KOMİSYON KONUŞMASI

GÜRSEL EROL (Elâzığ) - Sayın Başkanım, Sayın Bakanım, sayın milletvekili arkadaşlarım, Bakanlığımızın değerli bürokratları; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, 2026 bütçeniz ülkemize ve Bakanlığınıza hayırlı olsun.

Ben 2025 bütçesi görüşülürken buradan bir ricada bulunmuştum. Tunceli'de 26'ncı Dönem Milletvekilliği yaptım, Tunceli'nin bir sorununu gündeme getirmiştim. Munzur Vadisi birinci derece sitten ikinci derece site çevrilmişti ve toplumsal olarak inanılmaz bir tepki vardı. Munzur Vadisi'nin yalnızca bir akarsu, bir doğal alan değil, aynı zamanda Alevi toplumu için inançsal bir değeri olduğunu da bunu da ifade etmiştim. Sonra verdiğiniz talimat doğrultusunda üç ay gibi kısa bir sürede Munzur Vadisi'ne Pülümür Vadisi de dâhil edilerek ve sınırları da genişletilerek yeniden birinci derece sit ilan edildi, bu anlamda hem Sayın Bakanım, şahsınıza hem de bu konuda emeği geçen bürokratlara teşekkür ederim. Bu Alevi toplum için son derece anlamlı ve önemli bir karardı, teşekkür ederim.

Sevgili arkadaşlar, doğal olarak yapılan işlerle ilgili eksiklikleri tespit edeceğiz, eleştireceğiz ama yapılan doğru işlere de teşekkür ederek aslında onların değerini, kıymetini bilmemiz lazım diye düşünüyorum. Ben, 2020 depremini yaşamış ve deprem sonrası bütün sürecin tamamlandığı, bütün süreci yakından takip eden bir ilin Milletvekiliyim. Biz, 2020 yılında Elâzığ'da bir deprem yaşadık, 2020 yılında yaşanan deprem sonrası gelişen süreç içerisinde önce itiraz ettiğimiz ama süreç içerisinde gördüğümüz zaman da aslında itirazlarımızın çok da haklı olmadığını, yaşanmışlık süresinde yapılan planlamaların doğru olduğunu gördük. Bunlarla ilgili birkaç örnek vereyim, mesela rezerv alanları yeni TOKİ konutları şehrin dış bölgesine yapılmıştı ve biz o zaman tepki vermiştik "Niye şehrin dışına deprem konutlarını yapıyorsunuz, işte şehrin bütünlüğü bozulacak, mahalle kültürü bozulacak?" diye eleştiriler getirmiştik ama 2023 depreminde gördük ki, Malatya depreminde gördük ki aslında daha doğrusu mevcut yerleşim alanlarını ayağa kaldırmaktan ziyade yeni yerleşim bölgelerinde TOKİ konutlarının yapılarak kentte nüfus yoğunluğunun dağıtılmasının bir deprem anında yaşanan risklerin düşürülmesi için doğru bir karar olduğunu gördük ve bu anlamda da bu karardan dolayı da yetkili arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi ilettik. Eleştirilerimiz de oldu, dedik ki: "Yahu, TOKİ konutlarını yapıyorsunuz ama buraları yalnızca bir barınma alanı olarak planlamayın, buralar aynı zamanda bir yaşam alanı, bir yaşamın, bir mahalle kültürünün devam etmesine yönelik alışveriş merkezleri olmalı, sosyal alanlar olmalı, okullar olmalı, insanların günlük ihtiyaçlarını gideceği ticari alanlar olmalı." diye öneriler getirdik. Bu önerilerimiz de değerlendirilerek TOKİ bölgelerinde ticari alanlar ve günlük yaşamda ihtiyaç duyulan alanlar da giderildi. Riskli alanlarımız vardı, riskli alanlarda öncelikle insanlar önce çok büyük tepki verdiler. Ya, aslında bu riskli alanları iyi anlatmak lazım bence. Sayın Bakanım, aslında Bakanlık bürokrasisinin de bunu çok iyi anlatması lazım. Riskli alanlara önce insanlar tepki verdiler. Şimdi, arkadaşlar, deprem sürecinde eğer bir konutunuz, daha doğrusu depremde konutlarınız hasar almışsa, ağır hasarlı olmuşsa ve yıkılmışsa sizin 10 tane evinizde olsa, mülkiyet hakkınız da olsa Sayın Bakanım, bildiğim kadarıyla devlet yalnızca 1 tane yapıyor yani 10 tane var ama 1 tane yapıyor; sonuçta yıkılan yerlerin arsası yine kendi arsanız, özel mülkiyetiniz ama riskli alan öyle değil. Yani riskli alanda hem proje bütünlüğü açısından, oradaki emlakin, gayrimenkulün kıymetleşmesi açısından hem de kaç tane mülkiyet hakkınız varsa aynı mülkiyet hakkına sahipsiniz aynı ödeme koşullarıyla. Önce Elâzığ'da riskli alanlara biz tepki verdik, dedik ki: "Ya, milletin oturduğu evi niye yıkıyorsunuz yani burada bir yaşanmışlık var." Ama gelişen süreçte vatandaş da tepki verdi, yararlanmak istemedi ve yararlanmayan mahalleler de bundan son derece pişman oldular sonra çünkü riskli alan ilan edilen bölgelerde hem şehircilik anlamında hem planlama anlamında hem de oradaki emlakin, gayrimenkulün rantının yüksek olması anlamında inanılmaz bir süreç yaşandı. Şimdi, bunları anlattıktan sonra Sayın Bakanım, benim aslında bu süreçlerle ilgili önerilerim de olacak. Doğal olarak iktidar, muhalefet olaylara bakış açımız farklı, siyaset anlayışımız farklı. Bir bütçenin yapılma tekniğiyle, uygulamasıyla, yatırım programıyla tabii ki farklılıklarımız olacak hatta kendi partimiz içerisinde bile kendi farklılıklarımız var ama bence farklılıklar üzerine ayrışmak yerine ülkenin genel değerleri üzerine ortaklaşmak lazım. Yani doğru yapılan işlerle ilgili süreci doğru anlatmak lazım, eksikleri doğru tarif etmek lazım, yapılması gereken taleplerle ilgili de mantığı ön plana çıkararak talepleri doğru ortaya koymak lazım.

Deprem sürecini yönetmek çok kolay değil arkadaşlar. Bizim Elâzığ'da 2020 yılında 3 tane bina yıkıldı yalnızca, koskoca şehirde 3 tane bina yıkıldı ve 37 can kaybımız oldu. Bütün devlet oradaydı yani ben devlet derken yalnızca bakanlıkları kastetmiyorum, DEM PARTİ'li belediye başkanlarından, belediyelerden, AK PARTİ'li, CHP'li, MHP'li, Türkiye'deki bu konuda duyarlı olan herkes oradaydı. Sayın Bakanım kırk beş gün süre boyunca Elâzığ'ın dışına çıkmadı, müthiş bir performans gösterdi ama 3 bina yıkıldığı hâlde, 37 can kaybı olduğu hâlde ve günlük hayat devam ettiği hâlde yani evinize gidiyorsunuz, düğmeye basıyorsunuz, elektriğiniz yanıyor, musluğu açıyorsunuz, suyun akıyor, kamu kuruluşları açık; buna rağmen biz 3 tane binanın enkazını bir haftada zor kaldırdık. Bu beceriksizlik değil, içeride bir canlı varsa her parçayı tek tek elle alıyorsun. Bu bir süreç meselesi.

Şimdi, düşünün ki Türkiye'de 11 ilde deprem olmuş, on binlerce insan can kaybı var, yüz binlerce bina enkaza dönüşmüş. Orada yalnızca depremin boyutunu değerlendirirken yalnızca müdahale anlamında değil, aynı anda kaos yaşanıyor, aynı anda kriz yaşanıyor, aynı anda acı yaşanıyor, aynı anda panik yaşanıyor, aynı anda umutsuzluk yaşanıyor. Bunların hepsini planlamak çok kolay işler değil. Biz bunları yaşadığımız için bunları anlatıyorum değerli milletvekilleri.

Ama geldiğimiz noktada, Sayın Bakanım -benim kimseden çekineceğim hiçbir şey yok, doğru gördüğüm her şeyi söylerim, eksiklikleri de açık yüreklilikle tarif ederim- sizi ve Bakanlık bürokrasisini kutluyorum. Deprem konutlarının bu kadar kısa sürede, bu kadar büyük miktarda yapılmış olmasını ben bir başarı hikâyesi olarak görüyorum.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Sayın Erol, siz de o ihaleleri aldığınız için...

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Benim bu ihalelerle uzaktan yakından ilgim yok. Kim bu ithamda bulunuyorsa...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli milletvekilleri, böyle bir laf olur mu ya!

Sayın Karaca, böyle bir...

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Bakın, arkadaşlar, zaten Türkiye'de...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bir saniye arkadaşlar.

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Hayır, hayır, bir dakika, bir dakika. Ben cevabını veririm.

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Böyle bir şey olur mu ya!

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Türkiye'de zaten siyasetteki en büyük sorun bu. Yani eğer devlet geleneklerine uygun bir siyaset diliniz varsa, eğer çözüm odaklı bir siyaset diliniz varsa, eğer bir sorunun tespitine katkı vermek istiyorsanız -ki benim Elâzığ'da siyaset tarzım, dilim budur- hemen birisi laf atar: "Siz ihale aldınız mı?" Alan da şerefsiz! Bunu tespit etmeyen de şerefsiz! (AK PARTİ sıralarından "Bravo!" sesleri, alkışlar)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Arkadaşlar, bir daha alkış olursa... Olur mu ya!

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Bakın, Sayın Bakanım da burada, TOKİ Başkanı da burada. Alan da şerefsiz, bunu kanıtlamayan da!

Ayrıca, bakın, ihale almayı da vermeyi de aslında bunu bir yolsuzluk, bir hırsızlık olarak değerlendirmeyin yani bu da çok anlamsız. "İhale aldın mı? İhale verdin mi?" Ya, siyasetin konusu bu değil ki.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Siyasetin konusu tam da bu.

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Arkadaş, bir deprem olmuş, yüz binlerce can kaybı var, yüz binlerce mal kaybı var ve bununla ilgili... Bu bir ulusal mesele. Bu ne AK PARTİ'nin meselesi ne CHP'nin meselesi. Benim ilimde deprem oldu, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş, Tunç Soyer; 3 tane büyükşehir belediye başkanı Elâzığ'a geldi, "Evet, biz buraya 1'er tane okul yaptıracağız." dediler ve 1'er tane okul yaptırdılar. Belediye başkanının bir deprem bölgesinde okul yaptırmakla ilgili bir sorumluluğu var mı? Kendi yetki alanında bile yok. Ama niye? O kentin o dönemde okula ihtiyacı vardı ve 3 belediye başkanımız da okul yaptı, hepsine de ayrı ayrı teşekkür ederim.

Yani bizim bazı konularda her şeyi siyaset malzemesi yapmamamız lazım. Burası Plan ve Bütçe, teknik olun. Genel Kurulda siyaset yaparız, siyasi boyutuyla tartışırız, konuşuruz ama burada devletin bürokratları da var. Birbirimizi itham ederken, birbirimize konuşurken konuşma dilimize, üslubumuza dikkat edeceğiz.

SEVDA KARACA DEMİR (Gaziantep) - Rant ilişkisi siyasetin ta kendisidir.

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Arkadaşlar, ağzınızdan çıkan laf yalnızca bir milletvekilini değil, onun ailesini, haysiyetini, onurunu da zedeleyecek laflardır. Onun için herkes birbirine karşı saygılı davransın ve herkesin de birbirine karşı saygılı davranmak gibi bir sorumluluğu vardır.

Sayın Bakanım, bu 500 bin konut projesini de doğru buluyorum ama yerlerini doğru bulmuyorum. Bence Türkiye'de sosyalleşme adına köylere geri dönüşü desteklememiz lazım. Türkiye'de, Türkiye nüfusunun yüzde 93'ü büyük şehirlerde yaşıyor. Hâlbuki biz köylerde üretime dâhil edersek insanları ve köylere çevirirsek, bence bu daha anlam kazanır diye düşünüyorum.

Ayrıca, 2 önerim de olacak Sayın Bakanım: İstanbul'da yalnızca yaşayan emekli sayısı 3,5 milyon Türkiye'de, sanıyorum, milyonlarca yazlık var ya bir ay ya iki ay kullanılan; millî servet bu, atıl duruyor. Mesela insanların yazdıklarında on iki ay boyunca oturmalarını teşvik edecek düzenlemelerle... Aslında, diyorsunuz ya, işte, "kira yüksekliğini düşürmek için..." Elimizde zaten bir bina stoku var, milyonlarca yazlık var. "Elektrik parası alınmaz, ısınma alınmaz, büyük şehirdeki evinden gelir vergisi alınmaz" gibi, özellikle emeklilerin de yaşamlarını devam ettirebilecekleri altyapı, alt koşullar sağlanırsa, yazlıkları güncel hayatımızın ekonomisine dâhil etmek gibi bir proje genişletilebilir, düşünülebilir,

Sayın Bakanım, ayrıca, ben, yine Elâzığ depreminde şunu gördüm ki depremde istediğiniz kadar önlem alın ama depremde, deprem sırasında mağduriyet sayısını, insanların nüfus yoğunluğunu düşürmediğiniz sürece... Yani bir sokakta 1 binanın yıkılması ile 10 binanın yıkılması arasında bir fark yok, nüfus yoğunluğunu düşürmek lazım deprem riski olan illerde. Bununla ilgili 11 ilde yüz binlerce konut yapan bu devlet düşünüyorum ki yeni bir sanayi kenti kurabilir çünkü büyük şehirlerde üstelik de...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Bitti.

GÜRSEL EROL (Elazığ) - Bitiriyorum.

Bir dakika daha vermiştiniz Gökhan Bey'e...

BAŞKAN MEHMET MUŞ - Veriyorum.

İSHAK ŞAN (Adıyaman) - Verin, çok güzel konuşuyor ya. Bravo!

GÜRSEL EROL (Elazığ) - En büyük deprem bölgesi riski olan İstanbul gibi, Kocaeli gibi yerlerde sanayi bölgeleri... Niye? Oradaki fabrikaların birçoğu kimyasal fabrikalar yani yalnızca yıkılmayacak, aynı zamanda yarattığı etki alanıyla hem kaynaklarımızı hem de havamızı kirletecek. Yeni bir sanayi kenti kurulabilir mi? Deprem riskinin olmadığı bir bölge, her şeyiyle, baştan sıfırdan...

Bizim "Merkez Türkiye" diye projemiz vardı, sanıyorum, 2011 yılındaki parti programımızda vardı, kampanyamızda kullanmıştık. Bunun gibi Türkiye'de sanayinin olduğu kentleri modelleştirerek örnek bir kent yaratabilir misiniz? Ya, her şeyiyle, altyapısıyla, sosyal donatı alanlarıyla, oradaki istihdam alanlarıyla, yaşam kültürüyle. geleneklerinin yaşatılmasıyla ilgili; bunları değerlendirmenizi tekrar sizden rica ediyorum.

Tekrar hayırlı olsun diyorum, başarılar dilerim.

Teşekkür ederim, arkadaşlar, sağ olun.