KOMİSYON KONUŞMASI

VAHAP SEÇER (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan, az önce bir arkadaşımın tabiriyle, gerçekten Başbakanlık gibi bir Bakanlık, hem bütçesi açısından hem görev ve yetkileri açısından son derecede teferruatlı bir Bakanlık.

Tabii, Türkiye'nin toplam savunma ve güvenliğe harcadığı paranın yaklaşık olarak yüzde 55'i sizin kontrolünüz altında olan kurumlarda, 28 milyardan fazla bir bütçe söz konusu. Burada her ne kadar bütçesi en düşük kuruluşlardan biri olsa da Göç İdaresi Genel Müdürlüğü en fazla artışa maruz kalmış. Sanıyorum, son zamanlarda, özellikle Suriye kaynaklı birtakım insanların, misafirlerin -diyelim- ya da yine basından sıkça gördüğümüz kaçak göçmenlerle ilgili herhâlde birtakım sorunlardan kaynaklı bütçe artışı ihtiyacı doğmuş. Bunu da sizlerin açıklamanızı rica edeceğim.

Sayın Bakan, gerçekten çok geniş görev ve yetkileriniz var; sahil güvenlikten, suç işlenmesini önlemek ve suçluları takibe, nüfus ve vatandaşlığa, KÖYDES'e kadar yani yatırımlara kadar, altyapı yatırımlarına kadar, bu kadar geniş bir alana bakıyorsunuz, idare etmek zorunda kalıyorsunuz. Herhâlde burada da bazı düzenlemeler yapmanız gerekecek, Bakanlığınızın birçok konuda, özellikle iç güvenliğe ilişkin birtakım düzenlemeler yapacağını biliyoruz. Ayrıca, sanıyorum, teşkilatın düzenlenmesi, yeniden yapılanması, emniyet teşkilatına ilişkin Teşkilat Kanunu'nda da birtakım değişiklikler yapacak Hükûmetiniz. Bu konuların da tekrar bence gözden geçirilmesi gerekmekte.

Şimdi, Sayın Bakan, tabii, özellikle sizin iktidarınız dönemde de çok eleştiri oldu. Gerçekten, bizim gençlik döneminde karakolun önünden geçmeye korkar bir yapı içerisinde bizler de büyüdük; polisten korkardık, jandarmadan korkardık, dayaktan, işkenceden korkardık. Tabii, bizim de arzumuz daha demokratik, daha hukuk devleti, çağdaş hukuk devleti normlarına uygun bir ülkenin inşa edilmesi ama özellikle 17-25 Aralık operasyonundan sonra emniyet teşkilatına ilişkin önemli düzenlemeler yapıyorsunuz. Bunun temel sebebi de -tırnak içerisinde- paralel yapıya karşı ortaya koyduğunuz çalışmalar. Aslında, paralel yapı emniyet teşkilatı içerisindeki gücü, sizler bunları dilinize almaya cesaret edemezken muhalefet tarafından bunlar hep dile getiriliyordu; o dinleme olaylarının, teşkilat içerisinde birtakım yapıların olduğuna dair arkadaşlarımız, milletvekillerimiz Meclis kürsüsünden defaatle avazı çıktığı kadar bağırıyordu. O zaman kulak tıkıyordunuz, şimdi birtakım operasyonlara giriştiniz. Örneğin, burada 7 Kasım 2014 tarihli bir yönetmelik yayınlanmış ve orada kaymakamlara yönelik... Bu yönetmeliğin yayın tarihine kadar KPSS sınavıyla alınıyormuş ve bundan sonra artık onu kaldırıyoruz, tamamen Bakanlığınızın inisiyatifine bırakıyoruz bu yönetmelik gereği. Ayrıca, yine, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan emniyet teşkilatı kanununda da çok radikal birtakım değişiklikler olacağa benziyor. Örneğin, burada emniyet müdürleri resen emekli edilecek; polis yetiştiren, polislerin eğitimini veren kolejler, akademiler kapatılacak. Bunun yanında, terfilere de yeni bir sistem getiriyorsunuz, işte, bir mülakat sistemine tabi tutacaksınız. Dolayısıyla, Türkiye bir taraftan emniyet teşkilatını -sizin deyiminizle- paralel yapıdan çıkarırken artık sanki sizin güdümünüzde, sizin dünya görüşünüze sahip polis memurları, emniyet müdürleri olacak emniyet teşkilatında.

Şimdi, Türkiye bu şekilde iki ileri bir geri, iki ileri bir geri; bir gün siz iktidarsınız, yarın biz iktidarız. Herkes kendi adamını getirir, Türkiye'nin böyle savunmasını, güvenliğini ilgilendiren önemli teşkilatlarda ideolojik yapılandırmalar olursa -bunu tüm samimiyetimle söylüyorum- Türkiye'yi nereye götüreceğiz?

Sizin klasik savunmalarınızdan biri Türkiye'nin o tek parti dönemidir. Sizi de geçtiğimiz günlerde CNN'de izledim yani kapalı rejimler, işte, antidemokratik uygulamalar... Hatta çok enteresan bir söz ettiniz -belki anlam biraz, böyle çok geniş kapsamlı- anayasal düzeni değiştirme, hakikaten ürkütücü, hep böyle terörist birtakım eylemlere ya da ne bileyim metazori birtakım güçler tarafından Türkiye'nin düzenini değiştirme, anayasal düzeni... Hep bunlar teröristler için ya da illegal gruplar için kullanılan terimler. Sonra düzelttiniz, "Bunu bir Anayasa marifetiyle yapacağız. Genel seçimlere gidiyoruz, Anayasa'yı değiştirecek sayıyla Parlamentodan çıkmak istiyoruz ve milletin kararıyla yani millî iradeye sunarak bu birtakım değişiklikleri yapacağız." dediniz.

Şimdi, gelinen nokta şu: Türkiye'nin -endişe ediyorum- tekrar o eski, o sizin de tabir ettiğiniz hatta 1990'lı yıllarda o polisten, karakollardan, faili meçhullerden, işkencelerden, belli bir yapının, bir çetenin güdümünde olan bir teşkilat hâline gelme endişesi artık karşımıza çıkıyor.

Bakın, sizin devriiktidarınız döneminde gerçekten polisin karnesi de zayıf, teşkilatın karnesi zayıf. Şimdi, toplumsal olaylara bakıyorum, polis bunlara nasıl müdahale ediyor? Ben biber gazını özellikle -geçtiğimiz dönem de milletvekiliydim Sayın Bakan- TEKEL işçilerinin o direniş döneminde öğrendim yani biber gazının toplumsal olaylara polisin müdahalesinde bu kadar yoğun kullanıldığını. O zaman da bizim bir milletvekilimizin adı "limoncu milletvekiline" çıkmıştı, İstanbul milletvekilimizin. Ancak bunun hızı kesilmiyor yani polis şiddetinin hızı kesilmiyor.

Geçtiğimiz günlerde Validebağ Korusu'yla ilgili... Orada vatandaş bana göre anayasal hakkını kullanıyor, Anayasamız'da da var yani bir birey olarak ben önceden izin almadan ama tabii ki silah kullanmadan, şiddet kullanmadan benim demokratik hakkım olan toplantı ya da gösteri yürüyüşü yapabilirim. Orada belediyenizin bir uygulaması var, bir toplumsal tepki var. Ben gözlerimle gördüm, bırakın milletvekillini, bir insan olarak gerçekten sinirlerim bozuldu o polisinizin tavrına. Genç kızın gözünün içerisine... Bunları siz de izliyor olmalısınız, bunlara karşı gerçekten bir Bakan olarak sizin de sesinizin çıkması lazım. Genç kızın gözünün içine biber gazını sıkıyor; bunu kasıtlı yapıyor, istem dışı değil, bilinçli yapıyor. E şimdi, nasıl olacak? Yani, siz bu toplumu bu kadar... Alın o görüntüleri, gerçekten doğru söylüyorum, lütfen o görüntüleri alın, izleyin. Şimdi, nasıl olacak? Toplumu bu kadar geriyorsunuz. Toplum sizin her türlü tasarrufunuza onay vermek zorunda değil; insanlar itiraz edebilir, insanlar isyan edebilir, gösteri yapabilir, toplantı yapabilir, demokratik haklarını kullanabilir ama siz devlet olarak o klasik ismiyle "Baba" pozisyonunda, görevinde olacaksınız, ona şefkatle bakacaksınız ama siz inadına gidiyorsunuz, toplumu daha fazla kışkırtıyorsunuz, daha fazla sinirlerini bozuyorsunuz, sinir sistemini harap ediyorsunuz Sayın Bakan.

Bakın, Gezi Parkı olaylarından sonra, muhtelif olaylarda birçok yurttaşımız, gencecik insanlarımız polis şiddetiyle canından oldu, yaralandı, gözünü kaybetti, uzuvlarını kaybetti. Türkiye artık tekrar bir polis devleti dönemine dönmemeli ya da iktidarın polis teşkilatı yani sizin başında bulunduğunuz emniyet teşkilatı iktidarın bir sopası vazifesi görmemeli, bu demokratik bir devlete gerçekten yakışmıyor.

Sayın Bakan, sınır güvenliği konusu var. Özellikle Suriye sınırı yol geçen hanına dönmüş. Suriye iç karışıklığından bu yana açık kapı politikası -siz de rakamları verdiniz- 1,6 milyondan fazla insan. Buna bir isim de koyamıyoruz yani sığınmacı desek değil, mülteci desek değil. Diğer tarafta "Misafir umduğunu değil, bulduğunu yer." diye bir söz var bizde. Biz de halk olarak, Türk halkı olarak misafirperver bir halkız ama gelen bu insanlar, oradaki savaş ortamından gelen bu insanlar artık misafir kavramının da dışına çıktı, şimdi birçok sosyal sorunlar yaratır hâldeler, özellikle o bölgede yani Suriye'ye yakın hinterlantda, benim seçim bölgem Mersin'den Şanlıurfa'ya kadar, gerçekten birçok kriminal olaylarda Suriye'den gelen bu misafirleri görmek mümkün. Ben geçtiğimiz günlerde buna ilişkin bir soru önergesi de verdim. Bakın, Türkiye'de hırsızlık ve yaralama suçlarından ceza alan ancak adresleri belli olmadığı için tebliğ edilemeyen ve bu yüzden de... Siz tabii ki Resmî Gazete'de ilan yoluyla bunu şey yapıyorsunuz, binlerce Suriyeli var yani suça karışmış ama nerede olduğunu bilemiyorsunuz, adresini bilemiyorsunuz, o cezayı, o suçu işlediğini ona tebliğ edemiyorsunuz.

Trafikte de durum facia. Ben Mersin'den biliyorum, Suriye plakalı araçlar trafik kurallarına riayet etmiyor, hiç umurunda da değil. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bir cezai müeyyidesi yok. Yani, kırmızı ışıkta bir Türk vatandaşı ya da Türk plakalı bir araç geçse bir müeyyidesi var ama orada Suriye plakalı bir aracın böyle bir müeyyidesi yok. Bunların önünü nasıl alacağız? Bu konuda ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

Uyuşturucu sorunu var. Burada, sunumda kısmen buradan söz ediyorsunuz. Tabii ki hinterlant olarak bu coğrafya uyuşturucunun geçiş noktası ama bunun yanında...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Seçer, lütfen toparlayabilirseniz.

VAHAP SEÇER (Mersin) - ...aslında çok güncel bir konudan söz etmek istiyorum. Sayın Bakan, sunumda bonzai konusu yok. Gerçekten gündemdeki bir konu, birkaç bakanlıkla bir araya geldiniz, Türkiye'nin önemli bir sorunu çünkü bu gerçekten ilkokul seviyesine düşmüş, temini son derece kolay olan, maddi olarak da düşük gelir grubundaki insanların bile çok rahat erişebileceği, çok tehlikeli bir zehir . Dolayısıyla, bu, son günlerin uyuşturucu açısından en tehlikeli toplumsal hadiselerinden bir tanesi ve bu konuda da çok iddialı bir söyleminiz var, diyorsunuz ki "Bonzai'yle mücadele konusunda En ağır, en hızlı ve en hassas biçimde meselenin üzerine gidiyoruz, daha da gideceğiz" ama bakın, basından hâlâ, bu bonzaiyle ilgili, özellikle bunun ticaretini yapan, okulların önünde bunların pazarlamasını yapan ya da bu konuda gerçekten ciddi mağduriyetler yaşayan ailelerin hikâyelerini televizyon ekranlarından izliyoruz.

Polis teşkilatımızda çalışan polislerin sorunu var, arkadaşlarımız da kısmen dile getirdiler. Bu konuda Sayın Başbakanın da -önceki dönem Başbakanın da- çok iddialı vaatleri var. Özellikle yükseköğrenim gören emniyet personelinin 2200 olan ek göstergesinin 3600 olarak düzeltilmesini isteyen bir talebi var.

Yine, emniyet hizmetleri tazminatını kadro, unvan ve derecesine göre iyileştirmeler bekliyor ancak çalışan ve emekli polislerin mağduriyetinin giderilmesinin de yolunu açacak bir durum... Bunların çözümü gerekiyor. Gerçekten teşkilatınızda arkadaşlarımız çok zor koşullarda yaşıyorlar. Ekonomik olarak da çok böyle, Türkiye'nin standartlarına baktığınız zaman, ücretleri de öyle kayda değer, aman aman ücretler değil. Bu arkadaşlarımızın da sosyal haklarının düzenlenmesi açısından bazı çalışmaların yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Bütçenizin hayırlı olmasını diliyorum.