KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Bakan, Sayın Başkan; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakana da yeni görevinde başarılar diliyoruz.

Tabii, Sayın Bakan bu konunun kanuni gerekçesini anlatırken samimiyetiyle doğal olarak "Dün akşam baktım." dedi, önceki akşam bakmadı çünkü bilmiyordu. Bugün çok büyük olasılıkla Sayın Bakanın normal...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI İSMET YILMAZ (Sivas) - Dışişleri Bakanlığı sitesine baktım, kaç ülkede büyükelçiliğimiz var, bu kanuna demedim.

Özür dilerim Başkanım.

Muhterem Mustafa İsen Bey benden önceki Kültür Müsteşarıydı, onun yerine geldim. Dolayısıyla, Yunus Emre Vakfı kurulurken de, enstitüsü oluşturulurken de tasarının temellerini atan Mustafa İsen Hocam, ilk Yönetim Kurulu Başkanı da benim. Yunus Emre Vakfının hangi aşamalarda kurulduğunu, ne aşamaya geldiğini biliyorum, dolayısıyla ilk başladığım yer. Ben oradayken 20'ydi, şimdi 40'a çıktı. Ne aşamaya gelmiş, bu Komisyona bilgi vererek...

Komisyon bunu şey ederken istirhamım şu: Gerçekten iyi bir şey yapıyoruz, samimi olarak iyi bir şey yapıyoruz. Bakın, Yunus Emre Vakfı kuruldu; bu ana kadar, benim gördüğüm, "Ya kötü yaptınız.", "Doğru yapmadınız.", İyi olmadı." diyen yok. Aksine, Yunus Emreye her ülkeden, hatta ülke değil her üniversiteden "Buraya bir Türkoloji enstitüsü kuruyoruz, nasıl katkıda bulunabilirsiniz?", "Türkoloji enstitüsü veya Türk dili ve edebiyatı bölümü kurağız, nasıl destek verebilirsiniz?" deniyor. Dolayısıyla, baktığım kanunla ilgili değil, baktığım Yunus Emrenin geldiği aşamadır, arz ederim.

BAŞKAN - Peki Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Sayın Balbay, buyurun.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Sayın Başkanım, bu süreden kesilmiyor değil mi?

BAŞKAN - Hayır, hayır, rahat olun. Başta süreyi hatırlatmam... Yani çok uzun tutulmasın, yoksa dakikalarla sınırlı değil.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Tabii ki.

Ben, şimdi, Sayın Yılmaz'ın samimiyetle söylemesine yine aynı karşılıkla... Çünkü doğaldır. Yoksa biz bugün Sayın Yılmaz'ın başında bir şapka görecektik, tepesinde "Efes" yazacaktı ve muharip birlikleri denetleyecekti, şimdi Maarif Vakfını istiyor. Yani, bu eğitimle ilgili geldiğimiz noktanın... Daha doğrusu, Hükûmetin gerçekten çok temel konularda çok çabuk bakan değiştirip o konuda uzmanlığı, doğal olarak, hani olmamış kişilerle birlikte yürümesinin altını çizmek istedim. Yoksa, gerçekten, bugün, Sayın Yılmaz, siz İzmir'de olacaktınız, Efes'te olacaktınız, o tatbikata katılıyor olacaktınız, değil mi? Hatta, ben konuşurken "Maarif Vakfı" yerine "muharip vakfı" der misiniz diye de şüphelendim çünkü doğal olarak donanımınız da savunma konuları üzerineydi.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sadece savunma değil, savaşma da var muharipte.

MUSTAFA ALİ BALBAY (İzmir) - Evet, onu diyorum, belki ona da gelebilirdi.

Diyeceğim şu: Sayın Başkan, gerçekten burada 20'ye yakın yasada ve kararnamede değişiklik yapıyorsunuz, hepsi çok çok önemli. Bir futbol maçından örnek vermek gerekirse; bir kararname yirminci dakikadan sonra ofsaytı serbest bırakıyor, öteki kararname, ev sahibi takıma faulü serbest bırakıyor. Böylesine keyfî düzenlenmiş çoğu. Genel hatlarıyla birkaç gündür ben de çalışıyorum. Örneğin, il millî eğitim müfettişlerini tamamen kimliksizleştiriyorsunuz, öğretim üyelerinin atılmasını çok kolay hâle getiriyorsunuz. Bunca çok çok önemli değişikliklerin içinde birinciliği Maarif Vakfına vermeniz... Anlaşılan, Hükûmetin kendi açısından öncelik bu endişesini ve bu konuda yeni şeyler yapmak istediğinizi... Daha net konuşmak gerekirse, şu anda paralel yapı diye mücadele ettiğiniz yapı içinde yeni bir paralel yapıyı acilen oluşturma çabukluğu içinde olduğunuzu ben görüyorum buradan çünkü önceliği bu konuya vermişsiniz. Tabii, Sayın Bakan da önceliği hep yurt dışı konulara verdi ama yasanın gerekçesinde yurt içi de çok önemli. Yurt içinde atacağınız adımları da biraz daha açmak gerekiyor bence.

Sayın Başkan, sizler de yurt dışındaki okullarımızla ilgili genel bilgiye sahipsiniz. Sayın İsmet Yılmaz şu anda belki geçmişteki bakanlığı gereği çok fazla vâkıf olmamış olabilir. Biz, yurt dışı okulları, özellikle 1991 yılında soğuk savaşın bitmesinin ardından böyle apar topar Türkiye'yi ne ölçüde temsil edeceği belli olmayan kişilere emanet ettik. O dönemi ben çok yakından gazeteci olarak yazmış, izlemiş bir kişiyim. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerleriyle ne kadar örtüştüğünü bilemediğimiz kişiler ellerinde bir mektupla yeni ülkelere gittiler; Özbekistan'a gittiler, Türkmenistan'a gittiler, Azerbaycan'a gittiler. Oralarda o devlet başkanları Türkiye'den çok sıradan bir kişi gelse bile çok büyük bir itibar göreceği bir dönem olduğu için de o mektuplara çok büyük önem verip hemen her şeyi açtılar ve bu okullar açıldığında o ülkeler en iyi yerlerini verdiler, hemen "Alın, bu binamız sizin olsun..." Örneğin, Özbekistan'da okul olarak verilen bina daha önce Dışişleri Bakanlığınınmış. Çok büyük binaları verdiler çünkü "Türkiye bunu istiyor." dediler. O dönem Turgut Özal'ın, dönemin Cumhurbaşkanının bir mektubuyla gitti bunlar. Sonra, Demirel gelince de yine aynı yapı; cemaat Demirel'e bir ölçüde nüfuz etti, o da aynı mektubu gönderdi, "Bunlar kuracak." dedi. Sonra, o kişiler -Sayın Bakan bunu araştırabilir- yanılmıyorsam 20'ye yakın bizim ataşemiz -özellikle çoğu eğitim ataşesi olmak üzere- "persona non grata" ilan edildi ve Orta Asya ülkelerinde bugün tıpkı bir Arap ligi nasıl varsa, bir Slav ligi nasıl varsa, bir Pax Amerikana nasıl varsa, Türkiye'de ağabeylik etmeden, kafanın tasıyla değil de içindeki beyinle bakarak oralarda çok güzel şeyler yapabilirdik. Bu konudaki en büyük heba eğitim alanında oldu. Bu okulları -siz de çok iyi hatırlayacaksınız- Özbekistan bir gecede "Kapatıyorum." dedi, büyük bir şüpheye düştü; Rusya önce açtı, sonra "Gelmeyin." dedi. Türkiye'ye gelen Özbek öğrencilere bir gecede "Hemen ülkenize dönün, Türkiye'de sizin nasıl bir ufka yöneldiğiniz belli değil." denildi. Böylesine hercümerç içindeki bir süreçten sonra yeni bir yapı getiriyorsunuz ama bu da öyle sanıyorum ki... Sayın Bakana da gerçekten öneriyorum -tamamen herhangi bir siyasal söylemle de bunu söylemiyorum, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerleri açısından söylüyorum- bir bakın geçmişteki deneyime, o okulların şimdi oralardan nerelere savrulduğu bir değerlendirin. Şimdi, bu yeni yapıyı kurarken -dilerim yanılırım ama- o ülkeler acaba geçmişteki gibi mi olacak? Belki de geçmişteki kişiler şu anda yeniden bu vakfa bir şekilde girecekler, bazılarında tam tersi insanlar girecek. Yani -böylesine, genel hatlarıyla okuduğum kadarıyla- mütevelli heyeti tamam, devletin belli bir yapısı bunda hâkim olacak ama gelin, bunu alt komisyonda bir tartışın, öteki ülkeler nasıl yapmış. "Cervantes" diyorsunuz, Cervantes 400 yaşında ve pek çok ülkede var, benim de tanıdığım öğrenciler var ve orada hiç hükûmetler gelip gittikçe de sistem değişmiyor ama bizde şu anda öylesine yoğun bir sistem değişikliği var ki... Benim kızım lisede, 1'inci sınıf. Sordum öğretmenlere "Üniversiteye nasıl girer? Sınav sistemi nedir?" diye; "Ya, Sayın Balbay, uğraşmayın. Sizin kızınız üniversite sınavına girinceye kadar 5 kez bu sistem değişir." dediler. Camianın, eğitimdeki insanların içeride böyle baktığı bir eğitim dünyası var ve dünyada da eğitim alanını biz maalesef heba ettik, son yirmi yılı. Şimdi, madem yeni bir adım atılıyor. Özünde, evet, Türkiye dünyada iyi temsil edilmeli mi? Edilmeli. Her ülke bunu yapıyor mu? Evet, yapıyor. Ama "Biz yaptık, oldu. Vallahi, 20 tane yasa var ama müfettişleri biz yok sayacağız, teknikerler ne olacak belli değil, aslında öğretim üyelerini de bir kalemde atmak istiyoruz. Onlara sonra bir bakalım da, önce biz şu Maarif Vakfını bir an önce kurup aceleyle yola devam edelim." demeniz "Suyu âdeta 30 derecede kaynatmak istiyoruz." demeye benziyor Sayın Bakan. Ben bunun tekrar bir değerlendirilmesini ve geçmişteki deneyimin... Bu okulların en azından şu anda ne olduğunu bize de bildirin -sizler daha fazla bilgi edinme hakkına sahipsiniz- biz de görelim o okullar gerçekten Türkiye'nin işine mi yaradı, yoksa o soğuk savaş bitiminden sonra Amerika'nın o coğrafyada nüfuz etmesi için mi kullanıldı? Evet, Türkçe vardı haftada sekiz saat de, İngilizce kırk saate neden çıkarıldı? Yani, bunları da ayrıca bir değerlendirin. Ondan sonra, gerçekten köklü, bizim de bir ucundan tutabileceğimiz, şöyle olur diyebileceğimiz yeni bir sistem yaratın diye öneriyorum.

Ben ana hatlarıyla bunları vurguladım. Eğer bunlar olmazsa -eğer hani çok da sözcük oyunu saymayın ama- Maarif Vakfı değil de galiba marifet vakfı diye, hangi marifetlerinin ortaya çıkacağını bilemediğimiz bir süreç mi başlayacak diye endişe edeceğiz Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum.