| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 01 .12.2025 |
OKAN KONURALP (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Yılmaz hoş geldiniz. Konuşmam kapsamında değinmek istediğim iki ana konu var: İlki Diyanet, ikincisi İletişim Başkanlığıyla ilgili. Geride bırakmaya hazırlandığımız 2025 yılında bu kurumlar üzerinde iki önemli gelişme yaşandı. Diyanet İşleri Başkanlığı Ali Erbaş'tan, İletişim Başkanlığı da Fahrettin Altun'dan kurtulmuş oldu.
Ali Erbaş'ın Diyanette yarattığı itibarsızlaşmayı umarım yeni Başkan Profesör Doktor Safi Arpaguş tamir etmeyi başarır. Ancak kimi uygulamaların önceki başkandan devralındığı gibi sürdüğünü görüyoruz ki bu bizi düşündürüyor. İki somut tartışma üzerinden değerlendirmek isterim Sayın Yılmaz: Daha önceki bütçe görüşmelerinde de ifade etmiştim, ısrarla da yineleyeceğim. Sayın Yılmaz, sunuşunuzda Diyanetin özetle, İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esaslarına ilişkin doğru bilgilendirme yapmak, dinî konularda rehberlik sağlamak ve din istismarıyla mücadele etmek amacıyla faaliyet yürüttüğünü ifade ettiniz. Son derece kıymetli bir değerlendirme. Benzer bir cümleyi geçen yılki bütçe sunuşunuzda da kullanmışsınız. Peki, sormak istiyorum: Diyanetin faaliyet yürüttüğü amaçlar bütününü ifade ettiğiniz gibiyse örneğin Menzil Cemaatinde yaşanan rezillikleri, miras hukukunun bir konusu olarak değerlendirip görmezden mi geleceğiz? "Din, iman." diyerek kavuşulan olağanüstü zenginliğin paylaşım tartışmalarıyla ortaya çıkan tabloya Diyanetin, örneğin din istismarıyla mücadele bağlamında söyleyecek tek bir cümlesi yok mu? Diyanet neden susuyor? Lafa gelince önüne geleni dinen tehdit et, hedef göster, tasavvuf geleneğini de istismar edecek şekilde, dinî önderliğini, gavslığını, liderliğini "Her derde deva." diye pazarla. Ülkemizin laik, demokratik hukuk devleti kimliğinin aleyhine her türlü haltın içinde ol. Ama insanların dinî duygularının sömürülmesi yoluyla sağlanan milyarlarca doların paylaşımı söz konusu olunca birbirlerini boğazla. Tablo özetle böyle ama Diyanet konuşmuyor, Sayın Yılmaz Diyanetin bu konuda başını kuma gömmesini artık engelleyin. Ülkemizin yeni bir FETÖ ihtimalinden hızla uzaklaşması için gerekeni yapın.
Bir, diğer konu, ilgili şahsı ciddiye aldığım için değil ama ilgili şahıs özelinde Diyanetin ısrarla aynı noktada durmasını reddettiğim ve dert ettiğim için bir kez daha kayda geçirmek istiyorum: 10 Kasımda Kocaeli Valiliğinin ve Kocaeli Müftüsünün almış olduğu karar doğrultusunda il genelinde camilerde Atatürk'ü Anma Programı kapsamında Mevlid-i Şerif okutuldu ve bir Diyanet personeli çıktı, Valiyi eleştirdi. Mensubu olduğu Diyanet teşkilatının bir il müftüsüne, üstelik Kurum hiyerarşisi açısından kendisinin üstü olan birine "kifayetsiz" demekten çekinmedi. Vali veya müftü eleştirilemez değildir, fikir ve ifade özgürlüğünün sınırları içinde kalacak şekilde herkes herkesi eleştirebilir. Ancak eleştiri hakkı kadar eleştirinin bir üslubu, nezaketi ve derinliği de önemlidir. Bu zat, yıllardır olduğu gibi bu konuda da sözde eleştirilerini çirkin, avam, dine, Diyanete yakışmayan bir dille, üslupla gerçekleştirdi. Peki, ne oldu? Bu zat Diyanet tarafından yıllardır korunuyordu, bir kez daha korundu. Neden bu zatın bu seviyesiz dilinden medet umuyorsunuz? Bu zatın dili, üslubu sizi, bizi, Diyaneti hiç rahatsız etmiyor mu? Bakın, Sayın Bahçeli mevlit okutma kararını takdir ve şükranla karşıladığını vurguladı, hem valiyi hem müftüyü gönülden tebrik ettiğini açıkladı. Sayın Bahçeli'nin bu zarif tavrından bile ders çıkarmayan Diyanet ne yapıyor? Bu zata İstanbul'un en güzel camilerinden biri olan Mihrimah Sultan Camisi minberini teslim etmekte bir sakınca görmemeye devam ediyor. Soru-cevap bölümüne bırakmadan yanıtlamanız talebiyle bu bölümde somut olarak soruyorum: Halil Konakçı ve benzerleriyle ilgili açılmış ve tamamlanmış soruşturma veya soruşturmalar var mıdır? Soruşturmaların sonucu nedir? Bu iki örnek vaka üzerinden değerlendirdiğimizde, Diyanetin geldiği noktayı, yaşadığı itibarsızlığı da bizzat toplumumuzun kendisi ve Diyanet personeli söylüyor. Toplum Çalışmaları Enstitüsünün Toplum 2024 Toplumsal Eğilimler Araştırması'na göre vatandaşlarımızın en güvenmediği kurum Diyanet İşleri Başkanlığı. DİYANET-SEN'in 2024 yılbaşında Dönemin Başkanı Erbaş'a sunduğu araştırmada da farklı bir veri var. Diyanet çalışanlarının yüzde 80'i kurumda torpil ve kayırmacılık olduğunu savunuyor. Kendi çalışanına güvensizlik aşılamış bir Diyanetle karşı karşıyayız; bunu pozitife çevirmek sizin, hepimizin görevi.
Diyanet bağlamında cemevleri tartışması... Alevi yurttaşlarımızın toplumsal hayatta yaşadıkları eşitsizliklerin ve karşılaştıkları hak ihlallerinin, Alevi inancının ve Alevi yurttaşlarımızın taleplerinin yok sayılmasının somutlaştığı alanlardan biri cemevlerinin statüsü tartışması. Diyanet İşleri Başkanlığı, cemevlerinin ibadethane statüsü kazanmasına yönelik engelleyici tavrından kurumsal olarak da zihniyet olarak da hızla uzaklaşmalıdır. Cemevlerinin ibadethane olmadığı ve ibadethane olarak kabul edilemeyeceği tezi terk edilmelidir. Alevi yurttaşlarımız cemevlerini hangi statüde tanımlıyor ve tanımlanmasını talep ediyorsa bu talebe olumlu karşılık verilmelidir.
Sayın Başkan, İletişim Başkanlığı ya da daha doğru bir ifadeyle Fahrettin Altun'dan kurtulmuş İletişim Başkanlığı... Bu bağlamda, İletişim Başkanlığı bünyesinde bulunan Dezenformasyonla Mücadele Merkezini anımsatmak istiyorum. Bu merkezin görevi, Türkiye aleyhine yürütülen psikolojik harekât, propaganda, algı operasyonu, iç ve dış dezenformasyon faaliyetlerini takip etmek ve dezenformasyona karşı faaliyet göstermek olarak özetleniyor. Peki, bu ülkenin AK PARTİ'li ve/veya Cumhur İttifakı mensubu olmayan vatandaşlarının, siyasi partilerin, seçilmişlerin, belediyelerin, gazetecilerin hakkını, hukukunu kim koruyacak? Türkiye aleyhine yürütülen veya yürütülecek olan psikolojik harekâtı haklı olarak kendine dert edinen İletişim Başkanlığı, ülkesinin vatandaşlarına, her bir bireyine yönelik dezenformasyonu neden dert etmiyor? Aksine, dezenformasyon hız kesmeden devam ediyor ve bu trol aklın ve yaklaşımın Türk siyasetinden bütünüyle de temizlenmesi gerekiyor, aksi takdirde bu akıl hepimize zarar verir.
Bu bağlamda, İBB davası süreci... Biz, son derece yalın bir biçimde, İletişim Başkanlığıyla ilişkili kuruluş TRT'nin bu davaları canlı yayınlamasını talep ediyoruz. Biz kendimize güveniyoruz, siz de bu iddianameye güveniyorsanız davanın TRT'de canlı yayınlanmasının önünü açın, iftirayı da görelim, iftiracıyı da görelim, milletimiz de görsün.
Son söz olarak, Kürt sorununun çözümüne yönelik bir süreç yürüyor. Bu sürecin toplumun büyük bir kesiminin içine sinecek şekilde menzile ermesi hepimizin dileği ancak Sayın Yılmaz, yürütmenin önemli bir ismi olarak güven artırıcı ve toplumsal rıza üretici adımların atılması da sizin göreviniz. Bu bağlamda, Cumartesi Annelerine yönelik Galatasaray Meydanı'ndaki kısıtlamaların kaldırılması hususunda sizin ön açıcı bir rol üstlenmenizi diliyorum ve bunun zorunlu olduğunu vurgulamak istiyorum.
Daha önce de değinildi, ben de değinmeden geçemeyeceğim Sayın Yılmaz. Sevgili Selahattin Demirtaş "Direnmek Güzeldir" adlı öyküsünde "Yapmış olmaktan gurur duyacağınız çok fazla şey olmayabilir hayatınızda." der ve ardından "Tersinden düşünün, yapmış olmaktan utanç duyacağınız şeyler varsa peki ne olacak?" diye sorar. Demirtaş'ın bu sorusundan esinlenerek, umarım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına istinaden Demirtaş ve arkadaşlarının tutsaklığı en kısa sürede sona erer, ilgililer tahliyeleri engelleyerek yapmış olmaktan utanç duyacakları bir noktaya sürüklenmez diyor, hepinize teşekkür ediyorum.