddi yardımlar yapıyor, bu inkâr edilemez, çok ciddi şeyler de yapılıyor. Biz "Hiç yapılmıyor." noktasıyla bakıyor değiliz ama yeterlilik oranına bakıyoruz yani burada önemli olan o.

Ben de sunumlar için teşekkür ediyorum, şimdilik bu kadar, sağ olun.

BAŞKAN MEHMET MUHARREM KASAPOĞLU - Teşekkür ediyoruz.

ZÜLAL TANNUR - Sayın Başkanım, buraya bir şey ekleme şahsım var mı?

BAŞKAN MEHMET MUHARREM KASAPOĞLU - Buyurun.

ZÜLAL TANNUR - Bir şey ekleyeceğim: Aslında çok güzel bir noktaya değindiler Sayın Vekilimizin kendileri çünkü sınava hazırlık ayrı bir süreç hani engelli birisi için. Sonra üniversiteye girmek ayrı bir süreç, sonra iş bulmak ayrı bir süreç; böyle olduğu için aileler genelde "Ne gerek var bu kadar zahmete, en güzel yıllarını bu kadar geçirmeye?" diye bakıyor ve o sebeple de aslında, hele kızlarda bu daha çok çünkü bu sefer de güvenlik tehditleri geliyor aslında. Hani bir kız gidecek tek başına başka bir ile ve hayat kuracak, o zamana kadar on iki yıl boyunca zaten öyle bir hayat sürmemiş; dolayısıyla da aslında böyle bir tedirginlikleri oluyor. Ben Türkiye'nin en iyi okullarından birinde okuyarak başladım, Boğaziçi Üniversitesinde başladım. Tamamen görme engelli birisi olarak üniversiteye girdiğimde bağımsız hareketim vardı ama limitliydi. Boğaziçinin 3 tane bayrağı var yani erişebilir mekân, erişebilir kitaplar ve erişebilir sosyal etkinlikler bağlamında; ben sınıfa girdiğimde benim kitabım yoktu, girdiğim dersin hocaları benden haberdar değildi, beni defalarca kez sınavlarına sokmadılar, ben amfilerden çıkmak zorunda kaldım. Bir de okula geldiğimde kılavuz çizgiler var biliyorsunuz ki bence evet bunun yönetmeliği de olmalı. Sarı çizgiler Boğaziçinde bir öğretmen takıldığı ve düştüğü için kaldırılmıştı ama ben bir araba bana çarparken kendimi zor korumak zorunda kalmıştım, ondan sonra okulu bıraktım ve Amerika'ya geçtim. O yüzden en temelde benim sorum bu. Hani demin sordunuz, koalisyonlarda ya da komisyonlarda ne kadar şey engelle yüzdesi var. Şimdi, engellilik geniş bir çerçeve olduğu için işitme engelli birisi oraya geldiğinde görme engelli birinin ihtiyaçlarını anlamıyor. Sonrasında ben Boğaziçine girdiğimde ayaklarımın çamura batmadan benim orada yürümediğim bir gün olmadı ben üniversitedeyken, ki ben o sırada iki şirket kurdum, onlara bağlı olarak canlı yayınlara çıkıyordum, gece üniversiteye geliyordum ve arkadaşlarım benim yardıma ihtiyacım olduğunu zannediyordu ben çamurlara bata çıka yürümek zorunda olduğum için. Ben neden bata çıka yürüyordum? O yüzden biz bir şeylere bayrak verebiliriz, bu çok güzel ama gerçekten doğru insanlar o komisyonlarda olmadığında bu mümkün olmuyor ya da üniversite kulüpleri... Engelli öğrenciler kulüplere genelde yazılmazlar, yazılsalar da bir tane kulübe yazılırlar çünkü içerikte hani onları hangi sistem uygulanmalıdır bu bilinmez. Bir de engelli birimleri tek bir sisteme bağlı olmadıkları için hocalar kendilerine gelip bir sınav hazırlamak istediğinde onu nasıl yönlendireceğini bilmeyen insanlarla dolu ve sistemde veremediği için benim hocalarım bana nasıl sınav hazırlaması gerektiğini bilmiyordu, onlara ben öğretmek zorunda kalıyordum, her sınavdan önce görme engelli olduğumu ben Boğaziçi üniversitesinde kanıtlamak zorundaydım ve rapor iletiyordum. Ve benim ülkem beni kaybetti çünkü ben şu anda üniversite The University of Arizona'da nörobilim ve bilişsel bilimler okuyorum, 2,5 yıl dayanabildim. Yani bunları söylemeyecektim belki arka planlı söyleriz diye ama neden paylaşıyorum? Hani çok samimi bir yerden söylemek istiyorum yani bir eleştiri olarak alalım ya da almayalım ama bir öğrenci olarak zorlandım, ki diğer detaylara girmeyeceğim. Okulun çevresini asayiş ekipleriyle ve emniyet ekipleriyle defalarca kez münakaşa ede ede ben değiştirdim, trafik kazası geçirmeyim diye. Orada trafik kazası geçirilmiş mi bir de ona bakılabilir çünkü bana dediler ki: "Ölürsün." Benim ailem bene okula geldiğim üç hafta bırakamadı. Neden? Yani görme engelli birisi olarak doğmak aileleri verilen bir ceza değildir. Görme engelli birisi olarak bu hayatta bir kaza geçirmek ve ölmek ailelere verilen bir cezadır; o yüzden bence bunlara bakılması lazım. Ya, bu Komisyonda "Biz konuşalım, taraflar birbirlerini dinlesin." falan değil aslında, bu kadar buz gibi gerçekler var, söylemeden edemedim yani eklemek istedim sadece. Teşekkür ederim yani üzerine çok konuşulacak bir şey olduğunu da zannetmiyorum çünkü birinci elden yaşadım. Yani o amfilerden çıkan da bendim, hocalarla konuşan da bendim. Her sınav öncesinde görme engelli olduğumu belirtirmem gerektiğinde bana dediler ki: "Bu dersi alan 799 öğrenci var ve sen de bir kişisin, sorumluluk sahibi olman lazım görme engelli olduğunu her seferinde, her hocana söylemen lazım." Bunu söyleyen engelli birim başkanıydı, on altı yıl Boğaziçinde kaldı. Neden? Sonra niye görme engelli kızlar... Okumuyor görme engelli kızlar üniversiteler, çok az okuyor, ben onu söyleyebilirim yani. Erkekler niye okuyor diye bakalım. Çünkü erkekler toplumda evin sahiplenicisi olarak görülüyor. Erkek adam okuması gerekir, erkek adam çalışması gereken kişi ama kız ev kızı olabilir. Bulaşık yıkadığında, kendine baktığında çocuğuna bakmasına bile gerek yok çünkü zaten "Evlenebilir mi?" diye bir soru işareti var çünkü kadın yetersizdir, değil mi? Okumasına da gerek yok kızın. Görme engelli akademisyen datasını ben hâlâ alamadım mesela, görme engelli kadın akademisyen datasına hiç girmiyorum zaten. Niye beyin göçü yaptım ben? Çok üzülüyorum ailemi özlediğim her gün Amerika'da çok üzülüyorum ben. Yani bunu eklemek istedim ben. Gerçekten çok eklemeyim dedim ama bu kadar samimiyete güvenerek, bir eleştiri olarak asla değil ki öyle algılanabilir. Ama Arizona'ya gittiğimde şunu söylediler bana: "Zülalcim derslerle betimleme istiyor musun? Zülalcim senin için sınav sistemlerine..." Bana 5 tane test yaptılar, bilişsel düzeyimi ölçtüler çünkü otizmliyim ya nasıl öğreniyorum diye, bir de bunları uyarladılar ve bana dönüp sorduklarında "Eminim senin ülke hastane daha ilerini vermiştir ama bizde bir şeyler yapmak istiyoruz." dediklerinde ben onlara dönüp de "Hayır, bir şey anlamadım." diyemedim, "Benim ülkem en iyisini bana yapıyordu, ben onun üstüne ne koyabilirsiniz diye buraya bakmak için geldim." dedim utandığım için. Ama utanması gereken ben değilim.

ALİ KARAOBA (Uşak) - Valla Zülal seni alkışlıyoruz, süpersin, gerçekten alkışlıyorum seni.