| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/694) (Alt Komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 31 .03.2016 |
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi en içten duygularımla, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, konuyla ilgili değerlendirmelere geçmeden önce, müsaade ederseniz, demin yaşanan olayla ilgili kayıtlara geçmesi bakımından ben de bir açıklama yapmak istiyorum. Zira, bu kayıtlar gerçekten tarihe düşülen not mesabesinde, ileride burada araştırma yapacak araştırmacılara yol gösterme noktasında bir değer ifade ediyor.
Dün, burada bir alt komisyon toplantısı gerçekleştirdik, bendeniz de Komisyonumuzun takdiri çerçevesinde o alt komisyona Başkanlık ediyordum. Alt komisyonda görüştüğümüz konulardan bir tanesi de bu zorunlu mali mesuliyet sigortalarıyla ilgili bir düzenlemeydi. Bunu ele almamızın sebebi de son dönemde zorunlu mali mesuliyet sigortalarında, bunların sigorta primlerinde doğan, gerçekleşen, gözlenen artış sebebiyle özellikle şoför esnafının yaşadığı sıkıntı ve mağduriyetlerdi yani bu konuyu Meclis gündemine getirmemizin sebebi, toplumun...
BAŞKAN - Siz sataşmadan falan mı söz aldınız?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Yok efendim, ben değerlendirme yapıyorum.
BAŞKAN - Tamam efendim.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Müsaade ederseniz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Estağfurullah.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Toplumun önemli bir kesimi açısından, özellikle de ekonomik durumu iyi olmayan kesimleri açısından bir ciddi külfet hâline dönüşen ve yapılması da hem kara yolları açısından hem ülkenin iktisadi hayatı açısından önem arz eden zorunlu mali mesuliyet sigortalarındaki fiyatlamadan kaynaklanan bir problem varsa, bir katılık varsa bunu çözmeye yönelikti. Pek tabiidir ki ilgili bütün tarafları imkânlar nispetinde buraya davet ettik. Bu davete icabet edenlerden birisi de Sayın Arkın Miran, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Genel Başkan Danışmanı. Dün benimle beraber bu toplantıya iştirak eden bütün değerli milletvekili arkadaşlarım da buna şehadet edeceklerdir, kendisinin imzası da zaten tutanaklarda mevcut. Fakat, demin, bu toplantı sırasında değerli milletvekillerimizden birisi kesinlikle bu konuda sadece sigorta şirketlerinin temsilcilerinin davet edildiği ve Şoförler Odası temsilcisinin yer almadığı şeklinde bir beyanda bulundu. Ben, açıkçası, hafızam beni yanıltıyor mu bilmiyorum ama kendilerini dün alt komisyon toplantısı sırasında komisyon salonunda hiç görmemiştim. Benim dikkatimden kaçmış olabilir, girip çıkmış olabilir ama özellikle o konuyu tartışırken burada olmadığımı...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Alt komisyonda değildi çünkü.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Hayır, komisyon üyesi olması şart değil.
BAŞKAN - Sayın Turhan, bakın, ben hiç alınganlık gösteriyor muyum?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Başkanım, müsaade edecek misiniz?
BAŞKAN - Pardon.
Buyurun.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Konuşmadığını söyledi galiba.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Hayır "Buraya gelmedi." dedi, tutanaklardan bakabiliriz, hatta "Davet edilmedi." dedi.
Bakın, ben de çok olayı da büyütmemek babında bir ikazda bulundum kendisine fakat bu sefer bana dedi ki: "Sayın Başkan Vekili bana gol attınız." Beni tanıyan milletvekili arkadaşlarımın da ben burada şehadetine müracaat etmek istiyorum. Ben, siyaseti bir futbol maçı olarak görmüyorum. Burayı birbirimize futbol sahasındaki gibi bir üstünlük sağlama mücadelesinin alanı olarak da görmüyorum.
BAŞKAN - Keşke Sayın Bekaroğlu burada olsaydı.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Efendim, tutanaklardan belki istifade edebilir.
Ortak aklın tesis edilmesine inanan bir insanım. Bunun da siyaset alanındaki en doğru yolunun açık, demokratik siyaset olduğuna yürekten inanan bir insanım. Geçmiş hayatımda da gerçekten özgür demokrasinin yerleşmesi, işlemesi, millet iradesi dışında hiçbir vesayetçi odağın bu ülkede söz sahibi olmaması için gayret sarf ettim. Dolayısıyla da şimdi, böyle bir yaklaşımı açıkçası yadırgadığımı ben de ifade etmek istiyorum öncelikle.
Konuyla ilgili hususa gelince, şimdi, eminim hepiniz ilkokul ders kitaplarınızdan itibaren "Üç tarafı denizlerle çevreli ülkemiz" diye bir ibareyi hatırlarsınız. Sayın Çam, İstanbul'a gelmişler, keşke bilseydik beraber bir kahve içerdik, İstanbul'un güzelliklerinden birlikte istifade ederdik.
BAŞKAN - Biz balık yedirirsiniz diye bekliyorduk ama.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Çam'la balık yemek biraz riskli olabilir Başkanım. Biz kahvede sınırlı tutalım durumu müsaade ederseniz.
BAŞKAN - Risk alanını anlayamadım ama.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Kılçıklı balık yiyip boğaza kaçar anlamında söylüyor olmalısınız. Kalkan yedirirdik, kılçıklı balığa gerek yok.
BAŞKAN - Risk alanını çözemedim ben.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Sayın Başkanım, anlaması gerekenler anladı, rahat olun.
Gerçekten de ben hep merak ederim, mesela İstanbul'da neden acaba şehrin ortasından âdeta bir ana cadde gibi geçen Boğaz yeteri kadar ulaşım açısından değerlendirilemez ya da mademki üç tarafı denizlerle çevrili, birçok debisi, rejimi, buna uygun akarsuyun olduğu Türkiye'de ırmaklar, su yolları taşımacılık için kullanılmaz? Tabii, biliyorsunuz, bu akarsuların özellikle ya da buna mümasil olan imkânların taşımacılıkta kullanılması için de su yollarının yani yapay olarak insan eliyle inşa edilen kanalların mevcudiyeti son derece önemlidir. Bizim belki de önümüzdeki dönemde hele de Doğu Akdeniz'de önemli bir lojistik merkezi olma hedefi olan Türkiye'nin bu çalışmaları çok daha fazla yapması gerekir. Şimdi, bundan da...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Boğaz ne kadar kullanılıyor biliyor musunuz? Ne kadar kapasiteyle kullanıldığını biliyor musunuz?
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Ben, 1983 yılından beri İstanbul'da yaşıyorum Bülent Bey, dolayısıyla biraz gözlemim var.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Boğaz'ın yeterince kullanılmadığını biliyorsunuz.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Onu söyledim zaten, demin, onu arz etmeye çalıştım. Yani bu kullanımı artıracak imkânlar üzerinde bizim durmamız lazım, hem boğazların hem kıyıların hem kıyılardan içeriye girebilecek ulaşım imkânları varsa... Çünkü, şimdi mesela neden şikâyet ediyoruz: Ulaşımda kara yolunun bir ağırlığı olduğundan. Sayın Bakanımızın çalışmaları çerçevesinde, gerçekten demir yolu taşımacılığı ilk defa Türkiye'de ciddi manada, uzun bir aradan sonra gündeme geldi. Cumhuriyetin ilk döneminde bu anlamda yapılan, gerçekleştirilen gerçekten çok değerli çalışmalar var, ondan sonra, ancak yakın dönemde demir yolunu tekrar ciddi manada ele almak ve gündeme getirmek imkânı hasıl oldu. Burada, liman imkânını artırmak ve ulaşımda da iç suları, akarsuları ve oluşturulabilecek kanalları kullanmak en az bunun kadar bence önemli.
Tabii, burada, insan eliyle doğaya yapılan her müdahalenin belli etkileri vardır, bunu da kabul etmemiz lazım. gerçekten de baktığınız zaman, son bin beş yüz yılda dünya coğrafyası ondan önceki milyarlarca yılda geçirdiğine eşdeğer bir değişim geçirmiş, bunu biliyoruz. Fakat, bundan da bu kadar ürkmenin bir manası yok. Bakın, ben ülkemizle ilgili müsaade ederseniz, bir bilgi sunmak istiyorum: Anadolu'nun bulunduğu bölge Üçüncü Jeolojik Zamandaki orojenik hareketlerle yani dağ oluşumu hareketleriyle ortaya çıkmış. Alt Himalaya kıvrımı üzerinde yer alan Türkiye, Afrika tablasının kuzeye doğru hareketiyle önce orojenik hareketler yaşamış, arkasından da Üçüncü jeolojik Zamanın sonu ile Dördüncü Jeolojik Zamanın başında Türkiye ile Yunanistan'ı bütünleştiren Egeit kara parçasının kırılarak batması ve bütün Anadolu'nun toptan bin metre kadar yükselmesiyle sonuçlanan bu sefer epirojenez hareketlerine maruz kalmış.
Değerli milletvekilleri, bu hareketlerin, bu kadar devasa hareketlerin... Bakın, Türkiye ile Yunanistan'ı birleştiren ve bugün Ege Denizi dediğimiz yerin tamamen çökmesinden, boğazların açılmasından, daha önce bir iç göl olan Karadeniz'in bir deniz hâline gelmesinden bahsediyorum. Bu kadar devasa hareketlerin gerçekleştiği dönem, zihnimizde daha iyi canlandıralım diye söyleyeceğim, on üç buçuk yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde iki güne karşılık gelen bir süredir dünyanın toplam jeolojik ömrüyle mukayese edildiği zaman.
Sayın Bakanım, sizin açmaya çalıştığınız veya açmayı planladığınız bu Kanal İstanbul için kaç aydır bir çalışma sürdürüyorsunuz. Hâlbuki tabiat kuvvetleri bütün bu değişikliği, AK PARTİ iktidarının toplam süresine mukayeseyle iki gün içerisinde yapmış bitirmiş. Dolayısıyla, tabiatın kendisinde böyle dinamik kuvvetler var zaten. Tabiatı statik bir olgu olarak kabul etmek doğru değil. Böyle olmuş olsa, bizim hiç uçağa binmememiz gerekir mesela çünkü Cenabıallah bizi uçmamız için yaratmadı, insanın fıtratı tabiatı uçmaya elverişli değil diye nasıl düşünmüyorsak, nasıl bunu aklımızla düşünerek ama bundan olabilecek muhtemel...
BAŞKAN - Biz uçmuyoruz ama uçak uçuyor.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - ...olumsuzlukları da bertaraf edecek şekilde önlemleri almak suretiyle hava yolu taşımacılığını kullanıyorsak bu gibi şeyleri de...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İyiye gitmiyor konuşma.
İBRAHİM MUSTAFA TURHAN (İzmir) - Efendim, işinize gelmiyor olabilir ama kulak verirseniz, söylediğim şeyler hepimize istifade sağlayacak şeyler.
Peki, burada doğabilecek riskler var mı? Tabii ki var. Yani hayata geldiğiniz andan itibaren, aldığınız ilk nefesle beraber risk denilen şeye muhatap oluyorsunuz. Önemli olan, bu riskleri hesap edip bunları yönetebilmektir, maharet de zaten budur. Cenabıallah aklı da bize bunun için vermiş. Allah'a çok şükür ki o aklı kullanacak AK PARTİ iktidarı gibi ve bu AK PARTİ iktidarının teknik donanımlı yeterli kadroları gibi bir imkânımız var. Bunlarla şu son on üç buçuk yılda bu değişiklikleri nasıl yaptıysak bundan sonra da o şekilde yapmamıza engel herhangi bir şey olmadığını ben yürekten düşünüyorum.
Tabii ki yapılacak Kanal İstanbul'la ilgili belki de vurgulanması gereken önemli hususlardan bir tanesi, Sayın Paylan da kısmen bahsetti, bu kanalın açılmasıyla yerleşime açılacak alanlardan kaynaklanacak gayrimenkul rantıdır. Hepinizin bildiği gibi, Hükûmetimizin, üzerinde şu anda hâlâ çalışılmakta olan ve çok yakın zamanda, inşallah yasalaşacak olan doğacak kentsel imar rantlarının vergilendirilmesi ve buradan oluşabilecek ilave kaynağın bir kamu kaynağı hâline dönüştürülmesi yönünde bir çalışması var. Bu konuda da bu bizim yapısal reformlarımız arasında önemli adımlardan bir tanesini teşkil ediyor.
Burada, yine değerlendirmeler sırasında şu ifade edildi: Kanal İstanbul gibi bir kanal açılsa dahi yine İstanbul'un maruz kalacağı riskler devam edecektir. Doğru yani bunun sıfıra inmeyeceğini biliyoruz. Burada sadece tehlikeli madde taşıyan, yanıcı, parlayıcı madde taşıyan, kimyasal madde taşıyan deniz taşıtlarından da bahsetmiyoruz ayrıca. Yani hepimiz biliyoruz, mesela, bir kuru yük şilebi içinde koyunlarla beraber battı, o ciddi bir kirliliğe yok açtı. Keza, zaman zaman, bu İstanbul Boğazı'ndaki, demin Sayın Çam'ın ifade ettiği, o şiddetli boğaz akıntılarının sebep olduğu riskler sebebiyle bazı yolcu gemileri ya da daha küçük ölçekli de olsa tekneler, kıyıdaki tarihî değeri olan... Yani insan hayatı en önemli değer ama onun ötesinde tarihî ve kültürel bir değer İstanbul aynı zamanda. Bütün bunları düşündüğünüz zaman, insan kontrolünde açılmış, akıntıların denetlendiği, herhangi bir virajı olmayan ve geçişin kontrollü olarak sağlanacağı bir su yolu varken, aklı başında hiçbir ticari işletmeci gemisini hele de üstünde tehlikeli bir yük taşıyorsa "İlla Boğaz'dan geçireceğim." diye ısrar etmez yani bu, çok basit bir ekonomik değer. Bu, sadece geçiş ücretleriyle ilgili değil, ödediğiniz sigortayla, boğaz geçişi için bekleyeceğiniz süreyle, bunların size olan maliyetleriyle de birlikte değerlendirilmesi gereken bir husustur.
Ben inanıyorum ki, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonraki çalışmalarda da gerek Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız gerek Ulaştırma Bakanlığımız gerek Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığımız bu projeden doğabilecek hem çevresel hem toplumsal hem ekonomik hem kentsel riskleri en doğru şekilde hesaplayıp, bunların kabul edilebilir seviyede tutulması için gerekli her türlü önlemi alacak ve bu proje hem Türkiye'ye hem Doğu Akdeniz'in toplam taşımacılığına, lojistiğine son derece önemli bir katkı sağlayacaktır.
Son olarak, değerli muhalefet milletvekillerimize müsaadeleriyle şunu arz etmek istiyorum hatırlatma babında: Efendim, bizler bu ülkenin vatandaşlarıyız, bu ülkede doğduk, Allah ömür verdiği müddetçe bu ülkede yaşayacağız. Çocuklarımız var, ailelerimiz var. Biz de bu ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla, bu ülkeyi inanın ki en az sizin kadar seviyoruz. Burada doğabilecek olumsuzluklardan inanın ki en az sizin kadar biz de endişe ediyoruz. Dolayısıyla, burada yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, bizim de bu konularda en az sizin kadar hassasiyet taşıdığımızı düşünerek... Mutlaka eleştirileriniz olacak, bakın, ona ait bir şey söylemiyorum ama bu eleştirileri yaparken, sanki biz bu ülkeye değer vermeyen ya da bu ülkede olabilecek olumsuzlukları hiçe sayan ya da buraya farklı gözle bakan insanlarmışız gibi ifadeler kullanmazsanız, inanıyorum ki çok daha sağlıklı, çok daha medeni, çok daha demokratik siyasetin icap ettirdiği seviyeye yaraşır bir ortam sağlayacağız.
Beni dinlediğiniz için hepinize tekrar teşekkürler ediyorum.
Sayın Bakanımıza çalışmalarında başarılar diliyorum, değerli bürokratlardan da bir an evvel bu çerçevede çalışmaların tamamlanmasını ve ülkemize böyle bir kıymetli eserin katılmasını niyaz ediyorum.
Saygılarımla.