KOMİSYON KONUŞMASI

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Sayın Başkan, şimdi, bu ve bundan sonraki anlaşma yatırımların teşviki ve korunmasına dair anlaşmalar. Şimdi, biz, tabii, bu uluslararası anlaşmaları yapıyoruz, Türkiye'ye daha fazla yatırım gelsin ya da bizim yatırımcılarımız muhatap olunan ülkelerde yatırım yapsın ve kendi ülkesine kâr transferi gerçekleştirebilsin, daha fazla katma değer sağlasın diye. Ama, tabii, ekonomi literatüründe genel kabul görmüş bir şey var. Ticaret ya da yatırımlar yapılan karşılıklı anlaşmalarla artmıyor. Büyük yatırımların gelmesi için bazı temel şeyler var. Örneğin, bunlardan bir tanesi hukukun üstünlüğü ilkesi. Yani milyar dolarlık bir yatırımı sizin ülkenize getirecekse bir muhatap, getirdiği ülkede önüne çıkacak herhangi bir engelde bunun yargı yoluyla garanti altına alınması gerektiğini düşünüyor ya da, işte, basın özgürlüğünün olması gerektiğini düşünüyor ya da temel özgürlüklerin, temel hak ve hürriyetlerin olması gerektiğini düşünüyor. Bununla ilgili de... Hatta son zamanlarda, son birkaç yıl içinde, literatüre çok yoğun bir şekilde giren 3T formülü var: Tolerans, teknoloji ve yetenek, "talent". Şimdi, bu açıdan baktığımız zaman Türkiye bu koşulları ne kadar sağlıyor; bir.

İkincisi, Sayın Ali Babacan'ın, işte, sizin de bakanlığınızı yaptı, başbakan yardımcılığı yaptı, Türkiye'de uzun zaman ekonomi yönetiminin ana aktörü oldu, kendisinin bakanlığı döneminde muhtelif zamanlarda yapmış olduğu açıklamalar var, örneğin diyor ki: "Demokrasi sadece seçim değil, bunun yanında sağlam bir hukuk sistemi, güvenilir bir yargı gerekir.", yani az önce söylemiş olduğumuz şeyleri aslında teyit eder nitelikte sözleri var Sayın Babacan'ın. "İş dünyamız için kanunların açık olması, sık sık değişiklikler yapılmaması, kazanılmış hakların sonuna kadar korunması gerekir." demiş örneğin. Sonra, başka bir yerde "Cumhuriyetin nitelikleri Anayasa'da açık açık yazar. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir." Bunlar Sayın Babacan'ın sözleri. "Eğer Türkiye'de bu temel niteliklerle ilgili bir soru işareti varsa, Türkiye'de bir rejim meselesi olsa ulusal ve uluslararası birçok yatırımcı milyarlarca doları neden yatırsın?" diyor. Şimdi, bu çerçeveden baktığımız zaman, Türkiye özellikle son dönemde... Birkaç örnek vereceğim, o örneklerin üzerinden eğer açıklarsanız da memnun olurum, örnekler tabii doğal olarak siyasetçilerin söylemiş olduğu şeyler üzerinden gidecek, onun için de hani Ekonomi Bakanlığındaki arkadaşımız o meseleye çok girmek istemeyebilir ama ben, özellikle, objektif olarak yatırım ortamının nasıl koşullar altında uygun olacağını ve yabancı yatırımcıların ülkeye rahat bir şekilde girişinin nasıl temin edileceğini merak ediyorum.

Şimdi, bunların hepsi son bir yıl içinde oldu. Hatta 7 Haziran seçiminden sonra oldu yani son bir yıl içinde derken, daha kısa bir zamandan sonra oldu. Biliyorsunuz bir Anayasa tartışması var ülkemizde, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa'da kuvvetler ayrımından değil kuvvetler uyumundan bahsetti, yani kuvvetlerin kendi içinde birbiriyle uyumlu olmasından bahsetti. Ben ne demek istediğini gayet iyi anladım, ama iktidar sözcüleri bu sözle ilgili bazı yorumlarda bulundular. Sayın Ensarioğlu, ilginçtir, "Yasama da bizde, yürütme de bizde, yargı da bizde." dedi. Sonra onun sözlerini Sayın Bozdağ düzeltme ihtiyacı duydu "O yargıdan pek anlamaz." anlamına gelecek bir ifadede bulundu, yalnız Sayın Ensarioğlu yargıdan çok iyi anladığını ifade edecek başka bir açıklamada bulundu, "Ben sözlerimi geri almıyorum, benim sözlerim gayet açıktır." dedi. "Şu anda biz bunların tamamını kontrol ediyoruz, bundan da, çok, Başkanlık sistemi olursa daha farklı bir şey olur." dedi. Kötü olanı, Sayın Kuzu -anayasacıdır biliyorsunuz kendisi- dedi ki: " Her şey bizde, neyi denetleyelim? Oğlan bizim, kız bizim." Devam edeyim, en son Sayın İsmail Kahraman, kendisinden, yaşından ve siyasi deneyiminden, birikiminden beklenmeyecek bir açıklama yaptı. Türkiye için olabilecek en kötü şeylerden bir tanesini gündeme getirmiş oldu.

Başka bir şey söyleyeyim: Geçen hafta Dumankaya Holdingin yöneticileri tutuklandı, ondan önce Boydak tutuklandı, ondan önce İpek tutuklandı... Yani şöyle düşünün: Türkiye'de siyasi görüşü öyle olabilir, böyle olabilir ama ekonominin şartları içinde yatırım yapmış olan -banka kurmuş olan, şirket kurmuş olan, holding kurmuş olan, vesaire- birileri yarın öbür gün iktidarla ters düştükleri için ya da herhangi bir nedenden dolayı tutuklanıyorsa buraya yabancı yatırımcı gelir mi ya da rahat rahat gelir mi? "Buraya bu kadar parayı getirip bu ülkeye yatırım yapayım, binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına istihdam sağlayayım, ondan sonra da bir gece iktidarla ya da Türkiye'deki siyasi istikrarsızlıkla ya da sorunlarla karşılaştığım için başka bir sıkıntı yaşayayım mı?"

Başka bir şey daha, dün -bugünkü gazetelerde var- basın özgürlüğüyle ilgili Türkiye'nin sıralaması açıklandı, yani her sene daha da geriye giden bir durumumuz var. En son, umarım gerçek olmaz, bugünkü RTÜK toplantısında 7 tane televizyon kanalının daha TÜRKSAT'tan çıkarılması konuşuluyor, şu ana kadar çıkarıldı zaten bir kısmı. Şimdi, böyle bir tabloda... Şimdi, bu tabloyu ben yaratmadım, ben bu tabloyu sadece izah ediyorum, yani fotoğrafı gösteriyorum.

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) - Kendi gözünle.

OĞUZ KAAN SALICI (İstanbul) - Evet, tabii, tabii. Gözlüklü olduğum için daha rahat görüyorum.

Böyle bir ortamda yatırımcı Türkiye'ye gelir mi ya da niye gelsin? Bu soruyu ben merak ediyorum.