KOMİSYON KONUŞMASI

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, kamu kurumlarının ve basının seçkin temsilcileri; güzel bir gün, mutlu bir hafta geçirmek dileğiyle hepinizi selamlıyorum.

Devletin felsefi temellerini, ideolojik tercihlerini dikkate almadan geçmişte yaşanan tarihin sayfalarında yerini almış olaylarla ilgili yaşandığı sürecin özel ve genel koşullarını dikkate almadan, onlardan soyutlanarak devletin niteliği, kurucular ve kurucu iradeyle değerlendirme yaparsanız yanlışlığa sürüklenirsiniz, devlete de, kurumlara da, kurucularına da haksızlık yapılır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, Türkiye'nin etnik topografyasına, inanç coğrafyasına uygun bir nitelik taşımaktadır. Herkes şunu kafasına koymalı: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir etnik devlet değildir, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir inanç devleti değildir. Bu devleti kuranlar, çağının teorik bilgisi ile Osmanlı'da yaşanmış olan olumsuz olayları harmanlayarak bu devleti bir siyasi bilinç devleti olarak kurmuşlardır. "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım." diyen herkesin bu devlet içerisinde saygı görmeye, toplumda ve bireyler nezdinde de saygı görmeye hakkı vardır. Olayları yaşadığı koşullardan soyutlayıp tek yönlü odaklı değerlendirme yaparak Türkiye Cumhuriyeti devletine hiç kimse haksızlık yapma hakkına sahip değildir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesi, tercihleri, Anadolu insanının birlikte, barış içinde, demokrasi içinde yaşamasına elverecek bir siyasi çerçeveli anlayışla kurulmuştur.

O nedenle, bu Komisyonda Türkiye Cumhuriyeti'nin milletvekili olarak görev yapan herkesin de Türkiye Cumhuriyeti'yle ilgili değerlendirmeler yaparken tarihî gerçeklere, bilimsel gerçeklere ve sosyolojik gerçeklere uygun yorum yapma yükümlülüğü ve sorumluluğu vardır. Uluorta burada herkesi, devleti suçlamak kimseye bir şey getirmez, Türkiye'ye de bir şey getirmez.

Değerli Başkan, Adalet ve Kalkınma Partisi, türbanı, efendim inançları, kutsal değerleri kullanarak sanki kadın haklarını savunan bir parti gibi algı yaratarak toplumu yönlendirme gayretinin içerisine girdi. Biz kez daha, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda içtensizliğini, samimiyetsizliğini bu salonda tescil etmek istiyorum. Sayın Bakanın arkasında 70-100 tane bürokrat oturuyor. Bir tane, göze sürülmüş 1 tane bayan bulunsun. Hiç mi bayan yok bu Bakanlıkta?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bakan duymadı.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Nerede temsilde eşitlik ilkesi?

İZZET ÇETİN (Ankara) - Bakan duymuyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Nerede cumhuriyetin kadın hakları konusu? Nerede her meydanlara çıkışınızda "Kadınlarla ilgili düzenlemeler yaptık." diye çalım yapıp palavra sıkılması?

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Sizin kadınlar nerede?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - Diğer komisyonlarda çalışıyor.

ALİ SERİNDAĞ (Gaziantep) - Bürokrasiyi söylüyor, milletvekillerini söylemiyor.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Anlaşılıyor ki Adalet ve Kalkınma Partisi kadının toplumsal ve siyasal yaşamda yer almasını istemiyor, ancak onlardan oy deposu olarak yararlanma anlayışı içerisinde.

Sabah bir arkadaşım Sayın Bakanın konuşmasını "masal" olarak niteledi.

AHMET ARSLAN (Kars) - Adnan Ağabey, arkada 1 bayan var, kaçırmışsınız.

ADNAN KESKİN (Denizli) - 1 tane hadi gözüne sürme kalsın. Onun da ne olduğu belli değil, görevini bilemiyorum.

ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Davet edecek sandalye yok muydu o bayanı oturtacak?

RAHMİ AŞKIN TÜRELİ (İzmir) - 1 tane nazar boncuğu.

BAŞKAN - Arkadaşlar, bakın, Sayın Keskin'in insicamını bozuyorsunuz, yapmayın.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakanın başında bulunduğu Bakanlık, Türkiye'nin devasa sorunlarına çözüm getirme yükümlülüğü olan bir Bakanlık. Şu an Türkiye'de tartışılan hukuk açısından, adalet açısından devlet ile yurttaşın uyum içerisinde yaşamasından çok önemli sorunlar var. Türkiye'de gün geçmiyor ki vatandaşın güvenliğini sağlamakla yükümlü olan güvenlik gücü mensuplarının amirlerinin bileklerine emrindeki polisler tarafından kelepçe vurulmasın. Türkiye'de gün geçmiyor ki bir yasak dinleme masalıyla insanlarla ilgili soruşturmalar yapılmasın. Şimdi, Sayın Bakanımdan şunu beklerdim: Böylesine devasa ve her gün tartışılan konularda 100 küsur sayfalık konuşmada hiçbir şey yok, Sayın Bakan yapılaşmalardan bahsediyor, efendime söyleyeyim, alım satımdan, araçtan, ne varsa sallıyor ama bu konuda konuşmasında bir tek kelime göremedim. (Gürültüler)

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Bu ne biçim ifade? Hoş bir şey değil. Size yakışıyor mu?

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Bu ifade hoş değil.

BAŞKAN - Arkadaşlar, müsaade edelim, lütfen...

ADNAN KESKİN (Denizli) - Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum, ben şimdi size soruyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI EFKAN ALA - Bu ifade hoş değil, ne olursa olsun size yakıştıramadım, size yakışan üslubu kullanın.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Benim üslubum çok doğru, hiç üslubumda bir şey yok. Ben kimseye saygısızlık yapmıyorum, herkes dinlesin beni. Siz başkasına bakın, başkasından aldığınız hakaretlere bakın.

Şimdi, ben size soruyorum: Bu dinlemeler yapılırken bu dinlemeleri yapılan kişiler Emniyetin içindeki ufak bir lokal grup muydu? Bu dinlemeler yapılırken sizin Müsteşarlık döneminizde, Bakanlık döneminizde bu dinlemelerle yönlendirmek, bu dinlemelerle ilgili bilgi toplamakla yükümlü Genel Müdürünüz, müsteşar yardımcınız, daire başkanlarınız yok muydu? Eğer bunlar varsa şimdi neden gizli dinlemelerden, yasa dışı dinlemelerden bahsederek bir cadı avı başlatıyorsunuz?

İki, paralel yapıyla ilgili 17 Aralık olayı çıktıktan sonra dediniz ki: "Bu bir darbedir." Siz dediniz. O darbenin arkasından ben de şimdi soruyorum size: Bu kadar süre teknik takibe alınan, dinlenen, kanıt toplanan beş altı aylık sürede bu işleri yapan 4-5 tane Fethullah Hoca'dan talimat alan polis memuruydu yoksa İstanbul'da görev yapan üst düzey memurlar, valiler, efendim, daire başkanları, müdürler bu işin içerisinde miydi? "Bunlar olurken bizim haberimiz yoktu." diyorsanız o zaman siz dükkânlarda helva mı satıyordunuz, ne yapıyordunuz Bakanlık koltuğunda, Müsteşarlık konumunda? Nasıl bir görev yaptınız da bu kadar insanın mağdur olmasına, bu kadar insanın usulsüz dinlemeler sonucunda intihar etmesine, bu ülkenin yurtseverlerinin, askerlerinin, aydınlarının cezaevinde canlıyken mahkûm olmasına neden olacak davaların devreye girmesini sağladınız? İnşallah, umuyorum, sağ tarafınızda oturan Sayın Orgeneral önümüzdeki günlerde Balyoz'u destekleyen bir kişi veya Balyoz'la böyle dirsek temasında yeni bir suçlamaya muhatap olmaz.

Değerli arkadaşlarım, demokrasi, insanların yeteneklerini geliştirerek mutlu, güvence, özgürce, barış içinde yaşamalarını sağlayan insan aklının dehasının ürünüdür. Tarihî süreç içerisinde değişim geçirerek yeni ilke ve kurumları kazanarak farklı etnik coğrafya ve inanç dokusuna sahip toplumların bir arada yaşamalarının betonu, çimentosu, ana sütunu olmuştur. Demokrasinin işlevini yerine getirmesi insanların mutlu bir yaşam sürecine olanak sağlaması için bazı kurumların devrede olması, bazı kuralların da ödünsüz uygulanması gerekir. Yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, seçim, çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, yasa önünde eşitlik demokrasinin olmazsa olmaz koşullarından bazılarıdır. Kuvvetler ayrılığı ilkesini anayasal yetki kullanan kurum, organ ve kişilerin görevlerinin uygulama ve tasarruflarının Anayasa ve yasaların çizdiği çerçeveye uygun olmasını sağlar. Anayasa ve yasaların çizdiği sınırları aşıp keyfîliğe başvuran, hukuksuzluğu yönetim biçimine çevirenlerin bağımsız yargıda hesap vermesi kuvvetler ayrılığı ilkesinin kaçınılmaz sonucudur. Yasal sınırları aşıp keyfîliğe başvuranların yargıda hesap vermesinin önü kesilirse demokrasi zedelenir, yurttaşın sistemle uyumlu yaşaması zorlaşır, kamu otoritesi tartışılır konuma gelir, devletin saygınlığına gölge düşer. İktidar işbaşına geldiği gün devletin kurumlarını, yöneticilerini, çalışanlarını, kurucu değerlerini ve kurucu iradesini değiştirme çalışmalarını başlattı; Türkiye Cumhuriyeti devletini Adalet ve Kalkınma Partisi devletine dönüştürmeye yöneldi; amaca ulaşmak için Türkiye'nin tarihten gelen bağımsızlık ve özgürlük simgelerini silikleştirerek güdülebilir bir toplum yaratma düzenlemelerini, çalışmalarını uygulamaya koydu. Türkiye için her biri ayrı bir anlam taşıyan 30 Ağustos Zafer Bayramı, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ve 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın halkın, kitlelerin, sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla kutlanmalarına engellemeler getirildi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen toparlayın.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkan, herkese altı dakika müsaade ettiniz, ben de altı dakika istiyorum.

BAŞKAN - İki iki vereceğim efendim, hatırlatma babında.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Eğitim iptal edildi, gençlerin müspet bilimlerle yetişmesini önü kesilerek metafizik düşüncelere tutsak edip sadık kullar yetiştirmenin önü açıldı. Tutucu alışkanlıklar, inanç farklılıkları, yerel ayrıcalıklar, yoksulluk, kutsal değerler, küllenmiş tarihsel acılar, kabuk bağlamış yaralar, duygusal ve dramatik yargılarla kullanılarak halk ajite edildi; kişisel borçluluk duygusunun tuzağına düşürüldü. Yargı, güvenlik güçleri iktidarın arka bahçesi, şube müdürlüğü hâline getirildi, güvenlik gücü mensuplarının da asli görevlerinin iktidarın talimatlarını yerine getirme, iktidarla aynı düşünceyi paylaşmayanları etkisizleştirme olduğu inancı oluşturuldu. Belli mahfillerde üretilen sanal kanıtlarla aydınlar, yurtseverler iddianameye dönüştürülen fezlekelerle açılan davalarla toplama kamplarında tutsak edildi. Yapılan yargılamalarda yalanlar gerçek, iftiralar kanıt olarak değerlendirildi, partinin emrinde çalışanlar iktidarın devleti AK PARTİ devleti yapma projesine hizmet edecek insanlardan oluşturuldu. Bürokrasinin tepe noktalarına taşındı, uygulamalara direnenleri, karşı duranları sindirmek için biber gazı, tazyikli su, mermi, cop kullanıldı. Mısır'da muhalefet mensubu bir kız çocuğunun ölümüne ekranlarda gözyaşı dökülürken ülkemizde Abdullah Cömertlerin, Ahmet Atakan'ın, Ali İsmail'in, Berkin'in ölümüne seyirci kalındı. Terörist oldukları için öldürüldü diye vize verildi. Halka "pezevenk" diyen vali "Adamımızı yedirmeyiz." anlayışıyla korundu. Emrindeki kamu görevlisine bir gazetecinin gözetim altına alınması için "Mahkeme kararına gerek yok, kapısını kırın alın," adamı gözaltına almaya karşı çıkan savcıya da "Gözaltına alın." diye talimat veren, talimatı yalnız kendi iradesinin, anlayışının, arzusunun ürünü olmadığını vurgulamak için "Resmî konuttayız, şu anda herkes burada." diye mesaj gönderen... Farklı bir kamu görevlisine de "Biz yasa da yaparız, gerekirse hangi yasa yapılacaksa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız." diyerek suç işleyen, suç işlemeye teşvik eden, 17 Aralık operasyonunu yapan güvenlik gücü mensuplarının görevden alınması için ilin valisine talimat veren kişi taltif edilip daha üst görevlere getirilirse o ülkede devlet korku jeneratörü olur, demokrasi arka sokaklarda, ucuz tezgâhlarda satılan defolu mala benzer. Kitlelerin akıl denetimi başka odaklara kayar. Yağma, yolsuzluk, haksızlık, hukuksuzluk kültürü topluma hâkim olur, yeni yasa dışı işlemlerle, hukuksuzluklara, keyfîliklere kapı aralanır. Suç işleyenlerin kuvvetler ayrılığı ilkesini ayak altına alarak yargıda hesap vermeleri engellenir. Van depreminde 24 kişiye mezar olan Bayram Oteli'nin sorumluları hakkında yürütülen soruşturmayla ilgili Anayasa Mahkemesinin etkili ve caydırıcı soruşturma yürütülmediği, yaşam hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle dönemin valisi ve AFAD yöneticilerinin soruşturulması yönünde kararın gereğinin yerine getirilmesi engellenir. İnsanların devlete olan inancı buharlaşır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen toparlayın, son cümlenizi alayım.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Kamu gücünü kullananlar halka kuşkuyla bakar. Halk doğaya, insana, mesleğine, topluma, devlete yabancılaşır.

İktidar sözcülerinin dilinde, kâğıt üzerinde Türkiye'de her şey güzel, can ve mal güvenliği var, devletin görevlileri yurt dışından can ve mal güvenliğini koruyorlar. Yurttaşın hak ve özgürlükleri güvence altında, eylemdeyse durum farklıdır. Bir sinyalle binlerce insan sokağa dökülüyor, binlerce kamu binası yakılıyor, kamunun, yurttaşların araçları tahrip ediliyor, devletin kurucusunun heykelleri yıkılıyor, 40 yurttaş canını kaybediyor, kent merkezlerinde güvenlik güçleri öldürülüyor, kentlerde hendekler açılıyor, özerklik ilan ediliyor, güvenlik gücü personeli kaçırılıyor. Yol geçen hanına, kevgire dönen sınırlardan denetimsiz, kontrolsüz giren başka ülkelerin yurttaşları patlamaya hazır mayınlar gibi ülkenin dört bir yanında dolaşıyor. Şiddet örgütlerine sempati duyan...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen son cümlelerinizi alayım.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Sayın Başkanım, iki dakika daha istiyorum.

BAŞKAN - Buyurun, bir dakika daha verdim.

ADNAN KESKİN (Denizli) -...sempati duyan yandaşlar, üniversitede, sokaklarda çatışıyor. Paralelci, cemaatçi, hükûmet yanlısı diye parçalanan polis teşkilatı her gün yeni bir operasyona muhatap oluyor. Dün "Çanakkale destanından sonra en büyük zaferi kazandınız." diye övünüp yasalara aykırı bir uygulamayla ödüllendirilen güvenlik gücü amirleri paralelci diye kelepçe takılıp gözaltına alınıyor. Yargıda cemaat-iktidar kavgası yaşanıyor. Öfkelerini, duygularını, mantığın, aklın sularında serinletme yeteneğinden yoksun olan iktidar temsilcileri, içte ve dışta yaşanan olumsuzluklara öfkenin ve duygusallığın odağından yaklaşarak çelişkiden çelişkiye sürükleniyor. İktidarın bir bakanı Balyoz, Ergenekon davalarını kumpas olarak tanımlarken bir başka bakan bu davaları darbe girişimine dayandırıyor. Paralel yapıyı bitirme savıyla yargı kararlarının uygulanmaması üzerine...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Keskin, lütfen son cümlenizi alayım.

ADNAN KESKİN (Denizli) -...Anayasa Mahkemesine aykırı kararlar çıkarılıyor.

AKP, Türkiye devletinin geleneklerini, "Beytülmala el atılmaz." inancını, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını, hukukun üstünlüğü kültürünü, kamu görevlilerinin devletin emrinde olacağı ilkesini; insanların iyiliği, güzelliği, doğruluğu, dürüstlüğü ararken bindikleri sal olan vicdanlı davranma geleneğini yıkmıştır, tahrip etmiştir. Kaynaktan bulanık çıkan suyun altta durutulması mümkün değildir.

AKP iş başında kaldığı sürece Türkiye'nin temel sorunlarının düzeltilme şansı yoktur. Umarım, gecikmeden bir iktidar değişikliği olur. Türkiye cehaletten kaynaklanan cüretle, maço tavırlarla ve üslupla sorunlara çözüm üretemez.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Türkiye'nin aklını, mantığını öfkenin, duyguların seline kaptırmadan, yöneticilerin akıldan, bilimden, haktan, adaletten kaynaklanan yürekliliğe, cesarete ihtiyacı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Keskin.

ADNAN KESKİN (Denizli) - Barış, özgürlük, güven içinde Türkiye'nin varlığını sürdürmesini diliyorum. Bütçenin ülkemize güzellikler getirmesini temenni ediyorum.