| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1028) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 02 .05.2016 |
BÜLENT TEZCAN (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, teklifin bütünüyle ilgili düşüncelerimi perşembe günkü toplantıda ayrıntılı olarak anlatmıştım, tekrar bunlara dönmeyeceğim ancak bugünkü görüşmelerde ortaya çıkan tablo, bazı hususları açıklama ve not etme gerekliliğini de ortaya çıkardı.
Şimdi, teklif sahipleri, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun tamamı, 316 imzayla gelmiş bir teklif var. Ve buradaki görüşmelerde görüyoruz ki, teklif sahipleri bu meseleyi terörle mücadele bayraktarlığının bir parçası olarak göstermek ve böyle tarihe not düşmek, böyle anlatmak, kamuoyuna da böyle yansıtmak niyetinde. Bu böyle değil. Bu işin böyle olmadığı, buradan Adalet ve Kalkınma Partisinin şikâyet ettikleri şu tablonun yaratılmasındaki sorumlulukları örtecek bir örtü olmadığını çok net olarak ifade etmek ihtiyacı duyuyoruz.
Şimdi, birçok şey anlatıldı yani sadece Sayın Bakanın ya da Adalet ve Kalkınma Partili Komisyon üyesi arkadaşların değil, diğer, HDP'den konuşan arkadaşların da ifadelerinden bir şeyleri görüyoruz. Yani, bir dönem oturulup bir şeylerle ilgili kapalı kapılar arkasında pazarlıklar yapılmış. Bunu nereden anlıyoruz? Benim biraz önce dikkatimi çekti, Sayın Sancar ilk oturumdaki konuşmada "Biz müzakere ahlakına sadığız, sadece bunu söylüyorum." dedi ve not düştü.
Şimdi, ben merak ediyorum: Bu Dolmabahçe görüşmeleri sırasındaki olaylardan bahsederken bunu söyledi. Yani, bizim "Bir yerlerde bir pazarlık dönüyor ve bu pazarlık dönerken terör örgütü tahkimat yapıyor." diye ısrarla itiraz ettiğimiz süreçte bir müzakere ahlakı varmış ve Sayın Sancar'ın açıklamasında da "Biz müzakere ahlakına sadığız." sözünden hâlâ "Bir şeyleri söylemiyoruz." ifadesini anlamamak için hiçbir şey bilmemek lazım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, burada, dokunulmazlıklar konusunda başından bu yana, biz, ilkesel bir tutum içerisinde olduğumuzu ifade ettik, kürsü dokunulmazlığı hariç her türlü dokunulmazlığın kaldırılacağını, kaldırılması gerektiğini, bununla ilgili de 83'üncü maddede kurumsal anlamda bir düzenleme yapmak gerektiğini söyledik; bunlara geri dönmüyorum ancak bugün, bu görüşmeleri "Türkiye'de terörle mücadele ediyoruz, onun için biz bunu yapıyoruz." noktasında bugüne kadar yapılan hataların bir örtüsü gibi, battaniyesi gibi anlatmayı kabul etmek mümkün değil.
1999; o günden bu yana dokunulmazlıklar şu veya bu eksende tartışılıyor. Şimdi, 2011 yılında Oslo görüşmelerinin tutanakları yansıdı. Oslo görüşmelerinde, dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in, çok açık bir şekilde, terör örgütünün liderlerine "Şehirlere yaptığınız tahkimatları ve sakladığınız bombaları biliyoruz." dediğini dünya âlem biliyor. Böyle bir tablonun üzerinde, bu süreci seçim öncesi bir geçici detant ve ateşkes süreci olarak değerlendirmenin bir siyasal maliyeti olacağını defalarca ifade ettik ve şimdi, bugün gelinen noktada, o maliyeti ortadan kaldırmanın yolu, hiçbir günahı yokmuş gibi kalkıp da "Terörle şöyle mücadele ediyoruz." diye kamuoyunun önüne böyle çıkmanın bir anlamı yok.
Bakın "çözüm süreci" denilen süreçte yani 21 Mart 2013'ten sonra başlayan süreçte bölgede terör örgütünün militan devşirdiğini biliyoruz; asker alma daireleri kurdular, militan devşirdiler; o zaman kimse buna bir şey demiyordu ne örgüt ne iktidar. Aynı dönemde vergi topladıklarını biliyoruz, makbuz kesip haraç göndererek vatandaştan bir devlet yetkisi kullanır gibi vergi topladıklarını biliyoruz; o zaman da kimse buna bir şey demiyordu. Aynı dönemde, yine, bir başka noktada örgütün mahkemeler kurduğunu ve yargılama yaptığını biliyoruz. Terör örgütü hüküm kesiyordu ve ihtilafları çözüyordu. Bütün bunlar gizli saklı, devlet görevlilerinin ya da Hükûmet yetkililerinin haberi olmadan yapılan işler değildi. Bütün bunlar ayan beyan yapılan ve o tablo içerisinde "Aman, süreç zarar görmesin." diye susulan, göz yumulan, fırsat verilen uygulamalardı. Bunları niye anlatıyorum? Dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili bu gerekçeleri şimdi söylüyor teklif sahipleri. E, bu ortamı yaratan biz değiliz. Bu ortam kendi kendine bir günde ortaya çıkmadı.
Türk Silahlı Kuvvetleri sorumluluktan kurtulma dosyaları tutuyor. Sadece 3 tane şehirde 290 tane dosya var, talep, Silahlı Kuvvetlerden. Valilere diyorlar ki: "Terör örgütü tahkimat yapıyor, mahkeme kuruyor, bomba depoluyor, silah yığıyor; buna müdahale edelim." 282 tanesine "Hayır, etmeyin." diyor valiler, 8 tanesine sadece "Müdahale edin." diyor. Valiler bunu kendi inisiyatifleriyle mi yapıyor? Burada bürokrasiyi çok iyi bilen arkadaşlarımız var, milletvekilleri var. Hepiniz biliyorsunuz ki, valiler doğrudan iktidardan, en yetkili noktadan talimat almadan bunu yapamazlar. Nitekim, bununla ilgili bulunduğumuz suç duyurusunda savcılardan bir tanesi demiş ki: "Konusu suç olan emir yerine getirilmez." Yani, bir takipsizlik kararı, işlemden kaldırma kararı vermiş. "Konusu suç olan emir yerine getirilmez." demiş. Aslında, biz talimatı kimin verdiğini biliyoruz. Bizim bir şey söylememize gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı dönemin Başbakanıydı, kendisi söyledi: "Çözüm sürecinde biz bunlara müdahale edilmemesi konusunda valilere talimat verdik, evet." dedi.
Şimdi, böyle bir tablonun içerisinde, kamyonlarla silahlar dağıtıldı; bunları devlet biliyor, iktidar biliyor, devletin organları biliyor, güvenlik güçleri de biliyor. Kamyonlar çekildi ilçelere, Kalaşnikof tüfekler dağıtıldı.
Bunun dışında, şimdi, öyle bir tablo yaratıldı ki, hani buradaki konuşmalarda dokunulmazlıklarla ilgili "Yandaş basın algı yaratıyor." diye şikâyetler yapıldı. Doğrudur, haklıdır, yandaş basında bir algı yaratma operasyonu vardır her konuda olduğu gibi. E, peki, şunu hatırlamakta yarar yok mu? Aynı yandaş basın o süreç içerisinde terör örgütü lideri Abdullah Öcalan'ı namaz kıldığını anlatarak, ön plana çıkararak ne kadar dini bütün bir muhterem olduğunu anlatmadı mı? O zaman da o algı yaratılmadı mı?
Değerli arkadaşlar, bakın, bunun ne zaman olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Şimdi, bunlar yapılırken, bunların hiçbirisi olmamış gibi, bugün dokunulmazlıklar meselesinde, bugüne kadar yapılan terör örgütüyle müzakere, silahların depolanması, hendeklerin kazılması, devletin gözü önünde bu tahkimatın yapılmasının vebali ve günahı ödenmez. Buradan böyle bir sonuç çıkarmaya kimse kalkmasın; bu bir.
İkincisi, gelelim işin bir başka tarafına; burada yargının hâlinde şikâyet ediliyor. Evet, doğrudur, yargının hâlinden biz de şikâyet ediyoruz. Yargının hâlinden başından bu yana şikâyet ediyoruz ama dokunulmazlıklarla ilgili tutumumuz ilkesel bir tutum. Konjonktürel olarak yargının şu günkü pozisyonuna, bugünkü pozisyonuna göre pozisyonu dün de almadık, bugün de almıyoruz. Ama şimdi bir sorunun da şu cevaba ihtiyacı var: 12 Eylül 2010 referandumu yapılırken o anayasa değişikliklerinde yargının bu hâle getirileceğini en fazla bağıran, itiraz eden, meydan meydan anlatan bizdik. Biz onlara anlatırken "Yetmez ama evet." diyenler, bugün yargının geldiği hâlden şikâyet edip hangi tabloda nasıl bir sıkıntı çıkacağını söylüyorlar. O yargı, öyle bir tablonun üzerinden bugün bu noktaya geldi. Dün cemaat yargısı, bugün iktidar yargısı, yarın tarikat yargısı. Yargının eline böyle bir anayasa değişikliği paketi sürecinde "Yetmez ama evet." deyip o sürecin ortağı olup bugün de kalkıp bu tablodan bigünah bir pozisyon takınmayı da çok anlamlı bulmuyoruz.
Sonuç olarak, değerli arkadaşlar, bu süreç içerisinde şu nokta çok önemli. Biz daha önce de söyledik, madde görüşmesine geçtiğimizde değişlik teklifini de vereceğiz. Evet, milletvekili, siyaset yapma hakkının güvencesi olan kürsü dokunulmazlığı hariç suç işleme imtiyazına sahip değildir. Bununla ilgili 83'üncü maddede düzenleme yapabiliriz. Bu maddeyle ilgili önerilerimizi açıkça o zaman da ifade ettik, tekrar etmiyorum. Meclis içinde ya da dışında milletvekilinin konuşma ve söz söyleme hakkını güvence altına alan bir değişiklik, milletvekilinin Yargıtayda yargılanacağını düzenleyen bir değişiklik, milletvekilinin tutuksuz yargılanarak yargılama önünü açacak ama tutuklanma yolunu kapatacak düzenlemeleri 83'üncü maddede yapıp kurumsal olarak bu işi kökten çözebiliriz.
Ancak geçici maddeyle çözüm sürecinde, bunu geçici maddeyle tartıştığımız noktada, Sayın Bakan biraz önce çıkıp eşitsizlik olmadığından bahsetti "Bakanların durumu ayrıdır, milletvekillerinin durumu ayrıdır." diye. Biraz önce söylediğim 290 dosyaya "Soruşturma izni vermeyin." diye valilere talimat veren, Bakanlar ve Hükûmet yetkilileridir. Terör örgütü tahkimat yaparken, silah yığarken, militan devşirirken onlara göz yuman, yani teröre yardım ve yataklık yapan Hükûmet yetkilileridir. Şimdi, biz böyle bir tablo içerisinde tarihî çizgiyi çizeceğiz, diyeceğiz ki: "Milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıyoruz." Tamam. "E bakanlarınki kalacak." Bu olmaz. 100'üncü maddeyi de getirin, koyalım, yine Yüce Divanda yargılansınlar. 100'üncü madde çerçevesinde de şimdi fezlekesi düzenlenmişler gidiyor. Peki, bununla ilgili suç duyuruları var. Bu fezlekeler ne olacak? Bununla ilgili fezleke düzenleyemeyen savcılar, yarın herhangi bir şekilde hukuk vicdanı canlanır da "Ya evet, hakikaten, burada yolsuzluk olmuş, burada rüşvet alınmış, burada terör örgütüne yardım ve yataklık yapmış, yapılmış, burada da teröre destek olmuş bir milletvekili." deyip sonradan ortaya çıktığı zaman bu tablo bununla ilgili ne olacak? Aynı durumdaki milletvekillerinin bir kısmının -fezleke düzenlenenlerin- dokunulmazlığı kalkmış, diğerleri korunmuş olacak.
Bu çerçevede son olarak şunu söylüyorum: Bu süreç, daha önceden Türkiye'nin terörle ilgili içine düştüğü çıkmazın sorumluluğu, birinci derecede iktidarın üzerindedir. Bu sorumluluk aynı çerçevede iktidarın bu pozisyonundan ve tutumundan siyasi olarak fayda uman ve o dönemde iktidarın bu uygulamalarından memnun olan siyasetin sorumluluğudur. Şimdi, her iki siyasi anlayış dönüp de bugün dokunulmazlık tartışmalarında bu tabloyu göz ardı edecek ve bunun üstünü örtecek bir dili geliştirerek, bir taraftan darbeye karşı mücadele bayrağı, öbür taraftan da teröre karşı mücadele bayrağını kimse sallandırmasın. Dokunulmazlıklar meselesinde hepimiz doğru, başından bu yana alacağımız tutumu alalım. Yoksa buradan herhangi bir şekilde dünün ortaklarına bugün ekmek çıkmaz.
Teşekkür ediyorum.