| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .11.2025 |
SEMRA DİNÇER (Ankara) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bütçesi bu ülkede yaşayan milyonların ve henüz doğmamış çocukların gelecek hakkını belirleyecek bir bütçedir. Geçtiğimiz yaz zeytinlik alanlarında madencilik faaliyetlerinin önünü açan bir kanun teklifi tüm uyarılarımıza rağmen Mecliste kabul edildi. Bugün Türkiye'de zeytin üretiminde yüzde 35'e varan bir düşüşten söz edilmektedir. Bu tablo hem çiftçimizin gelirini hem de ülkemizin gıda arz güvenliğini yakından ilgilendirmektedir. Bu düzenlemeler köylünün toprağıyla bağını zayıflatma riski taşımakta, geçim kaynaklarını dolayısıyla kırsal sosyal dokusunu olumsuz şekilde etkileyebilmektedir. Bu kanun köylünün toprağından kopmasına, derelerin ve göllerin su rejiminin bozulmasına, hayvancılık için kritik önemdeki meraların daralmasına yol açabilecek sonuçlar doğurabilir. Bu da orta ve uzun vadede gıda güvenliğimizden insan sağlığına kadar pek çok alanda risk taşımaktadır. Bugün bir ekmek 15 lira, 1 kilo domates 100 liraya kadar çıkabilmektedir. Vatandaşlarımızın büyük bir bölümü mevsim meyve ve sebzelerine dahi ulaşamamaktadır. Bir zamanlar pek çok temel gıda ürününde kendine yetebilen bir ülkeyken bugün giderek artan oranda ithalata bağımlı hâle geldik. Şimdi, siz Sayın Bakan bunların başka Bakanlıkların sorumluluk alanına girdiğini ifade edebilirsiniz ancak çevrenin, doğal varlıkların, tarım alanlarının korunması, tüm bu başlıkların kesişim noktasında yer almaktasınız. Bu nedenle, sizin Bakanlığınızın yaklaşımı diğer tüm politikaları doğrudan etkileme gücüne sahiptir. Bu bütçe vesilesiyle dile getirdiğimiz temel talep; ormanlarımızın, meralarımızın, zeytinliklerimizin ve tarım alanlarımızın korunmasını merkeze alan, bilimsel veriye dayalı, uzun vadeli ve katılımcı bir planlamanın güçlendirilmesidir. Eleştirilerimizi bir çatışma arayışıyla değil ortak geleceğimizi güvence altına alma sorumluluğuyla dile getiriyoruz. Umudumuz, bu uyarıların politika tasarımında dikkate alınması ve çevreyle uyumlu, üreticiyi koruyan, toplumun geniş kesimlerini gözeten bir anlayışın güçlenmesidir.
Değerli milletvekilleri, bir de Meclisten İklim Kanunu geçirdik, orada "Ticaret Kanunu değil gerçek bir İklim Kanunu istiyoruz." demiştik. Dereleri kurutan, tarım alanlarını ve ormanları madenlere, enerji projelerine, beton projelerine feda eden mevcut politikaları sorgulamak yerine aynı düzeni yeşil bir ambalaja sarmaktan öteye geçmeyen bir kanun teklifiydi. Sizin göreviniz iklim krizinin faturası emekçilere, köylülere, gençlere kadınlara çıkarılırken şirketlerin kârını güvenceye almak değil iklim adaletini gözeten, suyu, toprağı, ormanı, tarım alanlarını gerçekten koruyan bir İklim Kanunu için ısrar etmektir.
Sayın Bakan, Türkiye su zengini bir ülke değildir, tam tersine hızla su fakirliğine sürüklenen bir ülkedir. Yer altı suları hoyratça çekilmekte, barajlar ve göller kirlenmekte, dere yatakları yapılaşmaya açılmaktadır. Bugün kapsamlı ekosistem temelli, katılımcı ve bütüncül bir su kanunu hâlen yapabilmiş değiliz. Suyu ticari bir meta değil temel bir insan hakkı tanımlayan, su tahsislerini bilimsel kriterlere göre tek elden ve şeffaf bir biçimde düzenleyen, kirletenin ödediği, koruyan ve tasarruf edenin desteklendiği güçlü bir denetim ve yaptırım sistemini içeren bir su kanunu hep birlikte yapalım. Gelecek yıl COP 31 İklim Zirvesi Antalya'da yapılacak ve dünyanın gözü Türkiye'nin iklim sicilinde olacak. Su krizini çözemeyen, barajlarını, göllerini, derelerini rant projelerine feda eden bir ülkenin dünyaya iklim liderliği dersi vermesi mümkün mü? İşte, bu yüzden COP31'e kadar gelin hep birlikte bu meseleyi siyasetüstü ele alalım ve gerekli somut adımları gün geçmeden beraber atalım, çevre ve iklim politikalarını "lüks" ya da "ikincil bir başlık" gibi gören anlayışı hep birlikte terk edelim. Bizler bu bütçenin doğayı, iklim adaletini, gıda ve su güvenliğini önceleyen bir anlayışla yeniden ele alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.