KOMİSYON KONUŞMASI

LALE KARABIYIK (Bursa) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Şimdi, geldiğimiz noktayı gördüğümde ben, Cumhuriyet Halk Partisi olarak daha önceden ne kadar güzel düşünmüşüz diye içimden geçirdim.

Şimdi, şöyle bir geçmişten alırsak, niye bunu söylüyorum? Hepimizin bildiği gibi, biz, işte, 7 Haziran seçimleri sırasında asgari ücretin 1.500 lira olması üzerinde çalışma yaptık ve bu yüklerin her iki tarafa da yansıtılmaması konusunda görüşlerimizi ifade ettik. Çünkü burada önemli olan, evet bir yük getiriyordu ama kaynak dediğiniz şey zaten bütçenin olanaklarıdır ve bütçenin olanaklarını ileride artıracak birtakım adımlar atılabilir diye düşünmüştük. Rakamlarını da verdik, ne kadar etki edecek ve bunu artan gelirlerle nasıl bir kısmını karşılayacağız ve nasıl canlanma olacak, bunları anlatmıştık. Ardından 1 Kasım'da farklı bir söylemle iktidar partisi geldi, onun öncesinde "Nasıl yapacaksınız, olmaz." deniyordu ama farklı bir söylem yapılması gerektiği için ve vatandaşın da beklentisi bu yönde oluştuğu için "Biz yaparız." şeklinde ve 1.300 lira olarak getirildi. Sonra, seçim kazanıldı ve Sayın Ali Babacan "Asgari ücreti komisyon belirleyecek, biz bir şey yapamayız." dedi. Vatandaş "Olmaz, söz verdiniz." deyince bu sefer Sayın Başbakan Davutoğlu "Kesinlikle verdiğimiz sözü tutacağız ve yılbaşından itibaren 1.300 lira olacak." dedi. Tamam. Ardından Komisyon toplandı. Fakat, bu arada, Sayın Bakan Şimşek'in bir ifadesi oldu katıldığı bir toplantıda. Ben de bunu basından, birkaç yerden izledim. Dedi ki: "Şirketler, bütün partiler bol keseden atarken sizin cebinizden hiç tınlamadınız. Şimdi, madem bu sözü tutacağız, bu yük de size kalacak." Tabii, çok büyük tepki gelince hemen ardından "Biz bu yükün bir kısmını karşılayacağız, bu konuda çalışmalar yapılacak." dendi. Yani, aslında Hükûmet bunu planlarken veya proje olarak getirirken çok net değildi, sadece bir vaat verilmişti. Hani, bir ifade var ya, kervanı yolda düzmek gibi, aynen böyle, adım adım geldi. Zaten gecenin bu saatinde de yeni bir teklifle gelinmesi de bence onu ifade ediyor.

Biz karşı mıyız? Biz asgari ücretin 1.500 lira olmasını ifade etmiştik. Zaten şu anda 1.300 lira olan hâliyle, evet ama enflasyon zaten bir kısmını alıp götürdü.

Gündüz burada bir konuşma geçmişti hatırlarsanız. Gelen asgari ücret artışıyla da enflasyon olumsuz hâle geliyor. Bakın, daha yansımadı bile ama şimdiden sanki enflasyon artışında bir suçlu aramaya bile başladık.

Diğer taraftan, şöyle bir inceleme yaptığımızda, evet, özel kesimdeki rakamları verdiniz, doğru ve özel kesimde çalışanların yüzde 57,3'ü asgari ücretin altında çalışıyorlardı ve tabii, bir ücret düşüklüğü ve ücret dağılımının çarpıklığı da burada ifade ediliyor. Rakamlar ona tekabül ediyor.

Yine, özel kesimde ücretli çalışanların yüzde 28'i 10 kişiden daha az, iş gören çalıştırılan yerlerde. Yüzde 34'ü de 10 kişi ila 49 kişi çalıştıran yerlere ait. Tabii ki düşük ücretliler verimliliği daha az olan küçük firmalarda çalışıyor, bu belli. Zaten esnaflar da bu arada var ve unutulmuş.

Tabii, bölgesel farklılıklar da var. Yani, şimdi, İstanbul ve Ankara'yı ya da Kocaeli'ni hariç tutuyorum. Çünkü burada 1.300 liranın altında yani bu düzenlemeden önce 1.300 liranın altında alanların oranı yüzde 43 ila 49 arasında ama işte Kastamonu, Sinop, Çankırı, Mardin, Şırnak, Batman'da - sayabilirim- yüzde 80'e ve 82'ye çıkıyor, 1.300 liranın altında çalışanların oranı, ücretli çalışanların içerisinde.

Şimdi, şunu da unutmamak lazım: En fazla çalışma saati olan ülkelerden biriyiz çalışma saati açısından, iş görenlerde. Şunu da unutmamak lazım: Üretim girdileri içerisinde verimliliği en fazla olan da iş gücü. Yani, iş gücünün burada çok önemli bir değerinin olduğunun da altını çizmek istiyorum.

Diğer taraftan, şirketlere baktığımızda... Bakın, gündüz de konuşulan bir ifade vardı, bir kere daha üstünde durmak istiyorum. Çünkü, şirketlerin maliyetleri açısından bu konu tabii ki önemli. Bakın, 2006'da şirketlerin kaynak yapısı içerisinde borcun oranı yüzde 57,6. 2009'da küresel krize rağmen çok büyük bir bozulma olmuyor, biraz değişme var; yüzde 58,3. Ama 2014 yılı sonu itibarıyla bakıyorum -elimde bu veri var- kaynaklar içerisinde borcun ağırlığı yüzde 64'e çıkıyor. Şimdi, şirketlerin cirosu artıyor ama bu gelirler giderek borçla karşılanmaya başlıyor, kârlılıkları düşük, öz kaynakları da yetersiz. Tabii ki şirketler kâr edemezse ekonominin de rekabet gücü düşecek, büyüme yavaşlar ve daha fazla ihtiyaç duyarız o zaman borca ve istihdam da tabii ki bunun akabinde azalır. Bu nedenle, tabii, şirketlerin rekabet edebilirliğini de olumsuz etkilememek adına biz zaten zamanında bu yüklerin iki tarafa da yansıtılmamasını ifade etmiştik projemizi, seçim bildirgemizi hazırlarken.

Şimdi, bir şeye daha bakmakta fayda var, şöyle ki: İşverenlerin vergi ve sigorta primlerinde de sağlanacak destekler yapılacak demiştik biz o zamanlar ve yükün işverene yansıtılmaması gerektiğini ifade etmiştik. Ve bu aslında önemli hesaplarla gündeme getirilmişti ve gerçekten bir ihtiyacı karşılıyordu. Diğer taraftan, şu noktaya da değinmekte fayda buluyorum, konuşmamı çok uzatmayacağım ama: Bakın, enflasyona etkisinden de bahsediliyor yani ücretler artınca enflasyona etki edecek. Yani, enflasyona bir tek ücretler mi etki ediyor? Bakın, oligopol piyasası var, spekülasyon var. Bir tarım politikasının olmayışı, bir enerji politikasının olmayışı fiyatlara çok daha fazla etki ediyor. İşte gördük, enerjide yüzde 66, iki yıl içerisinde; bir yılda da yüzde 43'lük bir gerileme varken ulaştırma maliyetleri bile şu anda TÜFE içerisinde 6,4 arttı. Yani, her şeyde, enflasyonun artışında biz ücretlerin, asgari ücretin artışını şimdiden suçlamaya başlamamalıyız diye düşünüyorum.

Aslında, daha söyleyeceğim çok şey var ama onları da madde görüşülürken ifade etsem belki daha az zaman almış olurum.

Teşekkür ediyorum.