| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 02 .05.2016 |
ADALET BAKANI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkanım, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri; ben hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bir önceki oturumda görüşlerimi açıklamaya başladığımda meydana gelen olaylar nedeniyle maalesef arzu etmediğimiz nahoş görüntüler yaşandı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin mehabetine, saygınlığına uygun düşmeyecek görüntüler ortaya çıktı. Ben bu vesileyle ortaya çıkan görüntüleri, kimin haklı-haksız olduğu değerlendirmesine zerrece girmeksizin şiddetle kınadığımı buradan ifade etmek isterim. Umarım ki bundan sonraki müzakereler sırasında Komisyonun görüşmelerinde sadece görüşler yarışır, görüşler ileri sürülür, bunun tartışması yaşanır. Bunun dışında bir tartışma Komisyonumuza da Parlamentomuza da yakışmaz.
Ben sözlerime başlarken hem Hükûmetimize dönük eleştirilere, Sayın Başbakanımıza, bakanlarımıza, yargıya dönük, şahsımıza dönük eleştirilere bir cevap verme hem de bazı değerlendirmeler hakkında görüşümü ifade etme ve Anayasa'ya aykırılık konusundaki kanaatimi paylaşmak için söz almıştım. İzninizle bunlara kısa kısa değinmek istiyorum.
Tabii, şu anda görüşülen teklif nedeniyle bazı soruşturmaların açılıp, dosyaların çoğaltılıp doğrudan Adalet Bakanlığına, Parlamentoya gönderilmesi şeklinde bir çalışma, bir talimat verildiği yönündeki görüş çok net, tartışmasız bir şekilde gerçeğe dayanmayan bir yaklaşımdır. Kimse böyle bir talimat vermemiştir, vermesi de söz konusu değildir. Bunlar, tamamıyla cumhuriyet savcılıklarının Anayasa ve yasalar çerçevesinde yürüttükleri soruşturmalardır. Sadece, Adalet Bakanlığına geldiği zaman biz bunları Başbakanlığa gönderiyoruz, Başbakanlık da bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına göndermektedir. Komisyonun böyle bir düşüncesi varsa o zaman şu yapılabilir: Türkiye Büyük Millet Meclisinde olan dosyalarla ilgili sadece bu yapılabilir, o da mümkündür. İlle Adalet Bakanlığında veya Başbakanlıkta bekleyen dosyalar bu işin içindedir diye de bizim bir şeyimiz yok, bu tamamıyla Komisyonun takdirinde olan bir konudur. Kimsenin dosyaları çoğaltma gibi bir gayreti, çabası kesinlikle söz konusu değildir. Bu, Hükûmetimize, Bakanlığımıza dönük açık bir iftiradır; bunu özellikle ifade etmek isterim.
Tabii, yargının içerisinde farklı düşünen insanlar yok mudur, vardır, bunu kimse gizleyemez, herkes de bir şekilde değerlendirme yapıyor. Anayasa'mızın 138'inci maddesi, hâkimlerin görevlerinde bağımsız olduğunu, görevlerini yaparken Anayasa, kanun ve hukuka bağlı bir vicdani kanaatle vazifelerini yapacağını açıkça ifade etmektedir. Doğru olan, Anayasa, kanun ve hukukla bağlı hareket etmek, bunun dışındaki bütün bağlılıkları reddetmektir. Biz, Hükûmet olarak, bu noktada, AK PARTİ Grubu olarak da yargının Anayasa'mızın öngördüğü bu çizgi içerisinde vazifesini yapması için adalet politikalarını oluştururken gerekli adımları her zaman samimiyetle atma gayreti içerisinde olduk. Geçmiş dönemde yapılan Anayasa referandumu çerçevesinde yapılan değişiklikler bu açıdan son derece önemli değişiklikleri ortaya koymuştur; HSYK'ya Teftiş Kurulu bağlanmıştır, eskiden doğrudan Adalet Bakanlığına bağlıydı, şu anda Adalet Bakanlığının Teftiş Kuruluyla doğrudan bir talimat verme yetkisi söz konusu değildir; doğrudan seçim getirilmiş, farklı kaynaklardan pek çok üyenin doğrudan seçimine imkân veren düzenlemeler yapıldı. Bu konuda biz takdir edilecek adımları attık, bunda hiç kimsenin şüphesi olmasın. Buna rağmen olumsuzluklar yok mu? Biz de bu olumsuzluklarla mücadele ediyoruz, bundan sonra da mücadele etmeye devam edeceğiz.
Yasama, yürütme ve yargı birbirinden ayrıdır. Yargımız bağımsızdır, ne yasamanın emrindedir ne de yürütmenin emrindedir ancak yargı, yasamanın çıkardığı yasalar çerçevesinde vazifesini ifayla mükelleftir. Bunun dışında, başkalarının yaptıkları bazı değerlendirmeleri bağlamından kopararak değerlendirdiğinizde farklı sonuçlar ortaya çıkar. Yani hem Galip Ensarioğlu'nun hem Burhan Kuzu Hocamızın açıklamalarını ben de çok detaylı bir şekilde okudum. Onlar, başkanlık sistemi tartışmalarında, bugünkü yapının, yasama-yürütme ilişkisinde esasında yasama ve yürütmenin birbirinden tam ayrı, birbirine karşı tam bağımsız olmadığını çünkü iktidar olmak için yasama çoğunluğunu arayan Anayasa'nın yasama ile iktidarı bütünleştirdiğini, iktidarın çoğunluktan çıkıp çoğunluğun güvenine dayandığını, bu nedenle de tam bir bağımsızlığın olmadığını, bugün daha güçlü bir yapı olduğunu, oysaki başkanlık sisteminde yasamanın, yürütmenin birbirinden tam ayrı, birbirine karşı tam bağımsız olduğunu, yürütmeyle bağımlı veya yürütmeyle bütünleşik veya yürütmenin emrinde bir yasama olmadığını ifade ediyorlar ama oradan başka tartışmalar çıkıyor; bunu bir kez ifade etmekte fayda görüyorum. Eğer AK PARTİ'nin yargıda öyle bir gücü olmuş olsa 2008 yılının 14 Martında 341 milletvekili olan, tek başına iktidar olan AK PARTİ'ye kimse Türkiye'de kapatma davası açamazdı yani bu çok açık. Bize karşı 17-25 Aralık operasyonları yapıldı, yargıda böyle bir şey olsa böyle bir şey olmazdı. Daha bir sürü örnekleri var, ben Bakan olarak işte -zaman zaman geliyor- bir cumhuriyet savcısını aradım diye benimle ilgili 2 tane fezleke düzenlendi. Böyle bir şey eğer olsa bunlar mümkün olabilir mi? Yargı bağımsızdır ve yargının işleyişinde birtakım sorunlar varsa bunları çözmek de bu Komisyonun, bu Parlamentonun vazifesidir. Biz, Bakanlık olarak bunların çözümü yönünde çalışmalarımızı sürdürüyoruz; önümüzdeki günlerde bu anlamda önemli tasarıları, teklifleri Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getireceğimizi buradan ifade etmek isterim.
Tabii, Dolmabahçe'yle ilgili konuda -bir kez daha buradan ifade etmek isterim- Sayın Cumhurbaşkanımızın, Sayın Başbakanımızın, sayın bakanlarımızın, herkesin bu konuda açıklamaları var. O gün orada bulunan Sayın Mahir Ünal'ın geçende röportajı var, Sayın Akdoğan'ın açıklamaları var. Hepimiz biliyoruz, ortada bir mutabakat yok; bir görüşme var, görüşme sonrasında, tarafların kendi görüşlerini kamuoyuyla paylaşması var. O görüşlere bakarsanız mutabakat olmadığı, görüşler arasında, temenniler kısmı dışında bir şeyin olmadığı da çok net gözüküyor, bunu biz defalarca ifade ettik. Partilerin ayrı ayrı görüşlerini açıklaması, bir mutabakat gibi takdim edilmesi belki siyaseten seçim öncesi HDP'ye bir fayda getirmiş olabilir ama işin özünü değiştirmez, bunu burada ifade etmek isterim.
Bir başka konu, Türkiye'de bir iç savaş yoktur, bunun altını kalın kalın bir daha çizmekte fayda görüyorum, Türkiye'de terörle sürdürülen etkin ve kararlı bir mücadele vardır. Terör örgütü ve onun güdümündeki teröristler Türkiye'mizin bazı yerleşim yerlerinde hendekler kazarak, barikatlar kurarak, mayınlamalar yaparak, çeşitli tuzaklar oluşturarak oradaki insanlarımızın hayatını yaşanmaz bir noktaya taşımış; eğitime, sağlığa, gündelik hayatında yapması gereken şeyleri özgürlük içerisinde, güven içerisinde yapamaz bir noktaya getirmiştir. Dünyanın herhangi bir demokratik hukuk devletinde, bir devlet egemen olduğu yerlerde terör örgütünün hendek kazıp, barikat kurup, mayınlama yapıp, okulları, hastaneleri, ambulansları, sivil insanları, askeri, polisi kurşunlayıp, onların üzerine saldırıp sonra da devlet kalkıp bunların karşısına geçip bunu seyredemez. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir şey olabilir? Her ülkenin, vatandaşının huzurunu, güvenliğini, selamet içerisinde yaşamasını, can ve mal güvenliğini temin etmek, kamu düzenini, kamu güvenliğini sağlamak ve onların temel hak ve hürriyetlerini özgürce kullanabilecekleri bir ortam sağlamak ana vazifesidir, görevidir; bunu yapıyor Türkiye Cumhuriyeti devleti; terör örgütüyle, teröristlerle etkin ve kararlı bir mücadele yapıyor. Hendekleri kazanlar, onların arkasında duran teröristler vesaire, bunlarla ilgili bakıp seyrettiği zaman herkes şunu demez mi, "Bu devlet nerede, bu Hükûmet nerede?" Yani buna kim müsaade edebilir? Şu anda Türkiye Cumhuriyeti devletinin ve onun yönetici aklı olan Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin yaptığı, güvenlik güçlerimizin yaptığı bu mücadele Anayasa ve yasalarımıza göre yapılmaktadır, hem insan hakları sözleşmeleri bakımından hem de başka taraf olduğumuz anlaşmalar bakımından Türkiye'nin hakkıdır, meşru müdafaasıdır, bunun gereği yapılmaktadır. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bu konuyla ilgili pek çok davalar açıldı, tedbir kararları istendi, 29 tane. Bunların neredeyse tamamı reddedildi. 5 tanesinde geçici tedbir verildi, sonra o tedbir kararları da kaldırıldı. Anayasa Mahkemesine de getirildi konu, Anayasa Mahkemesi de değerlendirdi ve Anayasa Mahkemesi de bu konuda ret kararı verdi. Onun için burada yapılan çalışma bir terörle mücadele çalışmasıdır. Türkiye'nin sokakları, caddeleri, mahalleleri, dağı, köyü, her tarafı terörden temizleninceye kadar da etkin ve kararlı bir şekilde devam edecektir. Bunu "savaş" diye takdim etmek büyük bir çarpıtmadan başka hiçbir şey ifade etmez. Türkiye'nin bu konudaki tutumunun devam edeceğini, buradan ben, bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Tabii, Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı bir açıklama da buradan çarpıtıldı. İşte, yani, "Kanunu bir tarafa koyun, mevzuatı bir tarafa koyun." açıklaması. Nedir oradaki? Konuşmaya baktığınızda, belediyeler, belediye makineleriyle ne yapıyorlar? Terör örgütüne hizmet ediyorlar, onların emriyle hendek kazıyorlar, makineleri kullanıyorlar, araçları kullanıyorlar. Yani, şimdi, siz devletsiniz; bakıyorsunuz, terör örgütünün emrinde, devletten maaş alan belediyenin elemanları orada ne yapıyorlar? Hendek kazıyorlar. Bunu kaymakam seyredecek mi, bunu vali seyredecek mi, güvenlik güçleri seyredecek mi? Bu alet kimin? Milletin aleti. Kime hizmet için var? Millete hizmet için var. Mazotu niçin konuyor? Bunun için konuyor. Böyle bir durumda suçüstü hâli vardır. Gereken müdahale elbette yapılabilir. Onun dışında, güvenlik güçleri terörle mücadele ederken veya herhangi bir asayiş olduğu zaman bir araca el koyma hakkı zaten bizim mevzuatımızda var. İhtiyaç duyduğu zaman bunu alır, o amaç için kullanabilir.
Şimdi, oradan da Sayın Cumhurbaşkanımızın konuşması, önü, arkası koparılarak farklı bir anlama çekildi. Ama hepimiz biliyoruz ki bu niçin söylendi, neden söylendi, çok açık, net bir şekilde ortadadır. Yoksa, "Anayasa'yı, yasayı tanımayın." anlamında bir yaklaşım değil, Anayasa ve yasaya uyulması ve uymayanlarla ilgili, bu mevzuat hükümlerinin tam uygulanması içindir. Yani, böyle bir şey olamaz. Yani, belediye kazıyor hendek ve onu kolluk seyrediyor. Buna müsaade edilmesi kabul edilemez bir durumdur.
Tabii, teklifin Anayasa'yla ilişkisine gelince, Sayın Başkanım, teklif, Anayasa'ya geçici madde eklenmesini öngörmektedir. Anayasa maddeleri ile Anayasa'ya sonradan eklenen maddeler veya Anayasa maddelerinde değişiklik yapan hükümler veya geçici maddelerin hepsi, Parlamentonun kabulü hâlinde Anayasa hükmü olmaktadır. Bunlar eşit hükümlerdir. Dolayısıyla, bunların birbirine aykırılığı iddiası söz konusu olamaz, Anayasa'nın Anayasa'ya aykırılığını iddia etmek bu Anayasa'nın ruhuyla da kendisiyle de bağdaşmaz.
Anayasa'mızın 148'inci maddesinin birinci fıkrası, Anayasa'nın sadece şekil bakımından denetleneceğini, şekil bakımından Anayasa denetiminin ise sadece teklif ve oylama çokluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususlarıyla sınırlıdır. Dolayısıyla, bu konu, eğer herhangi bir partimiz tarafından şekil bakımından... Partiler de götüremiyor, 110 milletvekilinin imzasıyla gidecek bu. Bu kadar milletvekili imza bulup bunu Anayasa Mahkemesine taşıdığı zaman, Anayasa Mahkememiz sadece şekil bakımından denetleyecektir. Bu hüküm bile, Anayasa hükümlerinin birbirine göre bir hiyerarşi içermediğini göstermesi bakımından son derece önemli bir husustur.
Yine, haklarında fezleke bulunan milletvekilleriyle ilgili, suçluluğuna veya suçsuzluğuna dair, Komisyonumuz veya Genel Kurulumuz -Genel Kurula indiği takdirde- bir değerlendirme yapmayacaktır. Burada yapılan değerlendirme, sadece Anayasa'nın 83'üncü maddesindeki sınırlamanın, Parlamentoda bulunan fezlekelerle ilgili, bir defaya mahsus kaldırılmasına ilişkindir. Eğer bu Komisyon ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa ve İç Tüzük'ün öngördüğü şekillerde 83'üncü maddeyi tamamen kaldırmaya yetkiliyse -ki yetkilidir, kaldırabilir- o zaman, bütün dosyalar ne yapar? İlgili savcılıklara buradan gönderilebilir. Değiştirebilir, değiştirme yetkisine de sahip. Orada, farklı bir usul, farklı bir esas da benimseyebilir. Bunu yapma yetkisine sahip olan Türkiye Büyük Millet Meclisi "Geçici bir maddeyle bunu yapamaz." demek, Anayasa'nın Türkiye Büyük Millet Meclisine verdiği yasama yetkisini, yasama hakkını da doğru yorumlamamak anlamına gelir. Parlamento, yeni anayasa yapmaya yetkili, bütün yasaları yapmaya yetkili, değiştirmeye de yetkilidir. O nedenle, böylesi bir durum. Burada, Anayasa'ya bu açıdan da bir aykırılık iddiasında bulunulamayacağını burada ifade etmek isterim.
Tabii, Anayasa'mızın içerisinde geçici madde konarak bazı konuların uygulanmamasına ilişkin hükümler var. İzniniz olursa 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un geçici maddesi diyor ki: "GEÇİCİ MADDE. - A) Bu Kanunun 24 üncü maddesi ile Anayasanın 67 nci maddesine son fıkra olarak eklenen hüküm bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak ilk genel seçimde uygulanmaz." Koymuş, bir hüküm getirmiş. "Seçim kanunlarında yapılacak değişiklikler bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz." Sonra bir değişiklik yapıyor, getirip buraya koyuyor. Deniyor ki: "İlk yapılacak seçimde bu Anayasa hükmü uygulanmaz." Yani kurala istisna getirip Anayasa'ya konmuş. Aynı şekilde, 27/12/2002 tarihli ve 4777 sayılı Kanun'la da yine, Anayasa'mıza benzer mahiyette bir geçici madde eklenmiştir. Dolayısıyla, bu yönüyle de bir Anayasa aykırılığı iddiası söz konusu edilemez.
Bakanlar konusuna gelince, bakanlarla ilgili usulü Anayasa'mız 83'üncü maddede düzenlemiyor, 100'üncü maddede düzenleniyor. Bu teklif ise, 83'üncü maddeye bir istisna getiriyor. Bakanların görevleriyle ilgili suçlar bakımından tabi olduğu usul ayrı ama milletvekili sıfatıyla veya milletvekilliğinden önceki dosyalarla ilgili konu ise tamamıyla 83'üncü maddeye tabidir. O nedenle, eğer Parlamentomuz bu teklifi kabul ederse o zaman bakanların milletvekili sıfatıyla tabi oldukları usul, Anayasa'nın 83'üncü maddesidir, dolayısıyla onlara dönük bir ayrımcılık söz konusu değildir. Düzenleme 83'e ilişkindir, genel ve soyuttur, 83'ün kapsamında olan herkesi kapsamaktadır.
Tabii, savunma haklarının kısıtlanması veyahut da Anayasa Mahkemesine iptal isteminde bulunma hakkının ortadan kaldırılması eleştirilerine gelince, burada, bu Komisyon veya Genel Kurul -demin de ifade ettim- fezlekesi bulunan sayın milletvekilleriyle ilgili, suçluluğuna veya suçsuzluğuna dair bir kanaat oluşturma gayreti içerisinde değil, böyle bir çalışma da yapmıyor, dosyayı da incelemiyor, delilleri de incelemiyor; tamamıyla yargılamanın önündeki engeli kaldırıyor. Dolayısıyla, böyle bir şey olsa, suçlu veya suçsuz değerlendirmesi yapsa milletvekillerine kendileri hakkında böyle bir değerlendirme yapılırken savunma hakkı verilmemiş, Anayasa Mahkemesine 85'inci maddedeki iptal isteminde bulunma hakkı tanınmamış olsa, o zaman "Böyle bir şey var, siz hem suçlu ilan ediyorsunuz hem de buna ilişkin, bu hakkı koruyan ve savunma hakkını güçlendiren adil yargılanma hakkının parçası olan bu imkânları ortadan kaldırıyorsunuz." diye bir eleştiri getirilebilir. Ama burada böyle bir durum söz konusu değildir. Bu madde geçtikten sonra, soruşturma makamları, tabii, ilgililerin ifadesine başvuracaktır. Orada, kendilerini savunma hakları... Eğer takipsizlik kararı verirse dosya kapanacak, dava açılırsa mahkeme önünde savunma hakları ve aynı şekilde itiraz ve temyiz yoluyla ayrı mercilere de verilen kararları denetlettirme haklarının olduğunu da buradan ifade etmek isterim.
Tabii, geçmişe dönük, milletvekillerinden, şu anda dosyaları olanlar bu işin kapsamında, dosyası olmayanlar kapsam dışında. Burada, bir, eşitlik ilkesine, hukuk devleti ilkesine aykırılık var mı? Bize göre yok. Neden yok? Dosyası olan herkes kapsamda olduğu gibi, dosyası olmayan herkes de kapsam dışı. Eğer dosyası olmayanlar arasında bir ayrıma tabi tutulmuş olsaydı veya dosyası olanlar arasında da bir ayrıma tabi tutulmuş olsaydı, o zaman eşitlik ilkesi ve hukuk devleti bakımından, Anayasa hükmü de olsa bu değişiklik, ek madde, bunu tartışabilirdik ama şu anda bunlarla ilgili de eşitlik ilkesine, genellik ilkesine herhangi bir aykırı durum olmadığını ifade ediyorum ve teklifin bize göre, Anayasa'ya aykırı bir yönü olmadığını bir kez daha sayın Komisyon üyelerine ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.