| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 17 .11.2014 |
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığının değerli mensupları, değerli Jandarma Genel Komutanı, bürokrasimizin ve basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben Sayın Bakanın Diyarbakır Valisiyken meydana gelen olaylarda -Hükûmet konağına veya valiliğe bir taşlanma hadisesinde- "Cana gelmesin ama cama gelsin." dediğini hatırlıyorum. Şimdi Hükûmetin o "Cana gelmesin cama gelsin."den "Cana da cama da gelirse de gelsin, yeter ki bize gelmesin." anlayışına geldiğini görüyoruz. "Hele şu seçimleri bir atlatalım da gerisi Allah kerim." derdinde olduğu ayan beyan ortada.
Ülkeyi neredeyse teröriste teslim etmişsiniz, "Çözüm süreci başarıyla yürüyor." diyerek milletle alay ediyorsunuz. İçişleri Bakanlığının neredeyse dibinde kaçak sigara satılıyor, "Kaçak sigarayla mücadele başarıyla yürüyor." diye burada açıklamalar var. Bizzat AKP yöneticileri, bakanları ve AKP'nin yandaşları terör örgütü mensuplarını özgürlük savaşçısına, elebaşılarını barış elçisine dönüştürdü. Bizzat iktidar sahipleri "İster kabul edin ister etmeyin Apo Kürtlerin lideridir." dedi, ondan sonra Arınç "Vay, başmüzakereci kimmiş?" diye güya karşı çıkıyor görünüyor. Ve "Dağa çıkışlar artık nitelik kazandı." dendi. Birisi çıktı "AKP sayesinde Türk olmaktan kurtulduk." dedi. Birisi "Birkaç Mehmetçik öldü diye Meclisi olağanüstü toplayamayız." dedi. Bunlar böyle saatlerce sıralanabilecek saçma sapan sözler.
Diyarbakır Lice'de PKK kampları ve KCK mahkemeleri kuruldu. Pek çok kent merkezinde her gece bir okulda ya bayrak indirildi, yakıldı ya Atatürk büstü yıkıldı, okullara molotof atıldı, yollar kesildi, kimlik kontrolleri yapıldı. Terörist, araçlara flama takarak sözde kaymakam atamaları gerçekleştirdiğini ilan etti. Kurtarılmış bölgeler ilan edildi. Neredeyse davul zurnayla bir okul açılışı gerçekleştireceğini ifade etti. Bu yaşanan olayları her gün gördüğümüz için çok uzun da tekrarlamak istemiyorum.
6-7 Ekimde büyük olaylar meydana geldi, efendim "Biz misliyle karşılık veririz." dediniz. Kendisi bir örgüt yöneticisi konumunda yani bir devlet yöneticisi, bir Hükûmet gibi değil de... Misliyle karşılık vermekten bahsetti. Bu, devleti acze düşürdüğünüzün itirafından öteye geçemedi.
PKK'nın Mehmetçiğimize sıktığı ilk kurşunun tetiğini çeken katilin heykelinin dikilmesiyle ilgili eleştiriler karşısında "Mesela orada bir heykel, fiberglas maddeden yapılmış basit bir heykel yani." diyebilmiştir Sayın Bakan. Yani, "fiberglastan bir heykel" ifadesi onun sanatsal değerini hafife alıyor anlamında kullanıldığı zehabını uyandırıyor bizde. Yani Sayın Bakan aslında bu heykele tepki gösterilmesini anlamsız buluyor bir noktada. Peki, bu heykel fiberglastan değil de bronzdan yapılmış olsaydı nasıl tepki verecektiniz Sayın Bakan?
Şimdi, Sayın Bakanın ve Hükûmetin hâli, bu açılım süreci denilen çalışmaların geldiği noktanın bir özeti gibidir. Hükûmet, teröristlerin dağda eylem yapmamasını terörün bittiği veya biteceği şeklinde yorumluyor. Terör örgütünün dağda eylem yapmasına gerek de kalmadı, şehre indi ve Hükûmet teröristlerin sınır dışına çıkacağını söylerken onlar aksine şehre yerleşti ve silahlanmasını artırdı. Atatürk heykelleri yakılıp yıkılırken terörist heykelleri yapıldı.
2009 yılından beri çözüm sürecini konuşuyoruz. Çözüm süreci dediğiniz, terör örgütüyle Hükûmetinizin gizli kapaklı görüşmeleridir. Ortada bir pazarlıktan ziyade, aslında bir iş birliği söz konusudur. Sorun sadece takvimde ve önümüzdeki seçimlerde, aranızdaki problemler de genelde bu takvimle ilgili problemler. Yoksa, bir ruh ikizi gibi aslında birbirinizden pek farkınız da kalmamış. 2012 sonbaharından itibaren bu sorunun biteceği, PKK'nın silah bırakarak dağdan ovaya ineceği algısını oluşturdunuz, bir dizi pazarlıklar yürüttünüz ve Hükûmet olarak tek muhatabınız PKK'ydı ve dolayısıyla terör örgütüne de doğrudan veya dolaylı bir meşruiyet tanıdınız.
Şehirlerimizde askerlerimiz sinsice pusularda şehit edildi, asker aileleri evlerinde tehdit ediliyor, devlet memurları zırhlandırılmış otobüslere binerek korunmaya çalışılıyor. Böyle bir ortamda Başbakan PKK açılımını Orta Doğu'nun büyük başarı hikâyesi olarak tanımlıyor. Ancak bu işin aslında bir aldatmaca olduğunu, sürecin niteliğini AKP'li bazı milletvekillerinin Afyon'daki kampta ifade ettiği endişeler, Başbakanın ve İçişleri Bakanının itirafları ayan beyan göstermektedir.
Bir Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekili "Bizim can güvenliğimiz yok, vatandaş ne yapsın? Alanda hâkimiyet devletin elinden gitti. Evime, havaalanına rahat gidemeyeceksem bu çözüm süreci nasıl yürüyecek? Bir kardeşimi şehit verdim, evimi taradılar, şimdi beni öldürmeye gelirlerse ne yapacağım?" diye soruyor.
Terörle müzakere sürecinde AKP'nin bir suç örgütü refleksiyle hareket ettiğini görüyoruz. Bunun en büyük göstergesi bizzat Başbakan ve İçişleri Bakanından gelen itiraflardır. AKP devlet bilinciyle değil, âdeta bir örgüt refleksiyle hareket ediyor. Sayın Başbakan PKK'nın sınır dışına çekilmediğini bildikleri hâlde, çözüm süreci zaafa uğramasın diye ses çıkarmadıklarını söylüyor.
BAŞKAN - Nerede?
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Şimdi, Sayın Bilgiç, benim sözümü kesme, anlatırım nerede olduğunu.
İçişleri Bakanı Oslo'da PKK'yla anlaştıklarını ama anlaşmayı PKK'nın bozduğunu söylüyor. Bunlar itiraflar manzumesidir. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti suç işleyerek sorun çözme anlayışı içerisindedir. Bu durum bir devlet refleksi değil, bir örgüt refleksidir. Başbakan ve İçişleri Bakanının itirafları öyle "siyaset" denilip geçiştirilecek türden değildir.
Şimdi ben Sayın Bakana sormak istiyorum: Son günlerin tablosu böyleyken çözüm süreci başarıyla devam ediyor mu? Bu konuda rahat mısınız? Terör boyut değiştirdi; PKK şehir hâkimiyetini oluştururken Hükûmet hukuka ve Anayasa'ya aykırı olarak bu eylemlere yol vermektedir. 6-7 Ekim olaylarının da kendiliğinden ortaya çıkan hadiseler olmadığı açıkça ortadadır. Hükûmetin Kobani bahanesiyle yapılan eylemleri önleme amacı hiçbir zaman olmadı. Ülkemiz 90'lı yıllardan beri görülmemiş yoğunlukta eylemlere sahne olurken, okullar tatil edilirken, sokağa çıkma yasakları ilan edilirken, ilçelere giriş-çıkış yasakları konulurken ve iki günde 48 kişi, 48 vatandaşımız hayatını kaybederken Hükûmet terörle mücadele etmemiş, olayları büyük ölçüde seyretmekle yetinmiş ve Öcalan'dan olayları durdurması için yardım istemiştir.
Kobani bahaneli eylemler açılım sürecinin akıbetini gözler önüne serdi. AKP Hükûmeti bu akıbeti görünce hepsi âdeta itirafçı durumunda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen, toparlayın.
Buyurun.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Teşekkür ediyorum.
Yine, bir sayın milletvekili feryat ediyor, "Çözüm süreci devam ederken devletin alanı boşaltması ve örgütün bunu istismar ederek, bu alanları doldurarak haraç toplaması, yol kesmesi, faili meçhul cinayetler işlemesi, paralel yapılar oluşturması kabul edilebilir bir şey değil." diyor.
Yine, Başbakanın bir danışmanı "Bölgede güçlerini pekiştirdiler. Öyle ki kamu düzeni bölgede şu anda devletin değil PKK'nın elinde." diye açık açık söylüyor ve yazıyor ve İçişleri Bakanı Afyon'da "Bu süreçte alan hâkimiyetinin kaybedildiği zamanlar oldu. Hâkimiyeti sağlayamadığımız zamanlar oldu. Kırsalda terör baskısı arttı, şehirlere inmeye başladılar. Bölgede devletin devlet olması gerekir. Tedbirler alınsın, yoksa iş tersine dönecek ve kamu düzeni, asayiş sağlanmadan 2015 seçimlerine gidemeyiz." diyor.
Tabii, Sayın Bakan bu açıklamaya yalanlama getirdiğini söyledi ama baktık, İçişleri Bakanlığı 2014/86 sayılı bir açıklama; İçişleri Bakanlığından bir açıklama yapılıyor, Bakanın açıklaması değil, 2 Kasım Pazartesi: "Bu söylemler gerçeği yansıtmamaktadır." diyor. Yani söylem mi yalanlanıyor, Bakan mı yalanlanıyor, o da doğru değil.
Sayın Bakan, bu devleti siz yönetmiyor musunuz? Kamu düzenini bizzat Bakanlığınız sağlamakla mükellef değil mi? Siz kamu düzenini sağlayamazken bir terörist elebaşı çıkıp diyor ki: "Doğu ve güneydoğuda kamu düzenini sağlamak için devlet bizden yardım istedi." Bu söz doğru mudur?
Bugünkü terör sorununun en büyük müsebbibi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayın.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - ...Hükûmettir ve her yerde isyan vardır. Hükûmet eliyle Türkiye ağır ve yıkıcı bir terör tehdidiyle karşı karşıyadır.
Gelelim şu paralel söylemine ve bir paralel paranoyasına. Geçtiğimiz haftalarda da Başbakan "KCK bir paralel yapıdır." dedi. Biz de günaydın dedik. Biz bunu 14 Şubatta Türkiye Büyük Millet Meclisinde ifade ettik. 17, 25 Aralık süreciyle birlikte Hükûmetin gündeme getirdiği konulardan birisi de bu paralel yapı, paralel devlet tartışmalarıdır. Hükûmet âdeta paralel devlet paranoyası yaşıyor ve polise, hâkime, savcıya düşman bir tutum almıştır.
Hükûmet paralel devletin adresini yanlış yerde arıyor. Ülkemizde bir paralel devlet olduğu doğrudur. Demokratik devletlerde paralel devletler, paralel yapılar olmaz, hukuk dışı yapılara izin verilemez ama siz on iki yıldır bu yapılanmalara izin verdiniz, zaten ben bu bütçe görüşmelerinden beri Adalet Kalkınma Partisinin tek başına Hükûmet olmakla birlikte tek başına bir iktidar değil, bir koalisyonlar manzumesi olduğunu da ifade ettim. Bu paralel yapıları sizler oluşturdunuz ve bunun en somut paralel devlet olgusu da KCK yapılanmasıdır. Bunun da sorumlusu Hükûmetinizdir. Bizzat Oslo'da sizler oluşturdunuz bunu. AKP, kurduğu AKP-PKK-KCK paralel yapısıyla ülkeyi âdeta bir koalisyon yönetimi gibi idare etmektedir. Hükûmet "Güneydoğu Anadolu'dan şehit gelmiyor." diyerek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım, son sözlerinizi alayım.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Aslında toparlanacak gibi değil de Başkanım, ben gene de toparlamaya çalışıyorum.
BAŞKAN - O zaman sürenin sonuna doğru...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
Bütün bunlar olurken Beşir Atalay'ın ağzından sürecin olumlu işlediği ifadelerini duyuyoruz. O zaman olumluluk bunlarsa olumsuzluk nedir, onu da ayrıca merak ediyoruz.
"Çözüm süreci" dediğinizin aslında bölgeyi bir PKK'lılaştırma süreci olduğunu siz görmüyor musunuz yoksa bunu mu arzu ediyorsunuz?
Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu 17, 25 Aralık çözüm süreciyle birlikte Hükûmet hukuk dışına çıkmış, devleti yönetme ehliyetini tamamen kaybetmiştir. İçişleri Bakanının 13 Mayıs günü gazetelere yansıyan talimatı: "Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın, o adamı alın." diyebiliyor. Bürokratlarını, polislerini suç işlemeye teşvik ediyor.
Yine, bir bakanın bir başka ses kaydında "Ya, kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız. Savcıdan korkmayın siz. Koca yüzde 50 oy almış partinin iradesini söylüyorum ben. Gerisini..." diyor. Siz eşkıya mısınız kardeşim, Hükûmet misiniz, devlet misiniz? Bu laflar bir devlet yöneticisine yakışır mı? Hukuk dışına çıkarak milletin kapısını kırıp almak ne demek? Bu ülkede demokrasi, millî irade, sizin kişisel çıkarlarınızın üstündedir. Siz yasayı ne için yaptığınızı zannediyorsunuz? Yasalar sizin arkanızı kollamak için yapılmaz.
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Yasalar, milletin topyekûn faydası için yapılır.
Şimdi, Sayın Başkan...
BAŞKAN - Son cümleniz lütfen.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Son cümlemi ifade ediyorum: Bu kamuoyuna yansıyan fişleme hadiseleri doğru mudur, değil midir? Burada kendi personelinizi Anayasa'ya ve yasalara aykırı bir şekilde fişlediğiniz ortaya çıkmıştır. Bende de bu konuda bazı somut bilgiler var.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Üstelik, akrabalarıyla, yakınlarıyla birlikte töhmet altında bırakan ifadelerle fişlemeler vardır, onu da...
BAŞKAN - Soru işleminde de söz vereceğim size.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.