| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Denizli Milletvekili Kazım Arslan'ın (2/1082) esas numaralı Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi'nin Komisyon gündemine alınmasına ilişkin karar |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 28 .04.2016 |
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Vallahi Başkanım, nasıl diyorsanız öyle.
Şimdi, kıymetli Başkan, kıymetli Komisyon üyeleri, değerli vekillerimiz, katılımcılar, basın mensupları; öncelikle hepinize bugün bu Komisyon toplantısına katıldığınız için çok teşekkür ediyorum.
Bugün konuşacağımız mevzu pazartesi günü herhâlde iktidar vekillerimize dün de muhalefetteki vekillerimize yapılan sunum itibarıyla Enerji Komisyonumuza getirdiğimiz maddelerle alakalı gündem değişiklikleriyle alakalı.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Bir saniye Sayın Bakanım, çok özür diliyorum.
Biz bunu mu görüşeceğiz, gelen tasarıyla...
BAŞKAN - Emin Haluk Bey, lütfen biraz sabırlı olun.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Hayır, sabır değil, ben ne görüştüğümü bilmek istiyorum.
BAŞKAN - Bakın, Sayın Bakanıma lütfen izin verin, bir açıklamalarını yapsın, onunla ilgili Başkanlığımız gerekli açıklamaları yapacak.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Bakın, Sayın Bakan bize yapılmış olan sunumla ilgili konuşacağını söylüyor, tasarıyla ilgili demedi.
BAŞKAN - Ama açıklamaları yapmaya ve gündem oluşturmaya izin vermiyorsunuz. Lütfen izin verin Bakanımız konuşmalarını yapsın.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Bir şeyi de bizim söylememize izin verin. Bakın, engel olmayacağız dedik. İç Tüzük'ün 7'nci maddesine göre yapamazsınız bu toplantıyı.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz ama en azından açıklamaları yapsın.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Neyi dinleyeceğiz Sayın Bakanım, teklifi mi tasarıyı mı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Teklifi dinliyoruz, ben de teklifle ilgili genel kanaatlerimle açılış konuşmasını yapacağım eğer Başkanım izin verirseniz, nasıl diyorsanız.
BAŞKAN - Emin Haluk Bey, lütfen Sayın Bakanımıza izin verin bir konuşmasını yapsın.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - İzin sizin Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI BERAT ALBAYRAK (İstanbul) - Elektrik Piyasası ve Bazı Kanunlarda Yapılacak Değişikliklerle İlgili Kanun Teklifi'yle alakalı bir açıklama yapmak için -inşallah, Başkanım, izniniz olursa- konuşmama başlamak istiyorum.
Şimdi, bugün itibarıyla bu Komisyonda yaklaşık 26-27 maddelik bu teklifimizin içerisinde neyi amaçladık, Türkiye'nin bu değişen bölgesel ve küresel enerji ikliminde ne tür ihtiyaçları var, bu ihtiyaçlara dayalı neleri karşılamak için bu paketi hazırladık, bununla ilgili ne amaçlıyoruzla ilgili genel bir bilgilendirme, görüş ve kanaatlerimiz ve iktidarımızın 2023 hedefleri noktasında nelere odaklandık, amaçlıyoruz, bununla ilgili genel bir bilgi vereceğim. Haluk Bey, siz de bu noktada bu konuşma sonrası inşallah yeterli bilgilendirmeye ulaşırsınız diye düşünüyorum.
Öncelikle yasa teklifimizin görüşüleceği bu oturumun hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli Komisyon üyeleri, bilindiği üzere tüm dünyada enerji piyasaları çok dinamik bir şekilde değişim geçirmektedir. Ülkemiz elektrik piyasası 2001 yılından itibaren 4628 sayılı Kanun'la yeniden şekillendirilmiş, mevcut yapı tümüyle değişime uğramış ve 2013 yılında, 6446 sayılı yeni piyasa kanunuyla günün ihtiyacına cevap verebilecek birçok yeni düzenleme yapılmıştır. Son on yılda, 39.800 megavat olan kurulu gücümüz, neredeyse yüzde 100 artarak 74 bin megavata ulaşmıştır. 2005 yılında 160 milyar kilovatsaat olan tüketimimiz, 2015 sonu itibarıyla 264 milyar kilovatsaati geçmiştir.
Yine, bu son on yıl içinde, yenilenebilir kaynaklarımız, 70 megavat olan -hidrolik hariç- kurulu gücümüz 2016 yılı ilk çeyrek itibarıyla 5.870 megavatı geçmiştir. Cumhuriyetimizin yüzüncü yılı olan 2023 yılı hedeflerimiz kapsamında, bu büyüklüklerin yaklaşık 2 katına çıkması için yoğun çalışmaya devam ediyoruz.
Türkiye'deki elektrik piyasasındaki hızlı değişim gereği, mevcut 6446 sayılı Kanun'da da değişiklik yapma ihtiyacı doğmuştur. Bu kapsamda hazırlanan teklif, yatırım süreçlerinin hızlandırılması ve önemli ölçüde, uygulamada yaşanan sorunların giderilmesini amaçlamaktadır. Söz konusu teklif, ağırlıklı olarak yerli ve yenilenebilir kaynakların elektrik üretimindeki payını artırmak için bu kaynakların piyasaya daha hızlı ve etkin girişini sağlayacak yeni yatırım modellerini öngörmektedir. Bu kapsamda, yerli kömürden elektrik üretim yatırımları desteklenecek ve çok daha kısa sürede bu yatırımların gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
Aynı zamanda, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi ve bu tesislerde kullanılan teknolojinin de yurt içinde üretilmesini sağlayacak yeni düzenlemeleri getiriyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanan Onuncu Kalkınma Planı'nda yer alan öncelikli dönüşüm programlarında 2018 yılı itibarıyla yerli kömürden elektrik üretimi miktarının yaklaşık 57 milyar kilovatsaat olması hususu Bakanlığımıza hedef olarak verilmiştir. Kanun teklifiyle, yerli kömüre dayalı elektrik üretim tesisi kurulması ve varlıkların daha hızlı ve etkin kullanımının özel sektörün desteği ve marifetiyle sağlanması amacıyla Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yapacağı birim fiyat yarışması usulüyle ihale yapılması yönetimine dayanan yeni bir yatırım modeli oluşturulmuştur. Bu modelde, tesiste üretilecek enerjinin TETAŞ veya EÜAŞ tarafından, ihale sonucu ortaya çıkan birim fiyattan satın alınması öngörülmektedir.
Yenilenebilir kaynaklarımızın bu ülkenin geleceği için ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz ve hızla geliştirilmesi için gerekli adımları atmak zorundayız. Bahse konu teklifle, var olan yenilenebilir kapasitenin, piyasa şartlarında daha etkin çalışması sağlanırken yeni yapılacak olan tesisler için yenilenebilir enerji kaynak alanları oluşturulmuştur. Yenilenebilir enerji kaynak alanları kapsamında yapılacak yatırımlarda hem yenilenebilir kapasitenin artırılması hem de bu alanlarda kurulacak tesislerde kullanılacak ekipmanın azami ölçüde yerli üretimle sağlanması amaçlanmıştır. Yenilenebilir enerji kaynak alanları modelinde, yenilenebilir kapsamına giren yeni yatırımların finansmanı için gerekli birim fiyat Bakanlık tarafından belirlenecek tavan fiyat üzerinden eksiltme suretiyle yapılacak yarışma sonunda ortaya çıkacaktır. Bu modelle, yatırımların cazibesi artırılırken fiyat yarıştırmasıyla marjinal maliyetler yakalanmış olacak ve tüketiciye daha ucuz enerji sağlanmış olacaktır.
Ayrıca, nükleer santrallerin kurulmasında, elektrik tesislerinin proje onay ve kabul süreçlerinde, maden sahalarının değerlendirilmesinde elektrik piyasasında lisanslamada ve elektrik piyasası tarifelerinin uygulanmasında karşılaşılan birçok sorunun çözümü amaçlanmıştır.
Söz konusu teklifle, 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanunu'nda da değişiklik öngörülmüştür. 2002 yılı itibarıyla ülkemizde sadece 5 şehirde kullanılan doğal gaz, 2015 yılı itibarıyla 77 ilimize kadar ulaştırılmıştır. Bu durum, özellikle kış aylarında doğal gaz boru hatlarında yaşanması muhtemel teknik sebeplerden dolayı oluşacak gaz kesintileri dikkate alındığında, doğal gaz arz güvenliğinin önemini de bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu kapsamda, doğal gaz arz güvenliğinin sağlanmasına yönelik olarak, ithalatçı şirketlerin yüzde 10 olan depolama yükümlülüğünü yüzde 20 seviyelerine yükseltmeyi amaçlamıştır.
Özellikle kış aylarında, şehir tüketimlerinin pik yaptığı dönemlerde, doğal gazın elektrik üretiminde de kullanılıyor olması, talebin karşılanmasını güçleştirmektedir. Yeni depolama tesislerinin, ülkemizin uluslararası boru hatlarının geçiş güzergâhı ve transit ülke pozisyonlarını güçlendirecek önemli bir katkı yapacaktır.
Doğal gazın, şehirlerde yaygınlaştırılması politikası kapsamında, son on yılda hemen hemen tüm şehir merkezlerinde doğal gaz dağıtım faaliyeti tesis edilmiştir. Aynı il sınırlarında, dağıtım lisansı sınırları dışında kalan küçük yerleşim merkezlerinde yaşayan vatandaşlarımızın gaz taleplerinin sağlanabilmesi için de ilgili dağıtım lisanslarındaki sınırların kurul tarafından yeniden düzenlenmesinin de önü açılmıştır.
Madencilik sektörü, tüm ekonomiler için önem arz eden ve geliştirilmesi gereken sektörlerin başında gelmektedir. Yer altı kaynaklarının yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, enerji ve sanayi ham madde talebinin güvenli ve ekonomik olarak karşılanması, arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve geliştirilmesi, üretilen ham maddelerin yurt içerisinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesi temel hedeflerimizdendir. Ülkemizin madencilik konusunda ihtisas sahibi kurumu olan MTA'nın, bu önemli amaç çerçevesi içerisinde fonksiyonlar icra etmesinin önü açılmaya çalışılmıştır. Girdi Tedarik Stratejik Eylem Planı'nda da belirtilen hedef kapsamında, stratejik madenlerin tedarik güvenliğinin sağlanması için MTA'nın yurt dışında arama ve araştırma faaliyeti yapmasına, yurt dışında şirket veya ortaklık kurmasına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır.
Bazı maden sahaları, büyüklüğünden dolayı ölçek ekonomisi kapsamında değerlendirilememektedir. Sahanın büyük olması, çok büyük kapasitede yatırımlar gerektirmekte ve yüksek sermaye ihtiyacı doğurmaktadır. Bu güce sahip çok fazla yatırımcının mevcut olmaması söz konusu sahaların kullanımını ve yatırımlarını geciktirmektedir. Dolayısıyla, bu sahaların bölünerek daha fazla yatırımcının ilgisine sunulması hem atıl duran kaynakların kullanımına hem de yatırımların daha hızlı yapılmasına imkân sağlamaktadır.
Metan gazının drenajı, madenlerde daha önce yaşanan gaz sıkışmalarından kaynaklı kazaların önlenmesini ve iş sağlığı ve güvenliği açısından daha uygun ve etkin işletmecilik yapılmasını sağlayacaktır. Drenaj sonucu elde edilen metanın doğal gaz piyasasına satılması durumunda, Zonguldak havzasında bulunan tüm bu taş kömürü rezervlerinden elde edilecek metanın da önemli bir ekonomik büyüklüğe sahip olabileceği değerlendirilmektedir.
Kanun teklifiyle ulaşılmak istenen bir başka hedef de yatırımcıların ve vatandaşların bürokratik süreçlerden dolayı yaşadıkları sıkıntıları azaltmaktır. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın bazı mevzuat uygulamalarına yönelik kararların gerekçeleri dikkate alınarak yeni düzenleme ihtiyaçları ortaya çıkmıştır ve bunun karşılanması esas hedef olmuştur bu kapsamda. Bu düzenlemelerle, hem yatırım süreçlerinde oluşması muhtemel riskler azaltılmış hem de uygulamada yaşanan tıkanıklıkların çözümü sağlanmıştır.
Bugün itibarıyla, Hükûmetimizin 24 Kasımdan sonra göreve gelmesiyle birlikte ortaya çıkan, dünyadaki enerji arz ve güvenliğiyle yeni bir dönemin içerisinde olduğumuz bu süreçte, Türkiye'nin özellikle ve özellikle yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarıyla ilgili olan ihtiyacının ve bu ihtiyacın zamanlamasının hayata geçmesinin hassasiyetinin farkındayız. Dolayısıyla, arkadaşlar, değerli Komisyon üyeleri, bu paket kapsamında, Türkiye'deki, özellikle yoğun zamanlar dediğimiz pik zamanlarda, kış aylarında doğal gazdan kaynaklanan, enerji talebinden kaynaklanan, Türkiye'nin enerji ve arz güvenliğinde oluşabilecek sıkıntıları bertaraf etmeye yönelik ciddi bir düzenleme kapsamında, 2023 hedeflerimiz doğrultusunda bu kaynakların hayata geçirilebilmesiyle ilgili ciddi düzenlemeleri öngörüyoruz. Burada, birinci derecede amacımız, Türkiye'nin toplam kurulu güç kapasitesi içerisine, yerli ve yenilenebilir kaynakların çok hızlı bir şekilde devreye girmesi ve bunun yatırım ortamının rekabetçi koşulları içerisinde daha uygun maliyetle üretilmesiyle özellikle cari açığımıza da etki eden ithalat kalemleri noktasındaki bu maliyetin azaltılmasını amaçladık.
Bu, tabii ki Türkiye'nin, Türkiye gibi, gelişmekte olan, her yıl ortalama yüzde 5 büyüyen ki geçtiğimiz on üç yıllık Türkiye'nin büyüme ortalamasına baktığımızdaki enerji büyümesinin de bu minvalde seyrettiğinden hareketle, mevcut ihtiyacı olan enerji büyüme talebini de karşılamasından hareketle, sadece kamu yatırımlarıyla değil, özel sektörün de resmin içerisine girerek yapacağı yatırımların da teşvik edilmesi, önünün açılması, Türkiye'de kaynak çeşitliliğinin artırılması çerçevesindeki resimden hareketle, çok dinamik bir paket hazırladık. Bu paketle birlikte, sadece bu yatırımları devreye almayacağız, aynı zamanda, özellikle yenilenebilir teknolojilerde, yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye alınması sürecinde -bakın, burası çok önemli- oluşturacağımız ihale modelinde, sadece mal satan değil, satılan malın ülke içinde üretilmesinin önünü de açan bir düzenlemeyi de hedefliyoruz. Burada 2 tane hedefimiz olacak -bakın, burası çok önemli- hem güneş hem rüzgârda, aynı zamanda yerli üretimin şart koşulacağı bir model çünkü Türkiye, bölgesinde sadece iç pazar anlamında değil, güneş ve rüzgâr kapasitesi itibarıyla bölgesindeki ülkeler ve coğrafya noktasında da potansiyeli yüksek bir ülke. Türkiye'deki yatırım ortamının iyileştiği son yıllardaki bu performansını, yenilenebilir enerji kaynaklarındaki ham madde, teknolojiye dayalı üretilen bu kapsam, ekipman noktasında da bir yatırım üssüne dönüştürülmesi ve bu noktada, özellikle -bunun da altını çizmek gerekiyor- yenilenebilir kaynaklardan güneş ve rüzgârdaki ekipmanın maliyet kalemlerinden özellikle navlunun yüzde 20-25'lere çıktığı bir iklimde, yerli üretimle birlikte bu maliyet kaleminin de aşağı düşürüleceğinden hareketle ciddi bir maliyet avantajının da önünü açmayı; sadece iç piyasaya değil, ihracatla birlikte, Türkiye ekonomisine ihracat kalemi ve yeni istihdam alanları oluşturmayı da hedefliyoruz. Bu birincisi.
Peki, ikincisi ne? İkincisi de şu: İkincisi, bu modelde şart koşacağımız noktalardan bir tanesi de AR-GE noktasındaki yatırımın ortaya çıkması. Çünkü güneşte ve rüzgârda son yıllarda dünyadaki teknolojik araştırma ve geliştirme çalışmalarına dayalı, her geçen gün daha da artan bir iklimden bahsediyoruz. Bundan altı sene önce çok yüksek maliyetlerde bahsettiğimiz, örneğin güneş enerjisinde, artan kapasite kullanımlar tek haneli rakamlardan bugün yüzde 17-18-20'lere doğru yol aldı. Önümüzdeki beş altı yılda artacak olan AR-GE faaliyetleriyle birlikte bunun yüzde 20'lerin üzerine çıkacağı, dolayısıyla artan bu kapasite kullanım oranlarıyla birlikte, birim üretim maliyetleri, yatırım maliyetlerinin daha rekabetçi olması, dolayısıyla yenilenebilire olan potansiyeli ve ihtiyacı noktasında Türkiye gibi ülkelerin bu noktada, araştırma-geliştirmenin içinde olmasının ortaya çıkaracağı katma değeri de hedefliyoruz.
Bu çerçevede, ortaya çıkacak modellemeyle tüm piyasanın teşviki değil, yatırım yapıp AR-GE ve yerli üretimin teşvikiyle birlikte oluşacak serbest piyasa koşullarıyla rekabet usulüyle birlikte maliyetlerin çok daha hızlı bir şekilde, bugün rekabetçi olmayan bir kısım yenilenebilir maliyetlerinin bu dediğimiz modelle birlikte daha rekabetçi bir ortama ulaşmasının önünün açılması hedeflenmektedir.
Türkiye, enerjiye bağımlı bir ülke, enerji ithal eden bir ülke; petrolünün yaklaşık yüzde 92'sini, doğal gazının yüzde 97-98'ini, taş kömürünün yüzde 80-85'ten fazlasını ithal eden bir ülke. Dolayısıyla, enerji ihtiyacının farklı kalemlerde birçoğunu ithal eden bir ülke.
Bu tasarıyla amaç, önemli bir noktasındaki maddelerle amaç, Türkiye'nin enerjide dışa bağımlılığıyla alakalı kaynaklarını daha hızlı ve etkin bir şekilde sisteme, devreye almaya yönelik bir düzenleme. Bunun, yerli kömür tarafı aynı şekliyle başka bir önem arz ediyor. Nitekim, bugün, Türkiye'nin yerli kömürden üretim kapasitesini çok ciddi ve anlamlı bir şekilde artırmak bizim öncelikli hedeflerimizden bir tanesi. Dünyanın yerli kömürden, kömüre dayalı elektrik enerjisi üretiminden çok daha yoğun bir motivasyonla her geçen gün yatırımlarını artırdığı bir iklimde ki bu tartışma hep süregeliyor, işte, Batı ülkeleri, Batı ekonomileri, kömür, emisyon, çevre kirliliği falan... Ben bunu, bu ortamda, siz değerli Komisyon üyeleriyle bir kez daha, aslında, paylaşmak istiyorum çünkü bazı şeylere toplumumuzun da kamuoyumuzun da hakikaten vâkıf olması lazım. "Dünya kömürden kaçıyor mu? Türkiye etrafı kirletiyor mu? Emisyon yükümlülükleri şu kadar ağır mı? Nükleerde şöyle mi?" gibi.
Bugün itibarıyla dünyadaki birçok gelişmiş ekonomi, örneğin Amerika, örneğin Almanya, örneğin Avrupa'daki birçok ülke, hakeza gelişmekte olan, büyüyen ağırlıklı ülkelerden Çin ve benzeri ülkeler, yüzde 60-70, yüzde 40'lar... Birçoğu elektrik üretimini portföyü içerisinde, çok büyük oranda kömürden yapıyor. Türkiye'nin yüzde 10'larda seyrettiği yerli kömür, ithalle birlikte yüzde 20'lerde seyrettiği bir gerçeklikten hareketle, Türkiye'nin özellikle son yıllarda sisteme ve devreye alma noktasında, ciddi kalorisi, Türkiye standartlarında ciddi kalori, 2 bin civarı kalori alt yapısını da haiz, Afşin-Elbistan'dan sonra, özellikle Konya, Eskişehir, Afyon, Trakya'daki havzalarımızdaki ciddi rezervlerimizle birlikte, ciddi bir yerli kömür rezervini de hızla devreye alıp Türkiye'nin genel haritası bir tarafa, bölgesel enerji arzı güvenliği noktasında devreye alması her geçen gün daha elzem olmaktadır. Örneğin, Marmara Bölgesi, Türkiye elektrik talebinin en yoğun olduğu 7 bölgemizin başında geliyor, yüzde 35'lerde; Trakya yüzde 20'lerde. Türkiye'nin elektrik talebini, artan büyümesiyle, artan sanayi, endüstriyel, nüfusa dayalı büyümesiyle, artan elektrik talebini mümkün olduğunca ithale dayalı kaynaklardan değil, yerli kaynaklardan üretimine dayalı, sadece yenilenebiliri değil, verimlilik açısından yenilenebilire göre çok daha kapasitesi fazla olan kömüre de yoğunlaşmasını amaçlıyoruz burada ve bunların çevresel etkisi, izinleri, bunların hızlı bir şekilde yatırım ortamına dönüştürülmesiyle ilgili yapılması gereken, atılması gereken teknik alt yapıyla ilgili düzenlemeler ve bunların hızlı bir şekilde, önümüzdeki dönemde, oluşabilecek, dünyadaki, bölgedeki küresel anlamda yaşanabilecek her türlü krize karşı Türkiye'nin bu hazırlığı yapabilmesi noktasında, tüm bu çalışmaları bu temel üzerine inşa etmeye çalışıyoruz.
Bundan sonraki süreçte, bakın, Türkiye'nin yaşayabileceği sorunları bu çerçevede değerlendirmek lazım çünkü bakıyorsunuz, Anadolu'da elektriği üretiyorsunuz, bu elektriği talebin yüksek olduğu Trakya'ya, Marmara'ya taşımak için dünya kadar iletim alt yapısı yapıyorsunuz, bunları Türkiye'nin bir ucundan bir ucuna iletmeye çalışıyorsunuz, boğazları atlatıyorsunuz, bununla ilgili yatırımlar yapıyorsunuz. Dolayısıyla, Trakya'daki yatırımlar, Marmara'daki yatırımlar, bölgesel anlamda arz-talep dengesinin de oluşmasına dayalı portföyümüzdeki önceliklendirmeyi bu çerçevede değerlendirerek mevsimselliğin de etkisini göz ardı etme noktasında ki hepimizin malumu, kış ayları Türkiye'de sadece elektrik üretimi için değil, ısınma amaçlı da, temiz enerji, çevresel anlamda güzel bir enerji, amenna doğal gaz ama yaşanabilecek sorunlara dayalı, işte, depolama sorumluluğundan tutun, bununla ilgili düzenlemeleri de bu çerçevede Türkiye'nin sadece kamu olarak ithalatında değil, özel sektörün de lisanslaması noktasında ortaya çıkan taleplere dayalı depolama kapasitesinin artırılması, bununla ilgili depolama rasyolarının yüzde 10'dan 20'ye çıkarılması, bununla ilgili alternatif enerjiyi sisteme, doğal gazı sisteme entegre edebilmek için LNG'den tutun FSRU'ya kadar, yeni depolama kapasitesi artışından tutun, bununla ilgili tüm alt yapı düzenlemelerine kadar, Türkiye olarak bizim, enerjiyi göz ardı etme lüksümüz yok, riske atma lüksümüz yok, vatandaşımızı oluşabilecek doğal veya gayridoğal problemlerle üzme, sıkıntıya uğratma lüksümüz yok.
Bu gerçeklikten hareketle, burada aslında, en can alıcı nokta o, işte, evvelsi gün, Karadeniz Bölgemiz'de yaşanan çok yoğun yağışlardan kaynaklanan; HES'lerin, kanal HES'lerin çok yoğun elektrik üretiminden kaynaklanan yük artışından, iletim hatlarımızda Karadeniz'den başlayarak zincirleme bir etkileşim oldu. Ama işte, bu, Karadeniz'den Marmara'ya kadar uzanıyor, öyle değil mi? İstanbul'a kadar uzandı bu iş. Yirmi, otuz dakika, kırk dakikaya yönelik, bir kısım illerimizde elektrik kesintisi yaşandı. Hâlbuki Marmara'da biz, Trakya'da biz gerekli üretim kapasitesini oluşturabilmiş olsak o denge noktasında İstanbul'a kadar belki uzanmayacak, daha lokal kalacak, yirmi dakika, otuz dakika bile sürmeyecek. Doğu Anadolu'da, İç Anadolu'da, Akdeniz Bölgesi'nde, Karadeniz Bölgesi'nde, tüm bu bölgelerdeki üretim arz-talep dengesini bu çerçevede ama önceliklendirdiğimiz hususun yerli ve yenilenebilir kaynaklar olduğunu unutmamaktan hareketle, çok ciddi bir planlama içerisine girdik. Çünkü Türkiye, sadece nüfus olarak büyümüyor, önümüzdeki yıl, kuvvetle muhtemel, Türkiye olarak biz 80 milyona ulaşacağız, belki 80 milyonu aşacağız. Sadece nüfus olarak büyümüyor, üretim olarak büyüyor, istihdam olarak büyüyor, sanayi olarak büyüyor; Türkiye birçok alanda büyüyor ve bu büyümenin temel dinamiği, temel unsuru, ana unsuru olan enerjiyi göz ardı etme lüksümüz yok. Vatandaşımıza, güvenilir, istikrarlı ve alt yapısı güçlü enerji sağlamak için her türlü yasal düzenlemeyi, çalışmayı, yatırım ortamını, bununla ilgili gereklilikleri yerine getirmek zorundayız Hükûmet olarak, Hükûmet noktasında, üzerimize yüklenen bu sorumluluk olarak.
Dolayısıyla, bu çerçevede, genel paketimizin içerisinde, Türkiye'nin enerji ihtiyacıyla ilgili, Türkiye'nin alt yapı yatırımlarıyla ilgili, Türkiye'nin farklı teknolojileri, yatırım ortamının ekonomiye, endüstriye, sanayiye kazandırılmasıyla ilgili; Türkiye'nin doğru bir rekabet ikliminin oluşturulmasıyla birlikte, enerji maliyetlerinin aşağıya düşürülmesiyle ilgili hedeflerimiz kapsamında, bu teklifi Komisyonumuza, değerli Komisyon üyelerimiz olarak sizlere sunalım, getirelim ve bununla ilgili hızlı adımlar atarak ekonomimizin, Türkiye'nin bugünkü yatırım iklimine dayalı oluşan problemlerin çözümlerini hızlı bir şekilde hayata geçirelim niyetiyle, şiarıyla hızlı bir şekliyle gündeme getirdik.
Şimdi, tabii, Türkiye, 2002 yılından bugüne kadar çok önemli adımlar attı, çok önemli yatırımlar yaptı. Türkiye'de biz, tüm bu çerçevede, enerji alanında da çok önemli yatırımlar yaptık. Bu paketin kapsamı içerisinde olan önemli konulardan bir tanesi de, hepinizin malumu olduğu üzere, nükleerle ilgili bazı düzenlemeler. Bundan her ortamda bahsediyorum. Her ortamda da ifade ettiğim gibi, Türkiye, nükleer enerji yolculuğuna rahmetli Adnan Menderes zamanında, 1956 yılında başlamış, on yıllarca bu macerayı farklı konjonktürel gelişmelerle, farklı siyasi gelişmelerle, farklı farklı yaşanan olaylarla bir türlü hayata geçirememiş.
İktidarımız döneminde, 2006-2007'yle başlayan, sonra yasal düzenleme, ihale alt yapısıyla farklı farklı girişimlerle birlikte, nükleerin hayata geçirilmesiyle ilgili çok önemli adımlar attık ve bununla ilgili, 2 santralimizin hayata geçirilmesiyle ilgili hükûmetler arası anlaşmayla birinci ve ikinci nükleer santrallerle ilgili somut adımları hayata geçirme noktasında hızlı bir şekilde yürüyoruz. Hakeza, 2023 hedeflerimiz çerçevesi içerisinde toplam enerji portföyümüzün içerisinde anlamlı bir miktarda da, dengeli bir sepetten hareketle, nükleerin de olmasından hareketle bu süreci de başlattık. Bu süreç çerçevesi içerisinde, yapmamız gereken yasal düzenlemeler var. Seçilen bölgeler, bu bölgelerde yapılacak olan yatırımın hayata geçmesiyle ilgili düzenlemeler var, bu düzenlemelerin hayata geçirilmesiyle ilgili yapmamız gerekenler; dolayısıyla siyasi iktidar olarak, Hükûmet olarak bize düşen sorumluluk, sözleşmelerden kaynaklı bize düşen sorumlulukların gereği olarak bunun hayata geçirilmesi noktasında, 2023 hedeflerimiz noktasında hızlı bir aksiyon alınması gereken bir süreç. Nitekim, bu maddelerin bir kısmı iki yıldır, biliyorsunuz, Meclis gündemimize geldi. En son geçtiğimiz yıl seçimden önce de gelmişti ama Meclisimiz, biliyorsunuz, seçim atmosferinden dolayı, maalesef gündemimize alamadı. Alamadığı için de kadük kaldı ve tekrardan bu paketin içerisine bunu da ekledik. Aynı şekliyle tekrar gündeme getirdik.
Dolayısıyla, nükleer, dünyada hâlâ hâlihazırda en önemli ve en güvenli enerji kaynaklarından bir tanesi ve bunun, dünyadaki gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkeler için vazgeçilmez bir enerji kaynağı olduğu kesinlikle ama kesinlikle göz ardı edilemez. Bu gerçekten hareketle de Türkiye Cumhuriyeti devleti, Hükûmeti olarak bizler, Türkiye'nin bu enerji kaynağından, bu enerji yatırımından vazgeçmesi, faydalanmaması düşünülemez çünkü bugün, dünya, çok net bir şekilde, nükleer enerji kaynaklarına çok yoğun bir şekilde yatırıma son hızla devam ediyor. İşte, bazı örgütler, bazı gruplar, bazı kesimler yurt dışında başka ülkeleri temsil ettiğini söyleyen bazı kesimler ki temsil ettikleri ülkelerde sayısız nükleer santral olduğu gerçeğini de unutarak bazen bunları yapıyorlar, tebessümle karşılıyorum. Onlara şöyle bir şey tavsiye ediyorum: Türkiye'nin etrafındaki coğrafyada, madem böyle bir eleştiri, protesto veya Türkiye üzerinde böyle bir potansiyeliniz, kapasiteniz, iyi niyetli bir çevre kaygınız var; özellikle dünya için çok ciddi bir tehdit unsuru ortaya koyan, Ermenistan'daki, biliyorsunuz, sınırımıza 10-20 kilometre uzaklıktaki Metzamor Santrali var. Diyorum ki: Bu enerjinizi, bu, Ermenistan'daki santrali protesto etmek için harcarsanız Türkiye'ye çok daha büyük hizmet edersiniz. Niye biliyor musunuz? Bakın, biz, geçtiğimiz ay Washington'daki 4'üncü Dünya Nükleer Güvenlik Zirvesi için gittiğimizde, en yoğun gündem maddelerimizden bir tanesi buydu. Bakın, dünyadaki bütün ülkeleri ayağa kaldırıp bu konuyla ilgili gerekli adımları atmak için ki birkaç ülkenin direnci var Ermenistan'ın bu konusuyla ilgili çünkü niye? Yaklaşık kırk küsur yıllık bir teknoloji, çok ciddi riskleri ve sıkıntıları beraberinde barındırıyor. Çok net bir şekilde söylüyorum, bakın, burası çok önemli, sadece Ermenistan için değil, Azerbaycan, İran, Türkiye ve bütün bu bölge coğrafyası için, Allah muhafaza, yaşanabilecek bir kaza, bölge ve dünya için... Muhatap ülkelere bunu söyledik, dünyadaki nükleer tehlike ve sıkıntı, tehditten bahsediyorsunuz ama dünyada şu anda, saatli bomba gibi, dibimizde böyle bir santral var. Bununla ilgili yaptırım, kısıtlama, durdurma, gerekli enerji alt yapısıyla ilgili gerekli kararlar almamız gerekiyor.
Biz, tabii, samimi niyetle bakan kesimlere çok açık şunu söylüyoruz: Eğer böyle bir kaygımız varsa şunu önceliklendirmemiz lazım, şunu değil... Neyi değil, neyi? Türkiye, "lll-plus" denen "3+" teknolojik ulaştığı son model zirveyle dünyadaki en gelişmiş teknolojiyi, yatırım ortamı noktasında, getireceği bir iklimde, birinci nesil, ikinci nesil, artık tedavülden kalkmış, her gün güvenlik duvarı üretim noktasında oluşturduğu riskler, teknik problemleri itibarıyla dünya için tehdit unsuru oluşturan bu santrallerin artık devreden çıkması için yapması gereken lobi yerine, eleştiri, protesto yerine Türkiye'nin şu anda dünyadaki 440'tan fazla mevcut kurulu olan nükleer santralin tamamında eş değer ve daha iyi bir güvenlik alt yapısına, kullanım alt yapısına, verimlilik, teknolojik anlamdaki ulaştığı çerçeve itibarıyla bu noktaya ulaşmış bir teknolojiyi eleştirmek yerine, öbür tarafta, tamamen sınırımızın dibinde olan ve benzeri dünya için tehdit unsuru oluşturan konulara daha fazla enerji harcamalarının, enerji tasarrufu açısından da çok hayırlı olacağını, açıkçası, düşünüyorum.
Dolayısıyla, bu minvalden hareketle, Türkiye'nin petrolde, gazda, yenilenebilir ve yerli kaynaklara dayalı kömürde, güneşte, rüzgârda, hidroda, biyokütlede, jeotermalde, birçok kaynakta sahip olduğu alt yapıyı, rezervleri, imkânları, hepsini maksimum düzeyde kullanmak için bununla alakalı olarak çalışmaya son sürat devam edeceğiz.
Dolayısıyla, bu çerçeveden hareketle, genel anlamda bu kapsamın içerisinde olan farklı yasal problemleri de beraberinde getiren düzenlemelerin daha netleşmesiyle ilgili, bazı maddelerle birlikte genel paketimizi tüm bu çerçeve içerisinde, bu teklifi değerli Komisyon üyelerimizin dikkatine sunuyorum.
Kıymetli Başkan, bize bu fırsatı verip bu konuşmayı yapma imkânı sağladığınız için de şahsınızda, tüm Komisyon üyelerine de dinlediği için çok ama çok teşekkür ediyorum, saygılarımı sunuyorum.