KOMİSYON KONUŞMASI

MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, Komisyonumuzun saygıdeğer üyeleri, Sayın Bakan, kamu kurum ve kuruluşlarının çok değerli temsilcileri, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi selamlıyorum, hepinize iyi akşamlar diyorum.

Görüşmelerini sürdürdüğümüz Bakanlık, AKP'nin kültür ve sanata dönük ötekileştirici ve düşmanca bakışının en büyük kanıtıdır. 2003 yılında Kültür Bakanlığının Turizm Bakanlığıyla birleştirilmesi kararı, bu durumun en açık göstergelerinden biridir. Çünkü, kültür farklı bir şey, koruyan kollayan, yeni şeyler ortaya koyan bir alan; turizm ise inşaat, farklı bir alan. Birbirlerine ters gelen, tıpkı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi. Çevre, çevreyi koruyan kollayan ama şehircilik, yeni binalar inşa eden gibi bir kavram. Dolayısıyla, 2003 yılında yapılan böyle bir garabet durum söz konusu.

Böylece vurgulanan, aslında, kültür ürünlerini temel olarak pazarlanacak ve ülkeye gelir sağlayacak meta olarak gördüğünü, kültür-sanat politikasının da bu gözle oluşturulacağını en baştan ilan etmiş olmaktır. Bu dönem, AKP'nin başta AKM olmak üzere, çok sayıdaki tiyatro, opera ve bale sahnesini tasfiye ederek bu alanları para getirecek işletmelere dönüştürme uğraşı içerisinde olduğu bir dönemdir. Üstelik, AKP'nin kendilerini eleştiren sanatçılara karşı gösterdiği tepki ve tahammülsüzlük de bu konuşmanın boyutunu aşacak kadar uzun bir liste oluşturmaktadır. Bu konuda AKP'nin eski lideri Sayın Erdoğan'ın karikatüristlere açtığı davaları hatırlamak sanırım yeterli olacaktır.

Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ile Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı orkestra, koro ve topluluklar gibi tarihi ve geleneği olan kurumlar, bu alanlara ayrılan bütçe ve ödenek yetersizlikleri nedeniyle yok oluşa doğru sürüklenmektedir.

Bütçe verilerine göre, Kültür ve Turizm Bakanlığının 2015 yılı merkezî yönetim bütçesi içinde 2 milyar 297 milyon 536 bin TL pay ayrılması öngörülmüştür. Bakıldığında bu rakam geçen yıldan fazla olduğu için kültüre ve sanata ayrılan kaynak artırılıyormuş gibi anlaşılabilir. Fakat, aslında bu bir göz boyamadır. Önümüzdeki yıl bütçesi, kültür ve sanat kurumlarının ihtiyacından çok, piyasacı dönüşüm uygulamaları hesaba katılarak artırılmıştır.

AKP'nin kültür ve sanat kurumlarını gözden çıkardığı herkesin malumu. Nitekim, Bakanlığın bütçesi toplam bütçenin binde 5'ini bile bulmuyor. Bu sınırlı katkı dahi tartışma konusu yapılıyor. Üstüne üstlük kültüre ve sanata ayrılan payın fiilen azaltılmak istenmesi bir AKP klasiğinden başka bir şey değildir. Siyasi iktidar tüm alanlarda olduğu gibi, sanat kurumlarına destek konusunda da kamusal yaklaşımdan uzak, piyasa değerlerine daha yakın ve yandaşlığı merkezine alan bir tutum takınmaktadır ve bu durum çağdaş değerlere bağlı herkes gibi, biz Cumhuriyet Halk Partililer için de asla kabul edilemez.

Halkın tiyatroya olan ilgisi son on yılda yüzde 75 artmış olmasına rağmen, bu artışta en büyük paya sahip olan kültür ve sanat emekçilerinin ekonomik, sosyal ve özlük haklarında hak ettikleri iyileştirmenin yapılmasını bir tarafa bırakın, aksine TÜSAK gibi girişimlerle kültür ve sanata pranga vurulmak istenmektedir. Tıpkı sıfırladığınız diğer konular gibi sanatı da sıfırlamak ve kendinize uygun hâle getirmek düşüncesindesiniz. Benden önce Sayın Rıza Türmen kısmen bunlara değindi. Muhalif her sese "Susun." diyorsunuz. Sansürle, baskıyla, yıldırma stratejilerinizle kültüre ve sanata saldırıyorsunuz.

TÜSAK bir yok ediş tasarısıdır. Başta Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Devlet Senfoni Orkestrası olmak üzere, devlete bağlı kültür ve sanat kurumlarını mülga kabul eden, bir başka deyişle yok etmeyi hedefleyen bir girişimdir.

TÜSAK, bir çarpıtma ve bilgi kirliliği toplamıdır. Kurumlar ve sanat emekçileri, önce itibarsızlaştırılmaya ve hedef gösterilmeye çalışılmış, daha sonra yerine başka bir modelin zorunlu olduğu algısı kamuoyuna dayatılmıştır. Bu yapılırken gelişmiş ülkelerde de aynı modelin uygulandığı kanıt gösterilmekte ve sanat örgütlerinin görüşlerinden yararlanıldığı söylenmektedir. Hepsi gerçek dışıdır. Getirilmeye çalışılan bu modelin dünyada başka bir örneği yoktur. TÜSAK, tüm gerekçeleriyle çarpıtmalardan ve bilgi kirliliğinden beslenen bir girişimden başka bir şey değildir.

TÜSAK, aydınlanmayla hesaplaşma girişimidir. TÜSAK, düşünce, söz ve uygulamalarıyla kendini yeterince kanıtlanmış bir ideolojinin, birer Cumhuriyet simgesi olan, ülkemizin insanlık ailesi içinde tanıtılmasında en önemli işlevleri üstlenen kurumlarımız üstünden aydınlanma yürüyüşüyle hesaplaşma girişimidir.

TÜSAK, bir özerklik ve özgürlük karşıtlığıdır. Kurumları ortadan kaldırırken tüm kültürel ve sanat çalışmaları, bakanlık tarafından önerilip Hükûmet tarafından -Sayın Rıza Türmen'in söylediği gibi- 11 kişilik güdümlü bir kurula bağlamaktadır. Tasarıya göre, her türlü çalışmayı bu kurul değerlendirecek, desteklenip desteklenmemesine karar verecek ve beğenmediklerinden desteğini geri çekecektir. Yalnızca devlete bağlı kurumları değil, her alanda ve her türden sanat etkinliğini belirlemeye kalkışan bu tasarı, sanatın vazgeçilemez özerklik ve özgürlük alanına tam bir karşıtlıktır.

TÜSAK, bir saygısızlık örneğidir. Kurumlarda çalışan sanat emekçilerinin, çok özel eğitimleri, birikim ve deneyimleri yok sayılarak uzaklaştırılması, kurumların boşaltılması amaçlanmaktadır. Rüşvet benzeri emekli ikramiye oranlarından, sanatsal eğitimi küçümseyen bir bakışla, öğretmen olabilecekleri tekliflerine, sanatı ve emekçisini piyasalaştırma yolunu seçen bir saygısızlık örneğidir aynı zamanda.

TÜSAK, bir sanat kıyımıdır. Kültür ve sanatın tüm yurt sathında, ucuz, nitelikli ve halk yararına ulaşmasını sağlayan kurumların kapatılması vahim sonuçlara yol açacaktır. Opera, bale, senfoni gibi dalları belirli merkezlere sıkıştıracak, halkımızın ulaşmasını engelleyecek, bu dallar için eğitim yapan kurumların giderek kapanmasına yol açacak, sanatı endüstriyel bir meta hâline dönüştürecek bu tasarının öteki adı, tam bir sanat kıyımıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de demokratik kurumların işler olduğu hiçbir dönemde kültür ve sanata gösterilen değer, verilen anlam bu kadar baskıcı bir tutum içerisinde bırakılmamıştır. Bir ülkenin uluslararası saygınlığı, inşaatla, yandaş kayırmacılığıyla, hemşehricilikle, 600 bin metrekare yüzölçümlü kaçak yapılarla artmaz Sayın Rıza Türmen, artmaz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) - Doğru, haklısın.

MUSA ÇAM (İzmir) - Sanata, kültüre verilen önemle, yaratıcılığa, sanatçıya gösterilen destekle ancak artabilir. Hâlbuki, AKP döneminde yapılan bunun tam tersidir. Klasik müziğin, balenin, operanın sanat olmadığı tartışmaları yapılarak etkinlikler iptal ediliyor, çağdaş sanat eserlerinin sahnelenmesinin önü kapatılıyor, ressamlar eserlerini sergileyecek salon bulamıyor, bulsalar da sanat eseri niteliğindeki ve insan bedenini tasvir eden resimlerin üzerleri kapatılarak izin veriliyor. Daha da kötüsü arkeoloji müzelerinde sünnet düğünleri organize ediliyor. Tiyatrolar parasızlıktan eserlerini, oyunlarını sergileyemiyorlar, seyircilerine ulaşamıyorlar.

Değerli milletvekilleri, bu topraklarda var olan yüzlerce uygarlığın, tarihin gün yüzüne çıkarılması gerekirken sizin zihniyetiniz nedeniyle gün yüzüne çıkamıyor. Yurdun her bir köşesine baktıkça gelecek kuşaklara aktarılması beklenen yapılar, uygulanan yanlış ve rant merkezli uygulamalarınız nedeniyle ya yok olup gitmekte ya da ağır hasar görmektedir.

Bakın, Anamur Mamure Kalesi'ne 2012 yılında UNESCO Dünya Mirası geçici listesine girmeyi başarmıştı. Geçmişi 3'üncü yüzyıla kadar dayanan 39 kuleli tarihî kale listeye alınınca restorasyon başlatıldı. Buraya kadar sorun yok. Çimento kullanılarak yürütülen restorasyon, günümüz çimentosuyla yapılarak kalenin orijinal dokusunu bozdu.

Başka bir örnek, bin yıl önce yaptırıldığı tahmin edilen Tekfur Sarayı on yıllık restorasyon çalışmalarının sonunda, saraya monte edilen ahşap camlar ile teras kısmına konulan alüminyum korkuluklar sonucu eser tarihsel niteliğini kaybetmiş durumda.

Çengelköy'deki Vahdettin Köşkü'nde ahşabın yerini ise beton aldı. Köşkün en karakteristik özelliği olan "soğan başlı kubbesi" yok edildi. Yıkılan köşklerin yerine daha geniş yapılar inşa edildi, zemin altına otopark ve helikopter pisti yapıldı. Tüm bu çalışmalar da Koruma Kurulu kararı olmadan hayata geçirildi ve yeni Cumhurbaşkanına hizmet alanı olarak takdim edilecek.

İstanbul, üç bin yıllık kent dokusu bozulmadan bugüne kadar varlığını sürdürmüş bir şehir. Ne yazık ki son on iki yılda ranta kurban gitmiş durumda ve şehre âdeta eziyet çektirilmekte. Tarihsel miras, kültürel yapı, İstanbul AKP tehlikesi altında. UNESCO Dünya Mirası Listesi'nden çıktı, çıkacak, çıkarsa ne olur, bunlar konuşulmaya başlandı arkadaşlar.

Ne yazık ki bu örnekler sayfa sayfa devam ediyor. Yanlış uygulamaların sonucu gelecek nesillerin mirası tehdit altındadır.

Türkiye hâlâ eğitim ve dijitalleşme sorununu aşmaya çalışıyor. Ülkemizin 75 milyonluk nüfusuna karşılık 1.118 kütüphanesi var. Almanya'da ise bugün 82 milyon nüfus ve 15 binden fazla kütüphane bulunuyor. İşte farkımız burada. Bu politikanın değişeceği de yok. Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı 1.118 halk kütüphanesi için bu yıl KPSS kasım ayı atamasında hiçbir kütüphaneci alınmamıştır. 4 kütüphaneye 1 kütüphanecinin düştüğü halk kütüphanelerinde, kütüphaneci ihtiyacı yok sayılmıştır. Çağdaş dünyanın tersine kitapla kütüphaneyle, bilimle, sanatla işiniz yok, rantla ilgileniyorsunuz, başka konular hep çok geride kalmaktadır.

Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne bağlı orkestra, koro ve topluluklarda istihdam edilen 2 binden fazla sahne üstünde misafir sanatçı ve sahne arkasında süreli sözleşmeli personel adı altında Taşeron sisteminden emekçi çalıştırılmakta, sanat kurumlarının temsillerini gerçekleştirebilmeleri için gerekli personelin bulunmamasından kaynaklı olarak 2 binden fazla statülerde çalıştırılan personel bulunmaktadır. 10 yıldan fazla misafir sanatçı statüsünde bulunan balet ve balerinler sözleşmeleri gereği sendikal üyesi olamamaktadır, tazminat hakları yok, işe iade davalarını kaybediyorlar ve ayda yirmi altı iş günü bile tamamlayamayan emekçilerin aldıkları maaşlar 1.000 TL'yi bulmamaktadır. Ayrıca, yaz aylarında da işsiz kalmaktadırlar.

Bu personelin, 2013 yılında çıkartılan sözleşmelilerin kadroya alınmasına ilişkin yapılan düzenleme ile 100 bine yakın emekçi kamuda kadroya geçirildi. O düzenleme zamanında da misafir sanatçı ve süreli sözleşmeli 2 bin çalışanın sınav ile kadroya alınmasını talep edildi ama ne yazık ki sizler buna onay vermediniz ve bunlar yine kadro dışı kaldı.

Kamu hizmetlerinin bütün alanlarında olduğu gibi, bütün kültür ve sanat alanlarında görev yapan sanatkâr ve emekçilerimiz esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışmak zorunda bırakılmaktadır.

Bugün ödenekli sanat kurumları fiilen işleyemez hâle getirilmekte, sanatçılarımıza esnek ve angarya çalışma koşulları dayatılmaktadır. Yıllardır fedakârca sanatlarını icra etmek isteyen sanatçılarımıza belirli süreli hizmet sözleşmesi uygulamasının dayatılması kabul edilemez bir durumdur. Bu bir köleliktir, bu bir taşerondur. Taşeronun sonu da ölümdür, madenlerde bunu açık ve net bir şekilde görmekteyiz.

Kültür ve sanat emekçilerinin ücret ve sosyal hak talepleri görmezden gelinmekte...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSA ÇAM (İzmir) - ...hatta sendika üyelikleri bile yasaklanmak istenmektedir.

BAŞKAN - Sayın Çam, ikinci kez uzatıyorum.

MUSA ÇAM (İzmir) - Öyle midir? Peki. Bitirmekteyim.

VAHAP SEÇER (Mersin) - Söyleyeceği o kadar çok şey var ki!

MUSA ÇAM (İzmir) - Bütün bunların yanı sıra birçok kültür ve sanat mekânının kapatılmak istenmesi ya da yerel yönetimlere devri gibi tartışmalar, Türkiye'de kültür-sanata ve sanatçıya verilen değerin anlaşılması açısından dikkat çekici gelişmelerdir.

Turizm bölümüne ne yazık ki Sayın Başkanın uyarıları çerçevesinde giremiyorum ama son sözümü de Fazıl Say'la ilgili bitirmek istiyorum. Tabii ki Fazıl Say'a, yine Gezi olayları nedeniyle birçok sanatçıya karşı, Mehmet Ali Alabora başta olmak üzere birçok sanatçıya karşı özel bir ambargo uyguluyorsunuz ve onları meslek hayatlarını yapmamaları için birtakım tehditlerle karşı karşıya bırakıyorsunuz ama işinize gelen kimi sanatçıları da akil insanlar grubuna alıyorsunuz. Tabii ki o insanlar da bu ülkenin çok değerli, kıymetli sanatkârları; Kadir İnanır, Yılmaz Erdoğan, Hülya Koçyiğit, Orhan Gencebay bu ülkenin yetiştirdiği en değerli sanatçılar Sayın Rıza Türmen, bunları akil insanlar grubuna alabilirler ama diğer taraftan bunları akil insan gruplarına alıp ödüllendirirken, Fazıl Say başta olmak üzere, Mehmet Ali Alabora dâhil olmak üzere, birçok sanatçıyı da görmezden gelemezsiniz, yok sayamazsınız, onları izole edemezsiniz, onların sanatlarını özgürce bu ülkede icra etmelerini engelleyemezsiniz diyorum.

2015 yılı bütçesinin Kültür ve Turizm Bakanlığı çalışanlarına ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.