KOMİSYON KONUŞMASI

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Şimdi, üretim tesislerine baktığımızda kategorilendirebiliriz bunları. Yani, bir ürünün tümü fason diye adlandırılan şekilde alt yüklenicilere yaptırılabilir. Bir ürünün tümünü siz yapabilirsiniz, bütün komponentleriyle, bütün yarı mamulleriyle, bir ürünün parçalarının bir kısmını yani yarı mamullerin bir kısmını dışarıdan alarak da yaptırabilirsiniz.

Şimdi, kuruma baktığınızda, kurumun altı yüz yıllık bir olduğundan bahsediliyor. Kurumun cirosuna baktığınızda, ürettiği ürünlere baktığınızda altı yüz yıla yakışmayacak bir konumda duruyor. Şimdi kurumu abartmaya gerek yok, bir cumhuriyet kurumu, eskiden gelen bir Osmanlı kurumu. Türk ordusunun zaman zaman ihtiyaçlarını karşılamış ama genel anlamda baktığınızda, ordunun ihtiyaçlarını veya Türk Silahlı Kuvvetlerinin ya da polis gücünün ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak; ihtiyaç duyulan malzeme, ihtiyaç duyulan silah, mühimmatı karşılamaktan çok uzak. Bir iki istisnai şey var, onlara baktığınızda karşılıyor gibi görebilirsiniz, onu bir başarı olarak görebilirsiniz.

Kuruma ait -gördüğüm kadarıyla- iki şey üstlenilmiş. Bir tanesi, proje geliştirme ve bu projeleri alt yükleniciler kanalıyla yaptırma. İkincisi de mevcut fabrikalarda ihtiyaç olan malzemelerin bir kısmının üretilmesi. Mevcut fabrikalarına baktığınızda, mevcut fabrikaların kapasitelerinin çok düşük kullanıldığını görüyorsunuz ve bunu da şöyle açıklıyor kurum, bu düşük kapasiteyi: Talebe karşı üretim, talep yok yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu ihtiyacı yok anlamında çünkü başka da bir müşterisi yok şu anda kurumun baktığınız zaman. Yüzde 27'lerde kapasiteler var, yüzde 41'lerde kapasiteler var. Böyle bir kurumun kârlılığı -biraz evvel Ömer Fethi Bey söyledi- sadece hurda işinden bir kârlılık söz konusu. Her yılı kâr etmiş, bu da normal. Ama kurumlar zorunlu, Türkiye'de kurumlar, devlet kurumları Makine Kimya üzerinden hurdalarını değerlendirmek zorunda. Aslında ayrı bir iş yükü de getiriyor, gerçek amacından da uzaklaştırıyor kurumu. Türkiye'de geri dönüşüm sanayisi de güçleşti. Eğer özelleştirmeden bahsedecekseniz, geri dönüşümden bahsedeceksek, kurumun verimli olabilmesi için bu zorunlu yetkinin elinden alınması gerekiyor aslında. Daha yüksek şeylerde başka kurumlarda artık değerlendirilebilir bu hurdalar, devletin zorunlu olarak Makine Kimya üzerinden gitmesi çok şey değil. Şu anda tekel yani zorunlu olarak oraya veriyorsunuz ama gerçekten, Türkiye'de özel sektör vasıtasıyla kurulan geri dönüşüm fabrikalarında birçok ürün artık tekrar üretime kazandırılıyor. Bu anlamda, kurum genel anlamda değerlendirildiğinde Ömer Fethi Bey'e katılmamak mümkün değil arkadaşlar, bunun savunulacak bir tarafı da yok.

Şimdi, kurumun en iddialı olduğu şey "Bir silah geliştirdim." diyor. Gerçekten, G3 piyade tüfeği ithal edilen, Türk ordusuna... "700-800 bin kişilik ordumuz var." deyip herkesin eline bir silah verdiğinizde ciddi anlamda bir rakam çıkıyor ortaya. Bu anlamda, bir piyade tüfeği geliştirilmiş ve bu piyade tüfeğinin de bakıldığında çok önemli olduğunu düşünüyorum. Kurumun şu anda üzerinde basıp duracağı, en önemli, "Geliştirdik, çalıştık, yaptık." diyebileceği bir olay. Şimdi, bunun da o AR-GE çalışmaları sonucunda çıkan prototipleri birisi tarafından bir yerlere casusluk veya bir başka nedenle satılmış. O tarafı mahkemelik, doğru; o tarafı bizi ilgilendirmiyor, mahkeme süreci devam edecek. Biz kurumun bu silahının Türk ordusunu reorganizasyon çerçevesinde ne kadar değiştireceği, ihtiyaçları ne kadar karşılayacağı, gerçekten istenilen hedefe varıp varılmayacağı konusunda bu konunun izlenmesi hem bu kurum açısından iyi... Çünkü şu anda bana göre geliştirdiği tek şey var.

Şimdi, biraz evvel de konuştuk, 2012'nin 1'inci önerisinde aslında devreye girmedim. İsrail ordusundan birtakım malzemeler alıyoruz ama hemen 2010'daki o Mavi Marmara'dan sonra aslında sözleşmenin bozulması, yapılmaması gerekçesi Mavi Marmara olayıydı ve işi aksattı. Türk Silahlı Kuvvetleri mühimmat ve silah anlamında dışa çok bağımlı ama altı yüz yıllık geçmişe ve kuruma bu görev verilmiş olmasına rağmen bir iki basit projeyle bu kurumu başarılı addetmek mümkün değil bana göre. Ya bu kurum üretim vizyonunu yerine getirecek ya da proje geliştirme vizyonunu yerine getirecek, böyle bir yeniden yapılandırmaya da ihtiyaç var.

AR-GE'ye bakınca, bu rakamlarla AR-GE'nin... Ama şunu da söyleyeyim: Bakın, birçok kurumdan fazla AR-GE'ye ayırmış; 1,7'ler civarında -bir arkadaşımız sormuş, cevaplara bakıyorum- 1,6'lar civarında. Biliyorsunuz, on dört yıldır "AR-GE, AR-GE" diyoruz, siz de "AR-GE'ye çok önem verdiniz." diyoruz; 0,5'lerden, 0,6'lardan ancak yüzde 1'lere geldi. Bu kurum biraz daha önde; 1,7'lere, 1,6'lara gelmiş kurum. Şimdi, bu kuruma gerçekten bir görev vermek zorundayız. AR-GE'ye de buna göre -Hazine Müsteşarlığı da burada- gereken desteği sağlamalı ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan, en azından bir kısmını... Yani, çok ciddi anlamda dışa bağımlıyız bu konuda; uçaklar konusunda, tanklar konusunda, bir tane şey geliştirdik, Güneydoğuda şu anda bomba atıyor, bilmem ne ama bunlarla övünmememiz lazım, mutlaka yapmalıyız ama bunları bir övünç kaynağı hâline getirip dünyayı unutmamamız gerekiyor. Onun için de Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyacı olan ürünleri geliştirecek, silahları geliştirecek... Yani silah, tabii, dünya şartları gereği ihtiyacımız var; silahlanmaya karşıyız ama mecburen de ülkemizi korumak, sınırlarımızı korumak için de silaha ihtiyacımız var ama kazançlarımızın büyük bir kısmını eğer biz yurt dışına transfer edersek bu bir sıkıntılı süreç. Eğer altı yüz yıllık bir kurumsa şimdiye kadar dünyada rekabet edebilir bir duruma gelmesi gerekiyordu bana göre, değil mi? Yani, altı yüz yıldır ayakta duruyor ve kârlı bir pozisyona geçtiği söylenen bir kurumun dünyada silah üretenlerle yarışabilecek, rekabet edebilecek bir duruma gelmesi gerekiyor, bunu da görmüyoruz. İhracat rakamlarına bakıyoruz, işte bir Pakistan'a yaptığımız ihracatla övünüyoruz, o da elimizde patlamış.

Arkadaşlar, bu işler böyle olmaz. Yani, burada bu işleri daha ciddi, daha gelecek yıllara yayarak, neler yapacağımızı hesaplayarak, projeksiyonları koyarak önümüze, hangi alanda yürüyeceğimizi tespit ederek... Bütün alanlarda değil yani aynı anda uçağı, aynı anda tankı, aynı anda işte roketi, obüsleri yapamayız, bir şeye yoğunlaşmamız lazım. O da olsun, bu da olsun derken hiçbir şey çıkmıyor ortaya. Bir şeye yoğunlaşmamız lazım dünyayla da rekabet edebilir bir duruma dönüşmemiz lazım. Bu kurum eğer yeniden yapılanacaksa bu vizyonun verilmesi ve de desteklenmesi gerekiyor. Böyle 18 tane, 20 tane projeyle değil, siz 150 tane, 500 tane yıllık proje üzerinden değerlendirmeler yapıp bunlardan en iyisini hayata geçirmeniz lazım. Alt yükleniciye gelince yani yaptırabilirsiniz alt yükleniciye. Sizin eğer üretim tesislerinizle üretim dışına da çıkmak istiyorsanız yaptırabilirsiniz ama yaparken alt yükleniciden dolayı oluşacak olumsuzlukları kurumun yüklenmemesi gerekiyor. Yani, kârını koyuyor cebine de zararı -ticareti Mehmet Ağabey iyi bilir- niye üstlenmiyor, zararı da üstlenmesi gerekir. Yani, anlaşmalarımızı, sözleşmelerimizi buna göre yapmamız lazım. Kuruma zarar verecek sözleşmeler yapmamamız gerekiyor, ancak bu şekilde...

Bu piyade tüfeği önemsendiği için herkes tarafından "İşte, biz 21'inci yüzyılda piyade tüfeği geliştirdik." diye önemsendiği için bunun gelişimi konusunun da, takibi konusunun da önemli olduğunu düşünüyorum yoksa mahkeme süreci anlamında bunun casusluk nedeni var. Eğer iyi şeyler yaparsanız birileri bunları almak isteyecektir, doğaldır, buna karşı da tedbirler geliştirmek zorundayız. Makine ve Kimya keşke çok şey geliştirsin de çok insan bunları almak için yarışsın yani oradan bilgi transfer etmek için, "know-how" yarışsın, tek dileğim bu benim. Bir iki örnek çıkacak ama bu piyade tüfeğini son zamanlarda Makine ve Kimyanın yaptığı en iyi işlerden biri olarak düşündüğümüz için izlenmesinin de faydalı olduğunu düşünüyorum, Ömer Bey'in bu teklifinin de değerlendirilmesi gerekiyor diye düşünüyorum arkadaşlar.