KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SÜMER (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunun değerli üyeleri, kıymetli bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçemizin ülkemize, girişimcimize, emekçimize hayırlı olmasını diliyorum.

Ancak bu bütçeye baktığımızda, ülkemizin "sanayide dönüşüm" "teknolojide atılım" "üretimde verimlilik" iddialarının rakamlarda karşılığını ne yazık ki göremiyoruz.

Cumhuriyetin 2'nci yüzyılına "yüksek teknoloji yüzyılı" iddiasıyla giriyoruz ama hâlâ sanayimiz düşük katma değerli üretim sarmalından maalesef kurtulamıyor. Sanayicimiz, enerji maliyetleri, döviz belirsizliği, finansmana erişim sıkıntısı, nitelikli iş gücü kaybı gibi temel sorunlarla boğuşurken bu bütçe onlara nefes değil yük getiriyor. Türkiye'nin AR-GE harcamalarının millî gelire oranı ise hâlâ yüzde 1,4 civarında; denk ülkeler ortalaması ise yüzde 2,7 yani biz hâlâ ortalamanın yarısına bile ulaşabilmiş değiliz.

TÜBİTAK'a ayrılan pay enflasyon karşısında reel olarak azalmış durumda. TÜBİTAK projeleri giderek bürokratikleşiyor, genç araştırmacılar destek bulmakta zorlanıyor. Beyin göçü artıyor; yetişmiş mühendislerimiz, bilim insanlarımız hatta tasarımcılarımız bile yurt dışına kaçıyor. Bu tabloyu değiştirecek bir vizyon bu bütçede yok.

Türk Standartları Enstitüsü, ülkemizin kalite altyapısının temel kuruluşu ancak uzun süredir siyasi kadrolaşma ve idari hantallıkla gündeme gelmek durumunda. Sanayicinin rekabet gücünü artıracak, üreticinin güvenini sağlayacak standart politikaları üretmek yerine kurumun kaynakları gösterişli törenlere, verimsiz hizmet alımlarına harcanmaya başlandı. Küresel tedarik zincirinde söz sahibi olmak istiyorsak TSE'yi bağımsız, etkin ve dünya ölçeğinde güvenilir hâle getirmemiz gerekir. Ne yazık ki bu bütçe de TSE'nin kurumsal kapasitesini güçlendirmekten çok, mevcut statükoyu korumaya yöneliktir.

Türk Patent ve Marka Kurumuna baktığımızda tablo biraz daha karmaşık. 2025 yılı itibarıyla Türkiye'de yapılan yerli patent başvuru sayısı 9 bini geçememiştir. Bu, nüfusu bizden çok daha küçük olan Güney Kore'nin bir aylık başvuru sayısına denk gelmektedir. Patent sistemimiz kâğıt üzerinde işliyor ama sahada girişimcinin, mucidin önünü açacak mekanizmalar maalesef eksik. Üniversite-sanayi iş birliği hâlâ kâğıt üzerinde kalıyor. Teknoloji transfer ofisleri kaynak yetersizliği nedeniyle etkisizleştiriliyor. Türk Patentin sadece marka tescili yapan bir büro görüntüsünden çıkıp inovasyonu teşvik eden bir stratejik kuruma dönüşmesi gerekmektedir.

Sayın Bakan, bu ülkenin gençleri yapay zekâ, uzay teknolojisi, savunma sanayisi, Yeşil Dönüşüm gibi alanlarda üretime katkı sunmak istiyor fakat fırsat eşitliği de istiyorlar. Bakanlığın destek programlarına kimlerin eriştiğine baktığımızda adaletin değil yakınlığın belirleyici olduğunu görüyoruz. Projeler liyakatle değil bağlantılarla yürütülüyor maalesef. Bu sistemin adı kalkınma değil kayırmadır.

Bir diğer büyük eksiklik Yeşil Dönüşüm. Avrupa Yeşil Mutabakatı yürürlüğe girdi, karbon sınırı mekanizması devreye alınıyor. Peki, Türkiye bu dönüşüme hazır mı? Sanayicimize bu dönüşüm için yeterli teşvik, teknoloji ve finansman sağlanıyor mu? Maalesef. Karbon vergileri kapıdayken bizim sanayicimiz hâlâ enerji verimliliği yatırımlarını kendi bütçesinden karşılamaya çalışıyor. Bu bütçede yeşil teknolojiye, döngüsel ekonomiye, temiz üretime anlamlı bir kaynak da ayrılmamış.

Yine, girişimcilik ekosistemine değinmek istiyorum. Genç girişimcilerimiz büyük potansiyele sahip ancak yatırımcı güveni zayıf, fon kaynakları sınırlı, hukuki belirsizlik sürüyor, devam ediyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, KOSGEB ve teknoparkları sadece bina yöneten kurumlar olmaktan çıkarmalı, nitelikli, sürdürülebilir, inovasyon merkezi hâline getirmelidir.

Kimileri fark etmiyor olabilir ama Türkiye'de inanılmaz bir ekonomik krizin tam ortasındayız. Biz istiyoruz ki sanayi politikamız üretimden yana, teknoloji politikamız bilimden yana, kalkınma politikamız insandan yana olsun. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılında Türkiye'nin ihtiyacı beton değil bilgiden güç alan bir kalkınma modeli olmalıdır. Bu anlayışla kaynakların liyakatli kadrolara şeffaf ve hesap verilebilir biçimde aktarılmasını talep ediyor, gençlerimizin, sanayicimizin, bilim insanlarının yanında olduğumuzu bir kez daha vurgulamak istiyoruz.

Ayrıca, son olarak da Adana'yla ilgili bazı sorular sormak istiyorum. 2020 yılından günümüze Adana'da kaç sanayicinin ödemediği borcundan dolayı icra tebligatı gelmiştir? Yapılan tebligatların tutarı ne kadardır? Yine, 2020 yılından itibaren günümüze kadar kaç ağır sanayi tesisi vasfı taşıyan kaç işletmenin ödenmemiş elektrik ve doğal gaz borcu bulunmaktadır? Borç tutarları ne kadardır? Yine, Adana genelinde kaç sanayi tesisinin şirket ve KOBİ üzerine kayıtlı kurumsal kredi kartlarından üç dönem üst üste asgari ödemesi yapılmamıştır? Aynı şekilde, kaç şirket kullandığı kredisinin üç dönem üst üste taksitini ödeyememiştir?

Yine, son dönemde, Adana'mızda tekstille ilgili kaç fabrika ve atölye üretimlerini durdurup Mısır'a gitmiştir? Bununla ilgili bilgi alabilirsem memnun olurum.

Teşekkür ederim.