| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 18 .11.2014 |
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Komisyonun değerli üyeleri, Bakanlığın değerli bürokratları; demokrasiden nasibini almayan otoriter rejimlerle yönetilen ülkelerde sanatın iki rolü vardır. Bir rolü, rejimin propagandasını yapmaktır. Bu amaçla bu tür rejimler kendi sanatlarını yaratırlar. İşte Stalin Rusya'sında bir Stalin Barok'u denen bir mimari tarzı çıkmıştır, o dönemin izin verdiği bir müzik, bir resim türü ortaya çıkmıştır. Bizde de son zamanlarda şunu görüyoruz: Yeni bir AKP mimarisi ortaya çıkmaya başladı; böyle kubbeli, mozaiklerle bezenmiş. Yani özür dileyerek söylüyorum, fazla da zevkli olmayan bir mimari tarz ortaya çıkmaya başladı.
MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Biraz da Selçuklu mimarisi.
MUSA ÇAM (İzmir) - Binadan belli.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - Bu gibi rejimler tabii büyük gösterişli binalara, saraylara da bayılırlar. O yönden de bizim bir eksikliğimiz yok.
Bu gibi rejimlerde ikinci rolü, sanat kontrol edilir, kontrol altında tutulur. Yani, sanatın muhaliflerce iktidara karşı bir eleştiri amacıyla kullanılması yasaklanır.
Tabii, sanat, efendim, Sayın Bakan, bir özgürlük demektir. Yaratıcılık bu özgürlükten çıkar. Bu tür rejimleri korkutan da işte tam da budur, bu özgürlüktür. Bu özgürlüğü kontrol etmek gerekir. Bizde bu tür örneklere pek çok rastlanıyor. Örneğin, efendim, işte, Kars'ta Mehmet Aksoy'un heykeli o zaman ki Sayın Başbakan tarafından ucube olarak nitelendirildi, heykel hemen yıkıldı. Belediye Başkanımız Melih Gökçek bir heykelle ilgili olarak takdir hislerinin şöyle belirtti: "Böyle sanatın içine tükürürüm." dedi, o heykel de gitti. Derken, işte, efendim, televizyon dizilerine karışılmaya başlandı. Muhteşem Yüzyıl dizisinde bizim böyle ecdadımız yok dendi, dizi değiştirildi. Behçet Ç. dizisinde emniyet görevlisiyle savcının nikah olmadan birlikte yaşaması ve alkol tüketilmesi kabul edilmedi, eleştirildi, o dizi de buna göre değiştirildi. Derken, efendim, işte, rant nedeniyle Emek Sineması'nın yıktırılması... Büyük bir Gezi korkusu var. Gezi'yle ilgili her türlü sanat faaliyeti yasaklanıyor. Didim'de barış şenlikleri kapsamında düzenlenen Gezi direnişini konu alan karikatürlerden oluşan sergi yasaklandı. Trabzon'da Mimarlar Odasının düzenlediği, bu Demokrasi Forumu kapsamında düzenlenen sergi "Başbakana eleştiri var." gerekçesiyle yasaklandı. Bu gibi örnekleri çoğaltmak mümkün. Bütün bunlar neyi gösteriyor? Sanatın kontrol edilmek istendiğini, güdümlü bir hâle sokulmak istendiğini ve iktidara uymayan, eleştiren sanata izin verilmediğini. En son, işte, Fazıl Say olayı var. Fazıl Say olayını anlamak mümkün değildir. Fazıl Say iktidarla aynı siyasi görüşleri paylaşmayan bir sanatçıdır ve bunu söylemekten de çekinmemektedir. Fazıl Say'ın eserleri işte Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasının repertuarından çıkarılmıştır bu nedenle.
Fakat, tabii, bütün bunların üstünde sanatı en katı bir şekilde kontrol edecek olan Türk Sanat Kurumu Tasarısı vardır, Bakanlığınızın hazırladığı TÜSAK Tasarısı. Bu tasarıda, efendim, özerk bir kurum kurulmasından söz edilmektedir ama Türk Sanat Kurumunun 11 üyesi de Bakanlar Kurulu tarafından tayin edilecektir, bu ne biçim özerklikse. Bu kanun geçtiği takdirde, yürürlüğe girdiği takdirde Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi lağvedilecek, bütün mal varlıkları ve hatta mekânları bu TÜSAK'a geçecektir.
Şimdi, Sayın Bakan, bunu anlamak mümkün değildir. Mevcut kurumlar neden kapatılacaktır? Yani, kurumlaşma zamanla oluşan bir şeydir, kurumlaşma ancak belirli bir bilgi birikimiyle, deneyimle gelişip kurumlaşma ortaya çıkar. Bizde bu kurumlaşmalara izin vermek lazım. "Efendim, sanat kâr getirmiyor." Tabii ki getirmeyecektir, sanat yüksek bir kültürdür...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Türmen, toparlayabilirseniz lütfen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) - ...yani bu kitlelerce benimsenmeyecektir elbette. Yani -ne bileyim ben- nükleer fizik kitlelerce benimsenir mi? Onun gibi bir şeydir bu da.
Bir de tabii, bu kurul -eğer kanun geçerse- projeler temelinde çalışacak. Bu ne demek? Bu, sanatın taşeronlaştırılması demek. Yani, bir yapımcı, icracıları bir eser için toplayacak, bir mekân tahsis edilecek, böylelikle yıllık programlar, uzun vadeli programlar yapılamayacak, icra toplulukları sürekli olamayacak; bu, bu demek. Bunun sonucu şudur: Sanatta, tamamen, efendim, müzikte, balede, operada, tiyatroda, devletin desteklediği eserlere, beğendiği eserlere destek verilecektir ve sanat devletin tam bir kontrolü altına girecektir. Bu dehşet verici bir şey. Bence, Kültür Bakanlığının Türkiye'deki sanat ve kültüre yapacağı en büyük hizmet hiçbir şey yapmamasıdır ya da böyle bir şeyi hiç yapmamasıdır.
Teşekkür ediyorum efendim.