| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 02 .05.2016 |
REŞAT PETEK (Burdur) - Sayın Başkan, Sayın Bakanım, çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli milletvekilleri ve basınımızın değerli temsilcileri; ben de sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, gündemimizde dokunulmazlık konusunda Anayasa'ya ek geçici madde ilave edilmesi suretiyle, dokunulmazlıklar arasında, hazırlanmış olan fezlekeler, dosyalar arasında hiçbir ayrım gözetmeksizin, grubu bulunan siyasi partilere üye milletvekillerimiz ve bağımsız üye ayrımı yapılmadan, bir kanun teklifi masamızdadır, bunu görüşüyoruz. Teklifin bu hâle nasıl geldiği bir önceki toplantıda da Sayın Adalet Bakanımızın sunumlarında gerek Komisyonumuzla gerek kamuoyuyla paylaşıldı.
Şimdi, bu teklifin görüşülmesinin usul ve esasları da Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü hükümlerine uygun olarak Anayasa Komisyonumuzda görüşülmesi, bir karara bağlanması gerekiyor. Bu nedenle bu toplantı yapılıyor ancak öyle anlaşılıyor ki fikir özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, siyasal özgürlükleri sadece kendi baktığı pencereden ve kendisi için varlığını düşünen, bunu dile getirenlerin; çok farklı bir tabloyla, sunulan kanun teklifini gerek Türkiye kamuoyuna gerek dünya kamuoyuna olduğundan farklı gösterme çabası içinde oldukları anlaşılmaktadır.
Değerli üyeler, şimdi, ortaya bazı gazetelerin manşet haberlerini gösterip de bunlar üzerinden yorum yapıp bir yere varmak isteyenler; başka konuşmalarında Türkiye'de basının özgür olmadığını, ifade özgürlüğünün olmadığını, basının baskı altında bulunduğunu iddia eden kişiler. Şimdi, gazeteler üzerinde Hükûmetin veya bir başka gücün bir baskısıyla bu tip manşetlerin atılması önlense mi daha iyi olurdu? Türkiye demokratik bir hukuk devleti ise ifade özgürlüğü gerçekten on dört yıldır Türkiye'de Batı standartlarının üzerinde geliştirilmiş, bu yönde anayasal ve yasal değişiklikler yapılmış olduğu gerçeğini görmeden basına talimat verilip şu anda kupürleri gösterilen o gazetelerdeki manşetlerin atılmasına engel mi olunsaydı, bu mu isteniyor? Türkiye hukuk devleti, anayasal ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistem. Aksayan tarafları varsa, eksik tarafları varsa, işte, içinde bulunduğumuz Anayasa Komisyonunda bir kanun teklifi gelir, bir Anayasa değişikliği teklifi gelir, bu teklif de milletin iradesi doğrultusunda burada verilecek kararlarla kabul edilir veya reddedilir.
Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce, Sayın Beştaş'ın açıklamalarına baktığınızda, hakikaten gerçeklerin ne kadar ters yüz edildiğini, çarpıtıldığını, olduğundan farklı gösterildiğini görmemek mümkün değil. Evet, Türkiye'de yıkılan, yakılan yerler vardır, öldürülenler vardır, okulların yıkılması, yağma edilmesi vardır, ambulansların bombalanması vardır, küçük çocukların katledilmesi vardır; yaşlı, kadın, ihtiyar demeden saldırılar altında eza çeken, cefa çeken, malından ve canından olan insanlar vardır ve "Bütün bunların sorumluları kimdir?" diye baktığınızda, 22 Temmuzda PKK terör örgütünün ve onun uzantısı örgütlerin, DAEŞ'in alçakça, haince, acımasızca saldırıları sonucunda bu katliamlar yaşanmaktadır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - DAİŞ PKK'nın uzantısı mıymış ya?
REŞAT PETEK (Burdur) - Türkiye'nin istiklal ve istikbalini kendileri için tehlike gören, Türkiye'nin kalkınmasını, Türkiye'deki farklı etnik köken, inanç, mezhep farklılıklarına rağmen, barış içinde, huzur içinde yaşama azmi ve inancı olan vatandaşlarımızı birbirine düşürmek için dışarıdan aldıkları talimatlarla hareket eden bu terör örgütlerinin alçak ve hain saldırılarını devletimize hamletmek, Hükûmetimize veya güvenlik güçlerimize yüklemek eğer bir gaflet değilse ihanetin ta kendisidir. Ben Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında görev ifa eden milletin vekillerinin hem milletten aldıkları oyla siyasi hürriyeti, siyaset haklarını sonuna kadar kullanırken diğer taraftan, terör örgütünü ve onun bu alçak eylemlerini müdafaa eder duruma düşmelerinin çok büyük bir talihsizlik olduğunu ifade etmek istiyorum.
Değerli üyeler, değerli milletvekili arkadaşlarım; şimdi, "Bizim amacımız dokunulmazlıkların kalkmasıyla ilgili bir tartışma yaratmak değil. Burada her şeye saygılıyız." gibi sözleri söyledikten sonra, burada görev ifa eden milletvekili arkadaşlarımı "eşkıyalar" veya "ikiyüzlülük" kavramlarıyla itham etmek herhâlde bu sözün sahibine burada bir özür borcu gerektirmektedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde zaman zaman...
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Buradakilere söylemiyor, saldıranlara söylüyor.
REŞAT PETEK (Burdur) - Lütfen, dinleyin.
İDRİS BALUKEN (Diyarbakır) - Genel Kurulda saldıranlara söylüyor.
BAŞKAN - Arkadaşlar, dinleyelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Saldıranlara söyledim.
BAŞKAN - Meral Hanım, tamam... Dinledik kırk beş dakika.
REŞAT PETEK (Burdur) - Evet, orada Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, milletvekili dışında kimse giremediğine göre, oradaki bir konuşma üzerine istenmeyen bir hadise, tarafımızdan da kınanan bir hadise üzerine kalkıp da oradaki milletvekili arkadaşlarını isim belirtmeden, ayırım yapmadan eşkıyalık ve ikiyüzlülükle itham etmek eğer sahipleri bu ifadelerinden dolayı özür dilemiyorsa gerçek ikiyüzlü ve eşkıya onlar durumuna düşer çünkü hukukun değişmez bir kaidesi vardır; müddei iddiasını ispatla mükelleftir. İddiasını ispat edemeyen alçaktır, şerefsizdir.
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - İspat ortada, bunu ispata gerek yok ki.
OKTAY ÇANAK (Ordu) - Dinleyin! Dinleyin! Biz dinledik sizi.
REŞAT PETEK (Burdur) - Onun için Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında biz istiyoruz ki hangi partiden olursa olsun,...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Yanlış beyan söylemesin.
BAŞKAN - Arkadaşlar, arkadaşlar, lütfen...
HAKAN ÇAVUŞOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, demin müdahale etmeyenler şimdi kendileri müdahale ediyorlar.
Demin niye müdahale edemediniz siz?
MİTHAT SANCAR (Mardin) - Siz niye müdahale ediyorsunuz?
BAŞKAN - Arkadaşlar, lütfen, dinleyelim sükûnetle.
REŞAT PETEK (Burdur) - ...Türkiye Büyük Millet Meclisi altında hangi partiden olursa olsun görev ifa eden milletvekilleri seçilerek oraya gelmişlerdir arkadaşlar -bakın, lütfen, sözlerimi iyi dinleyin- seçilerek gelmişlerdir ve şu anda bu talihsiz kelimeleri kullanan milletvekilleri de Türkiye'de 2002 yılından bu tarafa özgürlük alanında yapılan genişletmelerin, anayasal teminatların, hukuki teminatların adı altında... Ki bunları başa kakma olarak ifade etmiyorum asla, her vatandaşın, her siyaset yapmak isteyenin hakkıdır, yeter ki şiddete karşı olsun, teröre karşı olsun, gelsin, bu komisyonlarda konuşsun, düşüncesini ifade etsin -az önce kırk beş dakika sözü kesilmeden ifade ettiği gibi sayın milletvekilinin- Parlamento çatısı altında aynı haklarını kullansın. Ama kabul etmediğimiz ve edemeyeceğimiz bir şey var değerli arkadaşlar, o da şudur: Mademki kamuoyu üzerine bir şeyler söylüyoruz, kamuoyu da sadece herkesin istediği veyahut da gönlünden geçeni ifade etmesi değil, Türkiye'de kamuoyu araştırmaları var, Türkiye'de genel seçimler var, Türkiye'de Cumhurbaşkanlığı seçimleri var, sandık var, demokrasi var. En aykırı fikirlerin söylenmesine sonuna kadar evet diyoruz biz, en aykırı fikirlerin. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kabul ettiği gibi, karşı tarafı incitse de kabul etmese de bunların söylenmesini demokratik sınırlar içinde sonuna kadar destekleriz, buna bir sesimiz çıkmaz ama bu sözleri sarf edenler; ifade özgürlüğü ile siyasi özgürlüklerin Meclis içinde ve dışında ifade edilmesiyle insanların şahsiyet haklarına, kişilik haklarına hakaret özgürlüğü vermediği gerçeğini de çok çok iyi bilmeleri gerekir. Hiçbirimizin diğerine hakarete hakkı yok. Şimdi, böyle yumuşak üslupla başlayıp arkasından "eşkıyalık", "ikiyüzlülük", "katillik", "canilik" dediğiniz zaman, lütfen... Türkçenin gramer kurallarını da yeniden koyacak değiliz. Herhâlde bir insana "cani" dediğiniz zaman, "katil" dediğiniz zaman, "eşkıya" dediğiniz zaman "Oh, ne güzel söylemiş, iltifat etmiş." demiyor. Bunlar bizim imla kurallarımız, bizim gramerimiz, bizim Türkçemizin anlaşıldığı şekliyle hakaret teşkil etmektedir. Bu hakareti yapanların özgürlüğünün olmadığının altını çizmek istiyorum, bir.
Diğer taraftan, değerli arkadaşlar, şimdi, hukuk devletinin en önemli vazifesi insanların yaşam hakkını teminat altına almaktır, yaşam hakkını teminat altına almak. Herkesin önce yaşayabilmeli ki mal edinmeye, ifade özgürlüğüne, siyasi özgürlüğüne, diğer özgürlüklerine hakkı olsun. Bu yaşam hakkını teminat altına almak için devlet kamu düzeninin sağlanması bakımından dünyanın bütün ülkelerinde gerekli önlemleri alır. Şimdi, bu önlemleri sorgularken iki şeye dikkat etmemiz gerekiyor; bu önlemler keyfî olarak, birilerinin keyfine göre direktif vermesiyle mi yürürlüğe giriyor yoksa hukuk devletinin, Anayasa ve kanunların çizdiği sınırlar içinde mi yürüyor, ben buna bakarım, buna bakmak gerekir. Eğer hukuk çiğneniyorsa, keyfîlik varsa buna hep birlikte karşı duralım, eleştirelim, yanlış diyelim. Ama şimdi sık sık gündeme gelen terör hadiselerinde, işimize geldiği zaman müracaat ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına bir bakalım; "Teröre destek veren bir siyasi parti olamaz." der ve bunun emsal kararları mevcuttur. Burada vaktinizi almak istemiyorum.
Diğer taraftan, bütün ülkelerin kendi sınırları içinde kamu düzenini sağlayıcı tedbirleri, güvenlik tedbirlerini almak sadece hakkı değil, görevidir arkadaşlar. Bugün bir insanın burnu kanıyorsa, can güvenliği tehlikeye giriyorsa, burada tedbiri almak devletin görevidir, Hükümetin en birinci görevidir. Peki, bunun için ne yapacaktır? Bunun için Anayasa'nın ve kanunların verdiği sınırlar içinde tedbirlerini alacaktır.
Şu anda, ülkemizin her tarafında -doğusunda, güneydoğusunda, batısında, kuzeyinde- huzuru bozan, kamu güvenliğini sarsan, insanların can ve mal güvenliğini tehlikeye atan ister o yetiştirilmiş, kurgulanmış intihar bombacıları, ister keskin nişancılar, ister hendek kazanlar, ister çukur kazanlar eğer devletin bu güvenliği sağlamak için görevlendirdiği askerine, jandarmasına, polisine, korucusuna tuzak kurup katlediyorsa, bunlar karşısında tedbirini almayan bir Hükûmet düşünülemez. Hükûmetin tedbirleri alması ve uygulaması gerekir. Şu anda, terörle mücadele bu anlamda tamamen meşrudur, hukukidir, hem hukuka hem bütün kanunlara uygundur. Ve Türkiye'de asla -az önceki konuşmacının ifade ettiği gibi- bir savaş yoktur arkadaşlar.
Şimdi, sabahleyin, daha buraya gelirken şehit cenazelerinin törenlerinden veyahut da izleyerek geldiğimizde, o 3 yaşındaki, 5 yaşındaki katil teröristlerin yetim bıraktığı yavruları gördüğümüzde yüreğimiz sızlıyor. O yavrular, o bebeler, o son defa babasının tabutuna elini sürüp hepimizin bayrağı olan Türk bayrağına elini uzatmak suretiyle göz yaşlarını döken dul kalmış anneler, eşler, efendim, yavrular acaba bu konuşmaları yapanların yüreğini sızlatmıyor mu ki bir defa olsun terör örgütüne laf söylemiyor ama her seferinde, katliam yapan askerden, polisten, güvenlik kuvvetlerinden bahsetme talihsizliğinin ve ayıbının içine gömülüyorlar maalesef? Evet, biz kim olursa olsun, bir canın bile haksız yere kaybını istemiyoruz, kim olursa olsun. Ve bunun için de hak ve özgürlükler alanında alanın ne kadar genişletildiğini, insanlar arasında mezhep ayrımı, ırk ayrımı, coğrafi bölge ayrımı, efendim, etnik köken ayrımı, hiçbir ayrım yapılmadan devrim niteliğindeki değişikliklere imza atmış bir parti olarak ve onun Hükûmeti olarak eğer bunları savunamazsak, bunları, bu gerçeklerin doğru olduğunu ifade edemezsek gerçeklerin üzerini örtme talihsizliğine katılmış oluruz.
Onun için şunu özellikle ifade etmek istiyorum: Şimdi, yargıya güven azaldı diye veyahut da bu tip sözler zaman zaman ifade edildi diye birilerine Türkiye'de suç işleme özgürlüğü mü doğmuştur arkadaşlar? Böyle bir şey olabilir mi?
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Güveni azaltan şeylerden bahsediyoruz.
REŞAT PETEK (Burdur) - Yargı kendi içinde yargısal denetimini yapar. Birinin verdiği bir yanlışlık varsa yargı hiyerarşisi içinde onun düzeltilmesinin yolları vardır, metotları vardır. Elbette ki o alanda da yapılması gereken düzenlemeler varsa yine demokratik usullerle, işte, bu Komisyonda, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda çıkarılacak Anayasa değişikliği ve yasalarla bunlara yine demokratik biçimde çare arayacağız. Ama ben şu mantığı lütfen herkesin sorgulamasını istiyorum: "Bize göre böyledir, olmazsa ortalığı yıkarız, yakarız veyahut da yaptırmayız."
Şimdi, Sayın Beştaş'ın konuşmasına dikkat ettim, efendim "Bizi aptal yerine mi koyuyorsunuz?" dedi. Zaten öyle bir iddiada bulunan yok. Elbette ki burada Komisyon üyesi olarak yerinizi alıp 45 dakika konuşuyorsanız kim sizi aptal yerine koyabilir? Böyle bir şey söz konusu değil. Efendim, diğer taraftan "Biz bunu asla değiştirtmeyiz, çıkarttırmayız." ve benzeri şeyleri bir yere kadar... Bu konuda elbette ki görüşlerini her siyasi parti ifade edebilir, gerektiğinde elini kaldırır, oyunu da kullanabilir ama aba altından sopa göstermeye, tehdit etmeye kalkıldığı zaman, bu ülke, bu devlet, bu Hükûmet hiç kimsenin tehdidine boyun eğmez.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Ne kadar alıngansınız ya.
REŞAT PETEK (Burdur) - Çünkü çoğulcu demokrasi sonuna kadar herkesin söz söyleme iddiasını ortaya koymadır ama sonunda, çoğulcu demokrasinin de bir sonucu, çoğunluğun dediği elbette ki kabul edilip yerine gelecektir. Siz dünyanın hangi ülkesinde, efendim, herkes görüşlerini özgürce ifade ettikten sonra, yeterli olmayan, az sayıda kalan kişinin oylarıyla bir kanunun geçtiğini gördünüz? Bir anayasa değişikliğinin böyle geçtiğini gördünüz mü? Onun için, bakın, yasalardan farklı olarak, Anayasa değişikliğinde nitelikli çoğunluk aranmakta ve daha fazla konsensüs, daha fazla iş birliği, daha fazla katılımcılık ve çoğulculuğun gereği olarak herkesin en az eleştirebileceği bir metin ortaya çıksın diye gayret gösterilmektedir. Şimdi, bu hâl ortadayken dayatmadan bahsetmek, hele hele talihsiz bir şekilde darbeden bahsetmek kabul edilebilir değil.
Şimdi, -yine saymadım ama- Sayın Beştaş "Bu darbe önlenmeli, bu darbe önlenmeli." dedi. Değerli arkadaşlar, demokratik yoldan bir anayasa değişikliği teklifinin darbe olduğu dünyanın neresinde görülmüş? Bu iddianın sahipleri kendilerine hiç mi otokritik yapmıyorlar? Eğer bir anayasa değişikliği teklifi Anayasa'ya aykırıysa, -Sayın Başkan biraz önce söyledi- aykırılık önergesi ilk önerge olarak gündeme gelecek, üzerinde konuşmalar yapılacak, Anayasa'ya hangi yönden aykırılık var iddialarını sahipleri dile getirecek, cevaplarını alacaklar, ondan sonra da burada bir komisyonda nasıl çalışılması gerekiyorsa ona göre davranılacak.
Komisyonun ilk günü de ifade ettim. Şimdi, efendim "Değişik bahanelerle diyeceğiz ki..." Hani "Anayasayı bir kere ihlal etsek bir şey olmaz." şeklinde bir cümleden bahsediyor Sayın Beştaş. E, siz de diyeceksiniz ki "İç Tüzük'ün 31'inci maddesini şimdilik görmezden gelelim, daha sonra İç Tüzük'ü ona göre uydururuz." gibi bir mantıkla da hareket edilsin mi? Bunu mu savunuyorsunuz? Öyleyse... Bu 1982 Anayasası'nı biz de beğenmediğimizi her defasında ifade ediyoruz, eleştirimizi yapıyoruz ve tümden bu Anayasa'nın değişmesi gerektiğini, artık yama tutmadığını, tamir edilemediğini ifade ediyoruz ama bu Anayasa demokratik yollardan, milletin iradesiyle değişinceye kadar bir hukuk devletinde herkesin uyacağı kuralları içermektedir. Beğensek de beğenmesek de bunlara hepimiz uyuyoruz, uymak zorundayız. Yoksa, en başta sorduğum soruya geliriz, keyfîlik gündeme gelir. İşte, o zaman hukuk ayak altına alınmış olur. Biz keyfîliği kabul etmiyoruz. Biz hukukun üstünlüğünü, efendim, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde, gerek bu görüşmelerin gerek Genel Kuruldaki görüşmelerin yürümesini sağlamak hepimizin boynunun borcu diye düşünüyoruz.
Şimdi, barış ortamının tesisi için, elbette sadece iktidara değil, muhalefete de çok büyük görevler düşüyor. Şimdi, "provokasyon" denen bir gerçek var. Hukukta "tahrik" denen, özellikle bütün hukuk uygulayıcılarının çok yakından bildiği bir tahrik hükmü var. Efendim, tahrik altında bir insanın suç işlemesi var; taammüden, tasarlayarak bir suç işlemesi var. Bunlar hukuk önünde çok farklı kavramlar ve müeyyidelerinin, yaptırımlarının da farklı olduğunu bütün arkadaşlarımız pekâlâ bilirler.
Şimdi, hâl böyle olunca, dilimizdeki barış, kardeşlik, bir arada kardeşçe yaşama, hukuka saygı, hukukun üstünlüğüne saygı ve hukukun ortaya koyduğu kurallar manzumesine hepimiz riayet edersek Komisyonda da problem çıkmaz, Millet Meclisi Genel Kurulunda da problem çıkmaz. Pekâlâ milletin iradesi doğrultusunda, diğer söylemle, demokratik kurallara uygun olarak demokrasi yaşar, yaşatılır ve buna göre de toplumun dertlerine çözüm bulunur.
Şimdi, bunu engellemek isteyen, demokratik çözümleri engellemek isteyen, hukuku tanımayan "Biz silahla netice alırız, biz şiddetle netice alırız, biz öldürerek netice alırız." diyen terör örgütlerinin varlığı şu anda Türkiye'de bir realite, bunu kimse inkâr edemiyor. Ve çağrımız nedir arkadaşlar? Diyoruz ki: Bu realite karşısında, demokrasiye, hukuka, millet iradesine saygısı olan, -hangi siyasi partiden olursa olsun- bütün milletvekili arkadaşlarımızın çözüm ararken de hukuk içinde araması lazım, demokrasi içinde araması lazım. Bunun da yolu şudur değerli arkadaşlar: Önce şiddeti, silahı öne çıkarıp "Bizim dediğimiz olmazsa şiddete başvururuz, terör estiririz." diyenlere karşı bu yüce Meclisin mensupları ortak bir tavır ortaya koymalılar, önce bunu yapmalıyız. Önce hukuka uygunluğu, hukukun üstünlüğüne saygıyı milletvekilleri göstermeli, ondan sonra da buna uymayan her kim ise, bakın, PKK terör örgütü, DAEŞ terör örgütü, PYD terör örgütü, YPG, aklınıza ne geliyorsa, ismi sonradan ortaya çıkacak bir terör örgütü yani evrensel hukuk standartlarına göre, şiddeti öne çıkaran hangi eylem varsa bunların karşısında birlikte el kaldırabilirsek, birlikte bir duruş sergileyebilirsek biz ülkemizde barış adına en önemli adımı atmış oluruz. Bunun için, kimsenin suç işleme özgürlüğü olmadığı gerçeğinden hareketle, bakın, sureta öyle gösteriyor gibi eleştirilere muhatap olunsa da bu Anayasa değişikliği teklifi partiler arasında bir ayırım gözetmemektedir. Haklarında fezlekeler Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Meclise ulaşmış, parti ayırımı olmadan, hangi milletvekili varsa onlar hakkındaki dokunulmazlıkları tümden kaldırmayı öngören bir tekliftir. Efendim, bunun tarihi konusunda belki o aşamada önergeler verilir, yürürlük tarihi konusu tekrar görüşülebilir. Ama özünde bir ayırımcılık olmadığı hâlde HDP milletvekili arkadaşların kalkıp da "Bu sadece bizim için hazırlanmıştır." şeklinde...
MAHMUT TOĞRUL (Gaziantep) - Gerekçesinde var zaten.
REŞAT PETEK (Burdur) - ...ifade etmeleri kendi yaklaşımlarıdır. Ama şu gerçeği de altını çizerek ifade etmemiz lazım: Bu millet, ülkemizi bölmek, parçalamak isteyen, her gün cinayet işleyen, her gün bizim askerimizi, polisimizi şehit eden canilere, katillere destek vermek, onların suçlarına iştirak etmek iddialarıyla haklarında fezleke düzenlenen, soruşturma başlatılanlar var ise onların da dokunulmazlıklarının kaldırılmasını ve adalete teslim edilmesini, orada suçlu mu, suçsuz mu, haklı mı haksız mı, adalet önünde hesap vermelerini bu millet istiyor. Bu milletin taleplerine bugün AK PARTİ sessiz kalamaz. Kalamadığı için bu teklif gelmiştir. Cumhuriyet Halk Partisi de bu teklife sessiz kalamayacağı için "destekleyeceğiz" açıklamasını yapmıştır, Milliyetçi Hareket Partisi de aynı şekilde destek vereceği açıklamasını yapmıştır.
ERTUĞRUL KÜRKCÜ (İzmir) - Tabii, biz de destek verelim güzel olsun. (Gülüşmeler)
REŞAT PETEK (Burdur) - Şimdi, bunun sonunda, önceden "Herkesin dokunulmazlığı kalksın." söylemlerini dile getirenler bugün iş ciddiye binip de Anayasa değişikliği teklifiyle, artık, dokunulmazlıklarının kaldırılması aşamasına geldiğinde feryat figan etmeye başlamaları ve hakikaten kabul edemeyeceğimiz, tahrik edici, provoke edici, asla kabul etmediğimiz kavramlarla bunu dile getirmeleri son derece kabul edilemez bir durumdur. Bunu kabul etmediğimizi tekrar ifade ediyorum.
Geneli üzerindeki görüşmelerimi kısaca bu şekilde ifade ettim, maddeler üzerinde görüşümü açıklama hakkım saklı.
Söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.