| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .12.2025 |
AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Sayın Başkan, Sayın, Cumhurbaşkanı Yardımcısı, sayın vekiller ve sayın bürokratlar, hoş geldiniz, hepinizi selamlıyorum.
Şimdi, ben de aslında, ayağımın tozuyla Şırnak Cizre'den geliyorum, önemli bir etkinlik için oradaydım, onu birazdan anlatacağım. Ondan önce, yine, burada ilk başta sunuş konuşması yaptığınızda da ifade etmiştim Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, konuştuğumuz kalemlerin bütçe özelinde hiçbiri ne yazık ki toplumun gerçek ihtiyaçlarıyla örtüşmüyor. Esasında, bu bütçe açısından baktığımızda da, toplumun en temel ihtiyacı olan eşit yurttaşlığa tekabül etmeyen tartışmalar ve onunla örtüşmeyen bütçe kalemleri görüyoruz; buna Cumhurbaşkanlığı bütçesi de dâhil. Çokça söylendi, geçen yıllarda da söylendi, Cumhurbaşkanlığı bütçesine ilişkin sık eleştiriler yapılıyor. Tüm bunların temelinde, eşit yurttaşlığın yani halkı doğrudan, toplumu doğrudan özne olarak kabul etmeyen bir zihniyetin varlığı olduğunu söyleyebiliriz. Hatta daha genel bir ifadeyle, bunu cumhuriyetin en büyük yarası olarak da tarif etmemiz mümkün çünkü demokratik olmayan, katılımcı olmayan, şeffaf olmayan, adil olmayan, eşit üleştirilmeyen her şey sorgulanır, bu son derece meşru bir hak.
Şimdi, eğer bir hukuk devletinden bahsedebilseydik, eğer demokrasinin gerçek anlamıyla işler hâlinden söz edebilseydik bugün burada biz de bu başlıkları bu şekilde değil, bu demokratik hâli nasıl daha da güçlendirebiliriz diye tartışırdık, oysa böyle tartışamıyoruz. Bir yandan böyle tartışamıyoruz, bir yandan mesela biz DEM PARTİ olarak barış ve demokratik toplum süreci olarak adlandırıyoruz; yepyeni bir sürecin içinden geçiyoruz ve bu sürecin temel ihtiyacı adalet, bu sürecin temel ihtiyacı hukuk, bu sürecin temel ihtiyacı demokrasi. Bu sürecin yeni bir dile ihtiyacı var, yeni bir yönteme ihtiyacı var. Bu dilin uygulamalarda görünür hâle gelmesine ihtiyacı var. Bu dilin bütçeye yansımasına ihtiyacı var. Aslında bu dil değiştiğinde ve bu yöntem değiştiğinde biz daha adil bir bütçeden bahsedebileceğiz, ekonomi ve demokrasi dengesini daha adil bir biçimde kurabilecek bu ülke. Ancak, bunu yıllardır söylüyoruz, yıllardır bu konuda çeşitli çabalar harcanıyor, pek çok süreç geçirdik; neticede, dönüp dolaşıp geldiğimiz yer şöyle bir yer: Yeniden konuşma ihtiyacımız olduğunu tespit ediyoruz iktidarından muhalefetine, hepimiz aslında bu ihtiyaca dikkat çekiyoruz. Yine, iktidarından muhalefetine toplumun temel ihtiyacı bugün, hak, hukuk, adalet ve demokrasi. Tüm bu konularda konsensüse varmış aslında bir Türkiye, hâlâ daha neden aynı yerde patinaj yapıyor, bu soruyu size doğrudan sormak istiyorum. Bu patinajdan kastım şu Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, klasik, geleneksel, alışagelmiş, yerleşmiş bir devlet refleksi var. Esasen değişmesi gereken şey bu çünkü bu geleneksel devlet refleksi, eşit yurttaşlığı kabul etmeyen, reddeden, bu ülkede yaşayan farklı kimlikleri, farklı inançları yok sayan bir devlet refleksi ve cumhuriyetin temel yarası olarak tanımladığımız bu demokratikleşememe hâlinin de kaynağı buradan geliyor, buradan besleniyor.
Şimdi, ben ayağımın tozuyla Şırnak'tan geldim, Cizre'den geldim, bunu ayrıca anlatacağım dedim. Tam da bu geleneksel devlet refleksi içerisinde bunu anlatmak istiyorum. Kimileri şöyle tarif ediyor: Devletin geleneksel kodları, değişmeyen kodları ama ben bunu biraz açmak istiyorum. Eşit hissedememe hâlini, neden eşit yurttaş olmadığımızı, niye bu ülkede eşit hissetmediğimizi? Yalnızca Kürt olarak da değil, yalnızca Kürtler değil bu ülkede kendilerini eşit yurttaş olarak hissetmeyenler; bugün bu bütçesinin öznesi olmayan kadınlar, çocuklar, işçiler, işsizler, emekliler, asgari ücretliler, açlık sınırının altında yaşayanlar, onlar da bu ülkede eşit yurttaş olarak hissetmiyorlar.
Şimdi, Cizre'ye Şırnak Valiliği, Cizre Kaymakamlığı ve Şırnak Üniversitesinin davetiyle Sayın Mesud Barzani geldi, dün değil önceki gün Cizre'deydi kendisi ve bu organizasyon 4. Uluslararası Melaye Ciziri Sempozyumu adıyla yapılmıştı. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlarından Gülşen Orhan Hanımefendi de oradaydılar, İçişleri Bakan Yardımcısı Münir Karaloğlu da oradaydı, tabii ki Adalet ve Kalkınma Partisi Milletvekili -1 Milletvekili var biliyorsunuz Şırnak'ta- o da oradaydı. Ben hem partimizin sözcüsü hem de ilin vekili olarak diğer 2 Milletvekili arkadaşımız ve Şırnak İl Eş Başkanlarımızla birlikte oradaydım ve bakınız, biz bu organizasyonda yok sayılmaya çalışıldık Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Biz Cizre'de yüzde 90 oy alıyoruz neredeyse, yüzde 90'a varan oy; tüm engellemelere, baskılara, yok saymalara rağmen yıllardır bu böyle, hiç değişmedi. Şırnak genelinde iktidar partisiyiz, birinci partiyiz, 3 Milletvekilimiz var, Belediye Eş Başkanlarımız var, kentin Belediye Eş Başkanları var. O kentin Belediye Eş Başkanları ve bizler için takdir edersiniz ki Sayın Mesud Barzani'nin Cizre'ye gelmesi tarihsel açıdan da süreç açısından da çok büyük bir önem taşıyor. Bize dil uyarısı yapanlar "Üstenci olmayın, ayrılıkçı dil kullanmayın, yapıcı bir diliniz olsun, yıkıcı olmayın, zafer dili kullanmayın." diyenler aynı özeni göstermeliler, aynı hassasiyetle yaklaşmalılar, aynı ciddiyetle, aynı sorumlulukla yaklaşmalılar. Bu kritik eşik yalnızca bize sorumluluk yüklemiyor, muhalefete de yüklüyor, iktidar partisine de yüklüyor. Buna hiçbir siyasi partinin kendi gücünü tahkim edeceği bir alana dönüştürmeyeceğimiz bir hassasiyetle yaklaşmamız gerekiyor ve hiç kimse bu süreçten farklı bir güç devşirmeye çalışarak süreci araçsallaştırmamalı. Ne DEM PARTİ bu yönlü gelen uyarıları hak ediyor ne de bu uyarıları yapanlar buna uygun davranıyorlar. Bu Melayê Cizîrî adıyla yapılan sempozyumda -Melayê Cizîrî büyük bir âlim biliyorsunuz- Sayın Barzani de Sayın Cumhurbaşkanına ve Sayın Öcalan'a barış süreci için teşekkür ettiği ve desteğe hazır olduklarını ifade ettiği konuşmasına tam da bu cümleyle, Melayê Cizîrî'den alıntıyla başladı ve dedi ki: "Melayê Cizîrî adalet âşığıdır, Hak yolu âşığıdır; adalet herkes için ayrımsız bir biçimde uygulanmalı."
Bu konuya girme ihtiyacı hissetmemin bir başka nedeni de şu: Şimdi burada otururken yine baktım, pek çok medya kuruluşunda orada yaşananlar farklı şekilde lanse edilmiş, hatta birinde "DEM Sözcüsü Emniyet Müdürünü tehdit etti" diye başlık gördüm az önce, böyle bir şey söz konusu değil ancak şöyle bir şey söz konusu: Biz Şırnak genelinde ve Cizre özelinde anlamlandıramadığımız bir sertlikle, bir şiddet eğilimiyle karşı karşıya kalıyoruz; Parti Sözcüsü olsanız da bu böyle oluyor, milletvekili olsanız da bu böyle oluyor. Ne yazık ki orada seçilmiş, seçilmemiş DEM PARTİ'lilere dönük böyle bir tutum söz konusu. Mesela taziyeevleri kapatılıyor, mesela camiler kapatılıyor bazı cenazelerin namazı kılınmasın diye. Hiç fark etmez Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, nice Türk-Kürt genci toprağa düştü bu ülkede ve bizim meselemiz hiç kimsenin artık hayatından olmaması meselesi, can meselesi, hayat kurtarmak istiyoruz hep birlikte. Biz bunu bir siyasi çıkar olarak görmüyoruz, buradan bir güç devşirmeye çalışmıyoruz ama insan onuruna yaraşmayan, yakışmayan muameleyi de kabul etmiyoruz. Bizim bütün hayatımız onur ve haysiyet mücadelesi, kimseyi tehdit etmedik ama kimsenin bizi yok saymasına, bizi tehdit etmesine, bize şiddetle yanıt vermesine izin vermeyiz. Şırnak'a dikkat çekiyorum Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 2013'ü de hatırlatarak dikkat çekiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Doğan, bir dakika, buyurun.
AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkür ederim.
2013-2015 yıllarını ve akabinde yaşananları hatırlatarak dikkat çekiyorum. Orada ne olduğunu anlamaya çalışmak, bulmaya çalışmak, sorumluları açığa çıkarmak hepimizin görevi. Geçmişten eğer ders çıkaracaksak işte buralardan başlamamız gerekiyor. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki: "Niyet hayır, akıbet hayır, bu düsturla yola çıktık." Eğer sonuçta kazanan Türkiye ve bölge halkları olacaksa hepimiz aynı hassasiyetle yaklaşmalıyız, bu konuya özellikle dikkat çekmek istedim.
Sağ olun, dinlediğiniz için teşekkür ederim.