| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Askerlik Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/414) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 07 .01.2016 |
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önce, müsaade ederseniz, dostane bir şekilde bir rahatsızlığımı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bakın, ben gerçekten aşağı yukarı on beş yıl akademisyenlik, ondan sonra Merkez Bankasında, Borsa İstanbulda görev yaptıktan sonra ülkeme, toplumuma yararlı olabileceğim düşüncesiyle milletvekili oldum, bu görevin de çok onurlu bir görev olduğunu düşünüyorum. Ondan sonra da Plan ve Bütçe Komisyonu gibi bir Komisyonda görevlendirildiğim zaman bundan çok memnun oldum çünkü daha önceki görevlerim sırasında defalarca bu salonda bulundum ve Plan ve Bütçe Komisyonunda, en azından benim katıldığım toplantılarda son derece düzeyli, son derece muhtevalı ve gerçekten bir sonuç almaya yönelik konuşmaların, tartışmaların yapıldığına şahit olmuştum. Maalesef -yani benim gözlemim bu, katılmayanlar olabilir kuşkusuz ama- Genel Kuruldaki tartışmaları her zaman böyle değerlendiremiyorum. Orada bazen işin ölçüsü kaçırılabiliyor. Hani, burada sık sık ifade edildiği gibi -tırnak içinde kullanıyorum o ifadeyi- siyaset yapmak maksadıyla bazı şeyler söylenebiliyor. Ben katıldığım Plan ve Bütçe Komisyonu toplantılarında böyle bir şeye hiç şahit olmamıştım. Onun için de burada bulunduğum için çok büyük bir mutluluk duyuyorum.
Hakikaten şu geçen bir ay zarfında değerli milletvekili arkadaşlarımla da daha yakından tanıştıkça, onları daha yakından tanıma imkânı buldukça bu başlangıçtaki tespitlerimde haklı olduğum kanaati hasıl oldu. Çok rahatlıkla buradaki her arkadaşımızla, iktidar partisinden olsun, muhalefet partilerinden olsun çok iyi ilişkiler kurabileceğimizi düşünüyorum.
Şimdi, bu bakımdan, bir rahatsızlığımı sizlerle paylaşmak istememin sebebi de bu. Lütfen, buradaki ifadelerim de yanlış anlaşılmasın.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bazen muhalefet partisindeki arkadaşlarımız eleştirilerini, görüşlerini ifade ederken ki kuşkusuz eleştirecekler, muhalefetin görevi bu yani söylenen şeyi ya da iktidar partisinin getirdiği önerileri öyle hiç eleştirmeden desteklemelerini kuşkusuz beklemiyoruz, öyle bir şey olursa zaten demokrasi işlevini görmemiş olur. Ancak, zaman zaman bu eleştirileri ifade ederken âdeta -yani bende oluşan izlenim- sanki bir zihin okuma yapılıyor. Bakın, burada, mesela, defalarca... Bu önergenin sahibi benim. Allah şahit, hiçbir şekilde herhangi bir şeyi herhangi bir şeyden kaçırmak gibi bir endişeyle, bir saikle imza atmadım buraya.
SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) - İbrahim Bey, Allah'ı karıştırmayan bir siz kalmıştınız.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Siz yoktunuz Sayın Başkan, teolojik bir gündem oldu bugün, ona ben de katkıda bulunmak istedim.
Ama, birkaç arkadaşımdan bunu duymak beni üzdü yani "Sayıştaydan korkmayın. Sayıştay denetiminden rahatsız olmayın. Sayıştaydan kaçırmaya kalkmayın." şeklinde. Yani, şöyle bir şey söylense "Bu önerge kanunlaşırsa hiç istenmemekle birlikte Sayıştayın denetiminde bir zaaf ortaya çıkabilir." şeklinde bir görüş, argüman ileri sürülse bunu saygıyla karşılayacağım ama kendi değer yargılarımızı yükleyerek... Bir an kendinizi lütfen benim yerime koyun. Yani, bu şekildeki bir ifade, bir üslubu ben hakikaten kendime yakıştıramıyorum. Onun için yani bu rahatsızlığımı sizlerle paylaşmak istedim.
İkinci bir husus da şu parmak kaldırma, parmak indirme meselesi. Şimdi, bunu söylediğimiz zaman acaba hiç şunu düşünüyor muyuz: Parmak indirmek, parmak kaldırmakla itham ettiğimiz arkadaşlarımızı kendi iradelerini, bilgilerini, değerlendirmelerini âdeta hiç dikkate almadan buna kabul oyu veriyorlarsa ya da ret oyu veriyorlarsa, duruma göre, sadece parmak indirip kaldırıyorlardır yani bunun muhtevasını, kapsamını, içeriğini hiç dikkate almadan sadece bu şekilde davranmaları gerektiği için böyle davranıyorlardır gibi bir bunun arkasında sanki... Dediğim gibi, ben öyle hissediyorum en azından, bende böyle bir algı oluşuyor. Belki de ben biraz fazla lüzumsuz hassasiyet gösteriyor olabilirim, onu da siyasetteki acemiliğime yorun lütfen. Yani, henüz daha o kısmına işin alışamadım ve intibak edemedim.
Bu rahatsızlıklarımı ifade ettikten sonra müsaadenizle imza sahibi olduğum önergeyle ilgili ifade edilen bazı eleştirilere cevap vermek istiyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben muhalefet partisi mensuplarımızın, önergenin bu hâliyle Anayasa'ya aykırılık taşıdığı şeklindeki görüşlerine ne yazık ki katılamıyorum. Neden katılamıyorum? Çünkü, böyle düşünecek olursam -Anayasa Mahkemesinin de böyle bir şey kastettiğini ben zannetmiyorum- bunu kabul edecek olursak bizatihi Anayasa'nın kendisinin Anayasa'ya aykırılığı gibi bir tuhaf durum ortaya çıkar ki, herhâlde hiçbirimiz Anayasa koyucunun abesle iştigal ettiğini düşünmüyoruz. Zira, kamu iktisadi teşebbüslerinin denetimini düzenleyen Anayasa'nın 165'inci maddesi "Sermayesinin yarısından fazlası doğrudan doğruya veya dolaylı olarak devlete ait olan kamu kuruluş ve ortaklıklarının Türkiye Büyük Millet Meclisince denetlenmesi" diye bir ibare kullanıyor. Demek ki, Anayasa'nın bizatihi kendisi, kamunun doğrudan veya dolaylı ortaklık paylarının yüzde 50'nin altında olduğu şirketlerin, ticari işletmelerin denetlenmesi için başka usuller ve yöntemlerin de geçerli olabileceğini kabul etmiş. Yani dolayısıyla burada ortaya konulan şeyin Anayasa'ya aykırılığına ben ne yazık ki katılamıyorum. Şayet Hazinenin denetimiyle ilgili biz böyle bir önerge getirmiş olsaydık, kuşkusuz bu değerlendirme doğru olurdu yani Hazinenin denetimiyle ilgili Sayıştayın kendi usul ve yöntemleriyle yapacağı denetimin dışında bir denetimi önermiş olsaydık bu değerlendirme doğruluk payı taşırdı. Ancak bakın burada kastedilen, tıpkı Anayasa'nın 165'inci maddesindeki KİT'ler gibi, devletin doğrudan ya da dolaylı olarak pay sahipliğinin yüzde 50'nin altında olduğu şirketlerden bahsediyoruz. Üstelik de yine ben Anayasa Mahkemesi kararına baktığım zaman sizin gördüğünüzden farklı bir şey görüyorum: Anayasa Mahkemesi -doğrudur yanlıştır, artık onun bence tartışmasını yapmamızın bir anlamı ve gereği yok ama- demiş ki: Yüzde 50'den fazla olan ibareleri siz bu kanuna koyarsanız yüzde 50'den az pay sahipliği olan devletin iştiraklerin ne şekilde denetleneceğine ilişkin hiçbir düzenleme kalmamış olur. Bu da bir boşluk doğurur, bu doğru değildir. Dolayısıyla bakın, biz de Anayasa Mahkemesinin bu iptal kararını yerine getirmek kastıyla diyoruz ki: "Peki, mademki Anayasa Mahkememiz, yüce yargı böyle karar vermiş, yargıya kuşkusuz saygı göstermemiz gerekir kararlarına katılmasak, kararlarını tam manasıyla benimsemesek bile, kamu payının yüzde 50'den az olduğu işletmelerle ilgili ne şekilde denetim yapılacağına ilişkin usul ve esasları belirleyelim." Hani Anayasa'nın 165'inci maddesi yüzde 50'den fazla olanlarla ilgili usul ve esasların belirlenmesini emretmiş ya, biz yüzde 50'den az olanlarla ilgili de usul ve esasları belirleyelim. Bu belirleme çerçevesinde de demişiz ki: "Kamu payı yüzde 50'den az olan ve ki, orada bir daha tekraren ifade edeyim, sözlerim kusura bakmayın zaman zaman Sayın Usta aramızdaki eski hukuka binaen böyle latife maksadıyla birtakım şeyler söylüyor olabilirim ama size ne kadar saygı duyduğumu, birlikte çalıştığımız dönemde de, şu anda da değerlendirmelerinizden her zaman istifa ettiğimi bilirsiniz, bir kere daha bunu da itiraf edeyim yani el öpmekle dil aşınmaz, dudak aşınmaz deriz. Biz hakikaten sizden her zaman istifade ediyoruz. Bu iki şartın bir arada olduğu... Neden bu iki şartın bir arada olduğu? Çünkü bakın, ben de en az sizler kadar denetimde bir zaaf oluşmasından endişe ederim ama ben biliyorum ve yürekten inanıyorum ki, payları Borsa İstanbulda işlem gören kamuya açık şirketlerdeki mevcut denetim çerçevesi, mevcut kontrol çerçevesi, kurumsal yönetim ilkeleri zaten Sayıştay denetiminden beklediğimiz neticeyi fazlasıyla karşılamaya yeter. Üstelik de bakın -burada yine değerli muhalefet partisi temsilcileri tarafından birkaç defa ifade edildi- yüzde 1 ile yüzde 100 arasında fark yoksa, çoğu ile azı arasında fark yoksa benim demin herhâlde yanlış anlaşıldı, bir örnek olarak verdiğim Ziraat Portföy... O argüman değildi gerçekten Sayın Usta. Benim temel argümanım, bu düzenlemenin gerekli denetim güvencesini sağladığı ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararındaki gerekçeleri karşıladığı. Bu düzenlemenin gerekli bir denetim güvencesini sağladığını düşünüyorum. Kaldı ki, Sayıştaydaki arkadaşlarımıza birkaç defa soru tevcih edildi, ben en azından şunu biliyorum ki -Sayıştay dememek lazım çünkü orada bir kavram kargaşası oluyor- eski Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulundan gelip Sayıştaya katılan arkadaşlarımızın yaptığı bazı KİT denetimlerini biliyorum, orada mutlaka bağımsız denetim raporlarından istifade ederler. Yapılan bağımsız denetim raporlarını en azından bizden istemişlerdi bizi denetlerken.
Şimdi dolayısıyla, örneğini ben tekrar ediyorum: Bakın değerli milletvekilleri, herhangi bir kamu iştiraki, daha doğrusu kamu bağlı ortaklığı olan bir şirket, herhangi bir anonim ortaklıktan 1 hisse bile alsa onun ortağı olur ve bunun doğuracağı Ticaret Kanunu açısından genel kuruldaki haklar, yönetimle ilgili haklar, temettüyle ilgili haklar vesaire, herhangi bir şekilde 1 hisse ile 100 hisse arasında, sizin de defaatle ifade ettiğiniz gibi değişiklik göstermez.
Şimdi, bir diğer husus, anladığım kadarıyla burada da bir endişe var, "Şayet bu bağımsız denetim raporları esas alınarak bu denetim yapılırsa hiçbir belge ve ilave bilgi istenemez." diye. Burada da bakınız, bırakın kamu kurumu tarafından böyle bir talebin gelmesini, ortaklardan herhangi birisi -halka açık bir şirketten bahsediyorum yani payları Borsa İstanbulda işlem gören şirketlerden bahsediyorum- ben sizin ortağınız olarak genel kurulda faaliyet raporunu ve bağımsız denetim raporunu dinledim ama ikna olmadım ilave şu şu bilgileri de istiyorum, talep ediyorum dediği anda o bilgileri, o belgeleri şirket yönetimi hazırlamak ve sunmak zorundadır. Yani dolayısıyla burada, hele halka açık bir şirkette payları Borsa İstanbulda işlem gören bir şirkette hiç kimse, hiçbir bilgiyi ve belgeyi hiç kimseden saklayamaz. Dolayısıyla ben tekraren ifade edeyim: Birincisi, Anayasa Mahkemesinin kastı yüzde 50'den az kamu ortaklığı bulunan işletmelerin denetim düzenlemesinin dışında ve herhangi bir düzenleme olmaksızın bırakılmasını önlemektir. Bu önerge Anayasa Mahkemesinin bu talebini karşılamaktadır. Getirilen denetim çerçevesi, Anayasa'nın 165'inci maddesinin ruhuna, 160'ıncı maddesine tamamen muvafıktır, Anayasa'ya aykırılık asla söz konusu değildir. Muhasebe standartları, bağımsız denetim standartları, kurumsal yönetim standartları, riskin önceden belirlenmesi komitesi, denetim komitesi, kurumsal yönetim komitesi gibi birtakım unsurlar -ki bunlar Borsa İstanbulda işlem gören şirketler için zorunludur- Sayıştay denetiminden beklediğimiz bütün şartları haddizatında sağlamaktadır. Bununla beraber, Sayıştayın herhangi bir şeyi dışarıya taşeronlaştırması asla söz konusu değildir. Önergedeki ifade, Sayıştayın kendisine sunulan bağımsız denetim raporlarını esas alarak kendisinin bir rapor hazırlayacağı şeklindedir. Dolayısıyla Sayıştayı işlevsiz bırakmak ya da Sayıştayın tamamen kendisine iletilen raporu olduğu gibi iletmesi diye bir şeyden de bahsedilmemektedir.
Bu çerçevede ben getirilen eleştirilere maalesef katılmadığımı ve bu önergenin, hem Anayasa'ya hem de yürürlükteki yasalarla kastedilen hususlara tam manasıyla uygun düştüğünü düşünüyorum, samimi inancım da budur. Umarım değerli milletvekili arkadaşlarım bundan sonra da benim inancımı veya kanaatlerimi sorgulamazlar, en azından benim beyanımı esas kabul ederler.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.