KOMİSYON KONUŞMASI

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, Plan ve Bütçe Komisyonunda yaklaşık üç saattir bu komisyonunun çalışmalarını izleyen sayın bürokratlara, basın mensuplarına da iyi akşamlar diliyorum.

Sayın başkan vekilinin de belirttiği üzere, ben aslında bu Komisyonun üyesi değilim Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonu üyesiyim. Zonguldak Milletvekili Sayın Ünal Demirtaş arkadaşımızla birlikte o Komisyonunun birer üyesiyiz ama burada bulunma nedenimiz 5'inci ve 17'nci maddelerle ilgiliydi.

Şimdi, tabii, ben milletvekili olmadan önce Basın-Yayın Gazeteciler Sendikasının da Genel Başkanıydım, Basın-İş Sendikasının. Bana soruyorlar "Ya, milletvekili oldun, ne yapıyorsunuz?" diye. Vallahi ben "Hiçbir şey yapmıyoruz." diyorum. Çünkü bir şey yaptığımız yok muhalefet milletvekili olarak gerçi AKP milletvekillerinin de bir şey yaptığını düşünmüyorum. Şu açıdan: Biraz önce, Sayın Komisyon Başkanı "Neden bu maddeler ihtisas komisyonlarına gitmedi de direkt buraya geldi?" denildiği zaman bir metin okudu, dedi ki: "Biz onlara sorduk; Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonundan bize gelen yazıda 'görüşülmesine gerek olmadığı' ifadesi geldi." diye söyledi. Şimdi ben ve arkadaşım bu Komisyonun üyeleri olmamıza rağmen Çalışma Komisyonunun Değerli Başkanı bizimle bir toplantı yapmadı. Tamam gündemi Sayın Başkan belirliyor ama sonuçta, o toplantı sonucunda belki böyle bir karar alınabilirdi. Yani sonuçta burada soruyorlar bana, dışarıda da "Ne iş yapıyorsunuz?" diye. Ben de diyorum ki "Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar."

Aslında bu Komisyon dışındakilerle ilgili değil ama bu Komisyonda çalışan bütün milletvekilleri, arkadaşlarım için bir öneri getirmek istiyorum; o da yıpranma hakkıyla ilgili. Örneğin, AKP'nin Komisyondaki değerli üyeleri burada kaç saattir çalışırken ama AKP'nin diğer komisyonlardaki üyeleri şimdi odalarında çay, kahve içiyor, televizyon seyrediyorlar. Bu bir haksızlık; siz kaç saattir burada çalışıyorsunuz. O hâlde ben bir emek örgütünden gelmiş biri olarak bu haksızlığın giderilmesini istiyorum. Yani size bu Meclis ayrıca bu Plan ve Bütçe Komisyonuna bir yıpranma primi de vermelidir. Bu konuyla ilgili bir çalışma yapılmasının doğru olduğunu düşünüyorum çünkü "Emek, en yüce değerdir." diyoruz. Yani sonuçta bizim yaptığımız, bu Komisyonun dışında olanlar angarya. Anayasa'ya göre de angarya suçtur.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Basın yayıncı onlar, milletvekili biziz. Bu bir ironi.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Evet.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ha, bu bir ironi; yanlış anlarlar...

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Bir de yine Sayın Başkan, Komisyon Başkanı bu torba yasayla ilgili eleştiriler karşısında "haklısınız" dedi. "Esasen temel kanunları biz alt komisyonlara göndeririz. İşte, torba yasada değişik değişik olduğu için böyle geliyor." denildi ama hatırlayın daha geçen hafta Mecliste çıkan temel kanun da bir torba yasa içinde geldi. Yani sonuçta burada Komisyon Başkanının söylediğiyle Meclisteki uygulamaların da birbirine uymadığını buradan tekrar ifade etmek isterim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, gelen madde teklifleriyle ilgili hem 5'inci madde hem de 17'nci maddeyle ilgili eksiklikler var. Örneğin, 5'inci maddeyle ilgili gelen teklifte, sonuçta Bakanlar Kuruluna yetki veriliyor. Bakanlar Kuruluna bir yasanın, kanunun düzenlenmesi için yetki veriliyor. Yani bu soyut, süresi belirsiz bir yetki. Yani kanunla yapılan düzenleme ancak kanunla kısıtlanabilir. Bu çerçevede burada deniliyor ki işte "... ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir." Ee, ne kadarı belirlenecek, ne olacak? Yani soyut bir kavram üzerine Bakanlar Kuruluna nasıl bu maddeyle yetki verilebilir? Bunu da ayrıca... Burada hukukçular var, ben hukukçu değilim ama gördüğüm zaman bunun da çok doğru olmadığını düşünüyorum.

Ayrı bir olay, yine burada biliyorsunuz bu Soma faciasından sonra özellikle madenlerle ilgili birçok kanun çıktı. İşte 301 madenci orada iş kazası, iş cinayeti sonucunda aramızdan ayrıldı. Daha sonra, işte "2 asgari ücretten az olamaz" diye o madende çalışanlara, yer altı madenlerinde çalışanlara bir ücret uygulaması getirildi ama orada başka şeyler de yapıldı. Haftalık çalışma saatleri düşürüldü "Fazla mesaiye kalamaz." denildi ama burada görünen yasa tasarısında şunu söylüyorlar, diyorlar ki: "Fazla mesai yapıldığı takdirde" deniliyor. Nasıl oluyor bu? Hem o kanunla "Fazla mesai yapılamaz." diyorsunuz hem de düzenlemede "Fazla mesai yapılırsa" diyorsunuz. Yani bu kanun maddesini düzenleyenler... Eğer bu direkt bizim Komisyona gelmiş olsaydı doğal olarak daha sonra Plan ve Bütçe Komisyonuna düzelmiş bir şekilde gelecekti. Yani doğru ve herkesin anlayabildiği ve uygulamasında sıkıntı olmayacak maddeler olarak buraya gelecekti.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu madenlerle ilgili yapılan düzenleme, teşvik tek taraflı olmamalı. Her şeyden önce, Türkiye, dünyada iş kazalarında 3'üncü Avrupa'da 1'inci. Sadece on üç yılda iş kazaları sonucunda ölen işçilerin sayısı yaklaşık 16 bin ve sadece 2015 yılında iş cinayetleri sonucunda ölen 2 bin kişiye yakın ve yaklaşık 175 kişi de yer altı madenlerinde çalışan madenciler iş kazaları sonucunda ölmüş, iş cinayetleri sonucunda.

Burada getirdiğiniz düzenleme eğer şu şekilde olmuş olsaydı, yaşam odaları şartını da bunun içine koymuş olsaydınız belki bir anlamı olurdu. Yani sizin düzenlemenizde sadece iş verenlere teşvik olarak düzenlenen bir anlayış var; bu da bizce çok kabul edilebilir bir yaklaşım değil. Kaldı ki Türkiye'de son zamanlarda işçiler hep işsizlikle terbiye edilmeye çalışılıyor. Diyorlar ki "Şu kadar maden kapanacak." Niye? "O kadar maden kapatıldığı zaman şu kadar işçi işsiz kalacak. Yazık günah değil mi? Bak bu kadar işçi işsiz kalacak" diye duygusal yaklaşıyorsunuz. Yani işçileri işsizlikle terbiye eder bir anlayıştan hepimizin kaçınması lazım.

Onun için bu yasa metninin geri çekilmesi ve sadece işverene teşvik değil, işçiyi de güvence altına alacak, güvenceli iş ve iş güvenliğini sağlayacak uygulamaların da getirildiği bir düzenlemenin birlikte getirilmesini buradan bir kez daha öneriyorum.

17'nci madde de yine asgari ücretle ilgili. Bu maddenin de bazı sıkıntılı yönleri bulunmaktadır. Öncelikle 5510 sayılı Kanun'a bir ek madde getirildi. Asgari ücretli başına günlük 3,67 lira, aylık 110 TL hazineden prim desteği olarak ödeneceği belirtildi fakat burada gelen bir kısıt var. Yüzde 10 bir kota getiriliyor burada. Bu sayı nasıl saptanacak? Buradaki kısmi süreli işçilerin de dâhil edilmesi uygulamada esnek ve güvencesiz bir çalışmayı da ortaya getirecektir sonuçta. Doğal olarak bu maddenin esnek ve güvencesiz çalışmayı ortadan kaldıracak bir şekliyle gündeme getirilmesi lazım. Yoksa çalışma hayatı içinde işçilerin aleyhine çok ciddi sorunlar olacaktır.

Bir de Sayın Başkan, özellikle belki de Türkiye'de asgari ücret belirlenmesinde ilk kez oluyor, işverenler muhalefet şerhi koydu. Şimdiye kadar hep işçi sendikaları, Asgari Ücret Tespit Komisyonuna katılan işçi sendikaları muhalefet şerhi koyarlardı çünkü belirlenen asgari ücretin yaşam koşullarına, yaşam standartlarına uymadığı yönünde haklı gerekçeleri vardı ancak TİSK'in ya da işveren kuruluşlarının muhalefet şerhinde şu yazıyor: "Burada uluslararası rekabeti etkileyecek bir ücret sistemiydi. Onun için asgari ücret çok yüksektir. Uluslararası rekabeti eğer bu etkilerse Türkiye'de uluslararası alanda iş yapan firmaları dışarıda rekabetsiz bir konuma getirecektir." Şimdi 2013 yılındaki asgari ücretin dolar karşısında 452 dolar...

(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)

BAŞKAN - Ben dinliyorum Sayın Akkaya, buyurun.

YAKUP AKKAYA (İstanbul) - Tekrarlıyorum: Asgari Ücret Tespit Komisyonundan işveren temsilcileri asgari ücrete muhalefet şehri koydu. Gerekçesi de uluslararası rekabeti etkileyecek bir ücret olarak bunu dile getirdiler ama 2013 yılında asgari ücretin karşılığı 452 dolardı, 2016 yılında asgari ücretin karşılığı 441 dolar. Doğal olarak işverenlerin getirmiş olduğu bu muhalefet şerhinin çok da gerçekçi olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek isterim. Ama burada yapılması gereken işverenlere teşvik verilmek yerine Cumhuriyet Halk Partisinin de hem 7 Haziran öncesinde hem 1 Kasım öncesinde önerdiği gibi asgari ücretin üzerindeki vergilerin kaldırılması en doğru olan yaklaşım olacaktır. Böylelikle ayrımcılık da ortadan kaldırılacaktır.